Doğu Perinçek’ten güncel teori: Savaşlar devrim doğurur

‘Ya devrim savaşı önler ya savaş devrime yol açar’ diyor ve ekliyor Perinçek; ‘Bugün Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan farklı olarak savaşın önlenebileceğini söyleyebiliriz. Burada da anahtar ülke Türkiye’

Teori dergisinin Aralık 2023 sayısı, “Büyük Savaş çıkar mı?” konusunu işliyor. Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in, “Günümüz Dünyasında Barış ve Savaş Etkenleri” başlıklı makalesi de derginin bu sayısında yayımlandı. Perinçek, bu sayıda güncel bir teori ortaya koyuyor ve “Ya devrim savaşı önler ya savaş devrime yol açar” diyor. Perinçek, dünya devrim tarihinde yeni bir teori olarak değerlendirilen bu görüşü, Türkiye ve dünyada süren savaşları, gelecekte dünyayı bir büyük savaş bekliyor mu konusundaki sorularımızı yanıtladı.

Teori dergisinin son sayısında yayınlanan “Büyük savaş çıkar mı?” başlıklı yazınız, yeni bir açılım getiriyor. “20. Yüzyılda savaşlar devrimlere yol açtı. Günümüzde ise devrimler savaşları önleyecek.” tezini savunuyorsunuz, bunun nedenini nasıl anlatırsınız?

Bence o yazının en kritik tezi bu. Çünkü Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda, savaş önlenemedi. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya, arkadan gelen emperyalist kuvvetler olan İngiltere ve Fransa’ya karşı sömürgelerin paylaşımında; “Benim de payımın olması lazım” dedi. Savaş bu yüzden önlenemedi.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde 1905’te Rus Devrimi oldu. 1906’da İran Devrimi, 1908’de Türk Devrimi, 1910’da Meksika Devrimi ve 1911’de Çin Demokratik Devrimi oldu. Fakat özellikle Avrupa’da, yani savaşı çıkartan devletlerin içerisinde savaşı önleyecek önemli kuvvetler olmadığı için Birinci Dünya Savaşı önlenemedi.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI DEVRİMLERE YOL AÇTI

Daha Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında, 1915’teki Çanakkale Savaşı, bir devrimin başlangıcı olarak başladı. Yemen, Suriye, Irak cephesi, yani Osmanlıların savaşı, emperyalizme karşı verilen savaştı. Çanakkale’yi savunduğumuz için İngiliz ve Fransız donanmaları Karadeniz’e geçip Rus Çarlığı’nı kurtaramadı ve 1917’de ilk önce Rus Demokratik Devrimi arkasından Ekim ayında Sovyet Devrimi oldu.

Sovyet Devrimi olduğu için biz İstiklal Savaşımızı başarabildik. Yani bizim Çanakkale direnişimiz Sovyet Devrimi’nin koşullarını, Sovyet Devrimi de bizim İstiklal Savaşı’mızın 1922’de kesin zafere ulaşmasının koşullarını yarattı.

Türk Devrimi, Rus Devrimi, İran’da ve Hindistan’da İngiliz emperyalizmine karşı savaş, Çin Devrimi, hepsi peş peşe geldi.

İkinci Dünya Savaşı da emperyalistler arası paylaşım olarak başladı. Almanya, Hitler’in iktidarı altında o savaşı da “Benim sömürgelerim yok oldu” iddiasıyla başlattı. Fakat 1941’de Hitler’in Rusya’ya saldırısıyla birlikte Birinci Dünya Savaşı’ndan farklı olarak dünya devrim güçleri de Rusya'nın kişiliğinde savaşa taraf oldu. Bir demokrasi cephesi kuruldu, ama İkinci Dünya Savaşı öncesinde devrimler savaşı önleyemedi.

YÜKSELEN DEVRİM DALGASI SAVAŞI ÖNLEYECEK

Bugün bir dünya savaşı çıkma olasılığı var mı?

Şimdi Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan çok farklı bir tablo var. Çok güçlü ve yükselen bir Asya uygarlığı söz konusu ve Asya devletleri savaşı önleyebilecek güçte gözüküyor. Bunun nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:

1- Asya’da Çin’in ekonomik bakımdan Amerika’ya yetişmesi ve onu geçmesi, ardından Hindistan’ın da hızla dünyanın ikinci büyük ekonomisi olma yolunda ilerlemesi bunun en büyük göstergesi.

2- Rusya'nın, Ukrayna'da emperyalizmle baş etmesi, emperyalizmi gerileten ve zafere doğru ilerleyen direnişi.

3- Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın Amerika ve İsrail’in Kürdistan projesini önlemeleri, Türkiye’nin kendi içindeki Amerikancı terörü ve darbeleri temizlemesi.

4- İran’ın emperyalizme karşı sağlam duruşu ve son olarak da Filistin’in İsrail Siyonizmi’ne ve Amerikan emperyalizmine karşı herkese parmak ısırtan direnişi.

5- Güney Amerika’nın ABD’nin arka bahçesi olmaktan kurtulması, Afrika’da yeni uyanışlar ve devletlerin bağımsızlık yönündeki direnişleri.

Buna Amerika'nın gerilemesini de katalım. Amerika dünyanın her yerinde kaybediyor. Afganistan’da, Suriye’de, Türkiye’de kaybetti. Libya’da büyük ölçüde kaybetti. Dolar saltanatı yıkılıyor. İsrail, Filistin cephesinde kaybediyor.

Bütün bunları topladığımız zaman Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan farklı olarak yükselen devrim dalgası bu sefer savaşı önleyecek gibi gözüküyor. Fakat burada tehlikeli bir odak var. Orası da Doğu Akdeniz.

Filistin’in İsrail Siyonizm’ine ve emperyalizme karşı verdiği savaşın daha bir büyük savaşa yol açabileceği tartışılıyor bugün. Anlattıklarınızdan böyle bir ihtimal olmadığını anlıyorum…

Böyle bir ihtimal var fakat savaş cephelerine baktığımız zaman, Ukrayna’da devrimin güçleri ilerliyor. Tayvan Boğazı’nda Çin’le Amerika arasındaki rekabette Çin daha güçlü ve Amerika’nın orada savaşı göze alması pek mantıklı değil. Kore, elindeki nükleer silahlarla son derece dişli bir güç ve Amerika’yı korkutuyor.

ÜLKELER AMERİKA’NIN MERKEZ ÜSSÜNE UZAK

“Amerika, Çin'in kendisini geçmesini barışçıl yoldan kabul edecek mi yoksa buna savaşla karşı koyacak mı?” dediniz. Silahla karşı koyarsa bunu nasıl yapar?

Bizim tahlilimize göre bunu Tayvan Boğazı’ndan ve Pasifik Okyanusu cephesinden yapamaz. Çünkü orada çok güçlü bir Çin var ve Amerika’nın kendi merkez üssüne çok uzak bir cephe. Zaten bu, Amerika’nın bütün cephelerde en büyük problemi. Kuzey Amerika’nın bütün bu cephelere çok uzak olması. Kiminle savaşsa o ülkenin kendi sınırında savaşıyor.

Peki Amerika bu problemini nasıl aşıyor?

Deniz aşırı güçleriyle, filolarıyla, çeşitli ülkelere kurduğu üslerle. Örneğin, Yunanistan kıyılarındaki askeri üsleri, İsrail’deki yığınağı. Ama kendi merkezî vatanı savaşa çok uzak. Ne kadar üs kurarsa kursun sonuç itibariyle o üsleri insanla, malzemeyle destekleme, lojistik konularında büyük bir problemi var.

Savaştığı ülkeler ise zaten savaşın merkezinde olan ülkeler. Tüm bunlara rağmen Amerika kendini, Doğu Akdeniz’de maceralara atılmak, cüretkâr girişimlerde bulunmak için daha elverişli konumda görebilir. Bunun sebebi de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de tek başına olması ve Türkiye hükümetinin kendisiyle müttefik olacak, Rusya, İran, Çin konularında direnmesi, vatan savunmasına hizmet eden politikalara sahip olmaması.

Bu yüzden, Amerika, Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yalnız görüp İsrail ve Yunanistan ile birlikte olmuş, üslerini kurmuş, Yunanistan kıyılarına yığınak yapmış. Yapılan o kadar askerî yığınağın pratikte ne anlama geldiğini hepimiz göreceğiz. Bunu dikkate almamız lazım.

Dünyadaki devrim güçleri, yani barış güçleri bugün tüm cephelerde savaşı önlüyor gibi gözüküyor. Bu doğru. Ancak bir tek Doğu Akdeniz’deki durum biraz daha tehlikeli.

Filistin - İsrail savaşı Doğu Akdeniz bölgesini nasıl etkiler?

Bu savaş, o savaşın bir parçası. Doğu Akdeniz’de savaş başlamış durumda. Gazze, Doğu Akdeniz kıyısında. Çok dar, küçücük bir arazi üzerinde, hem Amerika'nın bütün deniz filoları, İsrail'in Deniz Kuvvetleri bastırıyor, hem de karadan İsrail ile tamamen komşu.

Filistin’in de Türkiye gibi, o da yalnız.

Ama bir yandan İsrail'in Lübnan’a karşı bazı harekatlara hazırlandığı haberleri var. Şu anda onlar dikkat çekici. Lübnan'da Hizbullah’a karşı harekatlara kalkışırsa İsrail, İran’ın buna cevabı ne olacak?

HÜKÜMET KAMUOYUNU ALDATIYOR

Peki siz bugün Türk Hükümetinin bu alanda yürüttüğü politikalara nasıl bakıyorsunuz?

İsveç’in NATO'ya alınması için protokol yolluyor Sayın Cumhurbaşkanı. “İsveç’i NATO’ya alalım, bizi de Avrupa Birliği’ne alın.” Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınma ihtimali sıfır. Bunlar kendi kamuoyumuzu aldatmaya yönelik söylemler.

Türkiye hükümetinin NATO'ya boyun eğen politikaları aslında kendi güvenliğini tehlikeye atan politikalar.

NATO'ya taviz veren, NATO’nun genişlemesine boyun eğen Türkiye komşularına, beraber olması gereken müttefiklerine güven vermiyor. Daha önemlisi, kendi halkını da yanlış bilgilendirmiş oluyor. Türkiye’de NATO ve ABD konusunda yanlış kanaatler uyandırıyor.

Bu da savaşacak olan halkın bilincini doğru bir şekilde oluşturmuyor. Yani Amerika'dan sürpriz bir saldırı geldiği zaman o halk hazır değil. Halkın bilincinde, Amerika'nın düşman olduğu fikrinin çok berrak olması, savaşın Türkiye tarafından kazanılması açısından en önemli faktör.

Halk kiminle savaşacağını bilmezse nasıl savaşacak? Zaten savaş artık topyekûn bir savaş. Yalnız elde silahla savaşılmıyor. Gazze’de örneğini görüyoruz. Sadece eli silah tutanlar değil, bütün bir toplum çeşitli alanlarda saldırıya direniyor. AK Parti’nin politikaları, topyekûn savaş verecek olan bir milleti cihazlandıran, en önemlisi de beyninde cihazlandıran, o toplumu tehlikelere hazırlayan politikalar değil. NATO'nun genişlemesine boyun eğen siyasetleri, ekonomik çözümleri batıda arayan siyasetleri birer örnek.

BÜYÜK SAVAŞ ÖNLENEBİLİR

Bu makaledeki teori, en azından benim açımdan, yeni bir teori. Altını çizmek açısından tekrar sormak istiyorum, bugün dünyada devam eden bir savaş var. Bu savaş devrimle mi önlenecek yoksa bu savaş devrimlere mi yol açacak?

Savaşı önleyecek olan barış etkeni, yani devrim etkeni ağır basıyor. Doğu’dan başlayalım. Tayvan Boğazı, Kuzey Kore okyanus cephesi, Ukrayna cephesi.

Doğu Akdeniz cephesi, Filistin bu cepheye dahil. Türkiye’nin güney sınırları da bu cepheye dahil. Suriye, Kuzey Irak. Hürmüz Boğazı’na kadar gidiyor.

Karadeniz'den, Ege’den Hürmüz Boğazı’na kadar bir ortak cephe var. Bütün bu cephelerin toplam olarak ele alınması durumunda, Amerika'yı dizginleyen güçlerin ağır bastığı değerlendirmesini yapıyoruz.

Amerika'nın geri çekilişini, ekonomisinin zayıflamasını, Dolar saltanatının çökmesini de bu tablonun içinde değerlendiriyoruz.

Bu durumda karar Amerika'ya ait olacak. Amerika, Çin’in kendisini geçmesine barışçıl yoldan razı olursa, daha doğrusu razı edersek, savaş önlenmiş olur. Razı etmek için ciddi sebepler var.

Çünkü eğer bu savaş olursa Amerika bu savaştan yenilerek çıkacak. Bütün olarak baktığımızda Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan farklı olarak bugün yaşadığımız süreçte savaşın önlenebileceğini söyleyebiliriz. Burada da anahtar ülke Türkiye. Anahtar ülke Türkiye çünkü Türkiye eğer Suriye, İran ve Rusya ile birlikte Amerika'nın bölgedeki PKK gibi, DAEŞ gibi etnik ve aşırı dinci terör örgütlerine karşı bir askerî harekâtı gündemde tutarsa savaşın önlenmesi hemen hemen garanti altına alınır. Bu durumda birdenbire Amerika ve İsrail’in karşısında yeni bir cephe açılacak. Türkiye, Rusya, İran, Suriye çok önemli bir ağırlık. O zaman barışın kazanılması çok daha muhtemel hale gelecek.

Filistin’in İsrail'e karşı direnişinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Herkesi ve karşı tarafı da şaşırtan çok kuvvetli bir direniş oldu. Karşı tarafta da Avrupa’da bölünmeler başladı.

Avrupa hem Ukrayna cephesi hem de Filistin cephesinde daha itidalli, daha anlaşma ve uzlaşmaya dönük politikalar savunmaya başladı ve Amerika'nın kontrolünden çıkmaya başladı.

Başta Almanya, Fransa olmak üzere Avrupa devletleri şunu gördü, Amerika'nın dünya hegemonyası iddiası çürük. Ve de Amerika aynı zamanda Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkeler üzerinde de bir baskı ve denetim oluşturmuş durumda. Bu ülkelerin milli burjuvazileri de Amerika'ya kafa tutmaya başladılar. Bu bakımdan Amerika'nın durumu zayıf ve Filistin cephesinde de bütün bu etkenler Filistin’in direnişine destek oluyor.

SURİYE, RUSYA VE İRAN İLE DERHAL İŞ BİRLİĞİ

Türk hükümetinin ve cumhurbaşkanının tavrında birtakım yanlışlıklar tespit ettiniz. Cumhurbaşkanı siz olsanız bugün Filistin'de İsrail'e karşı yürütülen savaşla ilgili olarak ne yapardınız?

Vatan Partisi önümüzdeki süreçte hükümette olacak, onu göreceğiz. İlk yapılacak şey şu, bunu geçen hafta Rusya’dan gelen Piligin’e de dile getirdik, Çin’e giren heyetimiz de orada dile getirdi. Türk devleti olarak ilk yapmamız gereken, derhal Suriye, Rusya ve İran ile iş birliği yaparak Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ın kuzeyinde, Amerika ve İsrail'le iş birliği yapan bölücü güçleri, terör kuvvetlerini temizlemek.

Bunu yaptığınız zaman Amerika'ya karşı yeni bir cephe açılır ve Filistin çok rahatlar. Ukrayna cephesinde de Rusya çok rahatlar. Türkiye'nin yapacağı iş, Suriye’nin kuzeyinde, Suriye, Rusya, İran ve Irak’la bölücü teröre karşı silahlı bir ortak harekâttır. Bu noktada herkes Türkiye’ye bakıyor. Onun için anahtar Türkiye’dir dedik.

Peki bugünkü Türk hükümeti bunu niye yapamıyor?

Amerika’yla birtakım bağları ve bekledikleri var. Aslında 2016’da Amerika’yla bir hesaplaşmaya girdi bugünkü hükümet. Bizim 2014 baharında Silivri duvarını yıkmamızdan sonra onlar da FETÖ’den ayrıldılar. Amerika ve gladyoyla karşı karşıya geldiler. Bu süreçte aynı zamanda Erdoğan yönetimi Asya’ya yöneldi. Ancak tereddütlü ve yalpalayan bir yöneliş. Bu tereddütlerin ve yalpalamaların bedellerini ödüyoruz şu anda.

EN TEHLİKELİ BÖLGE: DOĞU AKDENİZ

Bu tabloda Doğu Akdeniz’de durum nedir?

Doğu Akdeniz’de farklı bir durum var. Doğu Akdeniz’de, Filistin’le olan cepheleşmeden daha tehlikeli olan Amerika ile Türkiye arasındaki cepheleşme. ABD orada, Türkiye’nin yalnız olduğunu değerlendirdiği için daha cüretkâr hareketlere, maceralara kalkışabilir. Doğu Akdeniz bir de şu bakımdan önemli; Türkiye, Asya’ya doğru kayıyor. Türkiye’nin Asya devletleri arasında yer alması bütün dünya dengelerini değiştirir ve bu durumda Amerika’nın bir hesap yapması lazım. Barışçı yoldan kaybetmeyi kabul edecek mi? Yoksa buna silahla karşı mı koyacak?

1980-1990’lardaki Sovyetler Birliği örneğinde ne oldu? Sovyetler Birliği o zaman süper güçlerden biriydi. Barışçı yoldan parçalanmayı sineye çekti. Savaşla buna direnmedi. Şimdi Amerika’nın önünde de böyle seçenekler var.

Sonraki Haber