'Dokuzunu da birer gün arayla öldürdüm'

Büroma bir hanım geldi. Türkiye’deki komşularının çocuklarını kendi çocukları gibi kaydettirmiş ve yıllarca 9 çocuğa çocuk yardım parası almış. Vicdanı artık elvermemiş, 'Bir tatile gittiğimde o dokuz çocuğun dokuzunu da birer gün arayla öldürdüm' açıklaması yapmıştı...

Seksenli yılların sonuydu. Avusturya’da özveriyle çalışan bir ya da iki danışma derneğinin dışında, özellikle Avusturyalı makamlarda Türk işçilerine ciddi anlamda danışmanlık yapacak bir yer yoktu. O yıllarda yarı resmi kurum olan ve çalışan herkesin zorunlu üye olduğu meslek odası -İşçi Odası’nda- çalışmaya başlamıştım. Kendisinden çok şeyler öğrendiğim ve bana bir ağabeyin yapacağı yardımdan kat kat fazlasını yapan Sedat Uyar oraya girmeme vesile olmuştu. Sedat Ağabey inşaat işçileri sendikasında haftada bir kaç saat çalışıyor, onun dışında ise serbest çevirmenlik yapıyordu. O, özellikle Türkiye’den Avusturya’ya gelen ilk kuşak arasında dürüstlük, güven ve yardım konusunda efsaneydi. Ona insanların güveni sonsuzdu, kimse onun hakkında olumsuz en ufak laf söyletmezdi. İnsanların dertleri ve sorunlarıyla o kadar fazla ilgilenmişti ki, kendi eşi ve çocuklarını ihmal ettiğini bilirim.

Türkiye’de çalışmak arzusundan dolayı danışmanlık ve çevirmenlik işlerinden elini eteğini çekti. Beni de yerine yetiştirdiğini düşünüyor ve bana güveniyordu. Ona duyulan güven bana miras kaldı. O güveni boşa çıkartmamak için, işim olmasa da akla hayale sığmayan soru ve sorunlara cevap ve çare bulmak durumunda kaldım. Çalışma hukukundan emekliliğe, tüketici korumadan iş aramaya, çeviri, aile birleşimi, vize, işsizlik, çalışma izni gibi meseleğimin konularındaki sorunlara çare bulmanın yanı sıra, çok şahsi sorunlarla da karşılaşıyordum. Öyle özel sorunlar anlatılıyordu ki dinlerken eğitimsiz bırakılmış bu güzel insanlarımızın adına benim yüzüm kızarıyordu. Yeminli çevirmenlere değil de Sedat ağabeyden kalan güven mirasından dolayı evli kız ve annesi büroma gelmiş, yeni evli hanımı kadın doktoruna benim götürmem istenmişti. Bunun nedeni; bir tarafta muayene sırasında sorulacak soruların ve doktorun yapacağı muayeneye ait teşhisin sadece Sedat Ağabey ve benim tarafımdan doğru aktarılacağı, diğer tarafta ise onu sadece bizim bilmemizde sakınca görülmemesiydi.

AVUSTURYA TEK TARAFLI İPTAL ETTİ

Doktor muayene istemlerinden ücret bordrolarının kontrolüne kadar karşılaştığım sorulara “bilmiyorum” demeye hakkım yoktu. Ücret bordrosu masamın üstüne bırakılır, “Ücret ve ücretten kesilen ödentiler doğru mu?” sorusuna cevap istenirdi. Orta yaşı aşmış adam yine ücret bordosunu getirmiş, önüme kontrol için koymuştu. Bütün matematik bilgimi seferber ettiğim kontrol sonrasında küçük bir farkın fazla kesildiğini tespit etmiştim. “Geri almak istiyorum bu parayı” diye ısrar etti. Parayı geri almanın olanak dahilinde olmadığını belirttikten sonra, borcuna kesildiğini, böylece borcun biraz daha azalmış olduğunu ilave etmeyi ihmal etmedim. Kesilen para herhangi bir borca değil, öz be öz kendi çocuklarına göndermemiş olduğu nafakanı icra aracılığıyla kesilen paraydı. İşte bu andan sonra kulaklarıma inanamadım. Viyana’da yaşayan yeni eşinden olan çocukları kastederek “Benim çocuklarım var, onlara para yetiştiremiyorum, o o.... çocuklarına neden para ödeyeyim?” gibi çirkin sözler birbiri arkasına dudaklarından dökülüyordu. “Benim çocuklarım ne yer ne içerler?” diye sorarken, ilk eşinden olmuş çocukları hiç umrunda değildi. İcra aracılığıyla kendilerine para gönderilen çocukların da babasının kendisinin olduğunu belirttiğimde hiddetten kızıllaşmış suratına sevimsiz gülümseme geldi. Yeni eşinden olanları kendi çocukları olarak kabul ederken, eski eşinden olanları ise kabul etmiyordu. Bir de ağıza alınmadık sözler ediyordu. Onunla tartışacak değildim. Odamı terkedebileceğini hissettirdim, söylene söylene gitti.

O gittikten sonra daha önce karşılaştığım benzer bir olayı hatırladım. Avusturya’da çalışan Türk işçilerinin Türkiye’de yaşayan çocuklarına 18 yaşı dolana kadar aile yardım parası ödemesi yapılıyordu. Bu ödeme eğitimde bulunan çocuklara 27 yaşı dolana kadar ödenmekteydi. O zamanlar pek de azımsanacak bir para değildi bu. Bir çok sektörde ortalama işçi ücreti aylık 7000 ile 8000 Avusturya Şilini arasında değişirken, Türkiye’de yaşayan çocuk başına her yıl yeniden belirlenen aylık 700 ile 800 Şilin arasında çocuk yardım parası ödenmekteydi. Bu rakamın yüksek olduğunu değerlendiren Avusturya, Türkiye ile yeni Sosyal Güvenlik Anlaşması imzalamak istiyor, Türkiye ise konuyu ağırdan alıyordu. Türkiye yeni sözleşme görüşmelerinden ne kadar uzak durursa, o paranın ödenmesinin devam edeceğini düşünüyordu. Türkiye’nin bu kaçamak tutumundan dolayı Türkiye ile Avusturya arasında var olan sözleşmeyi Avusturya 90’lı yılların başında tek taraflı olarak iptal etti. Rahmetli babamın da benim için üniversite eğitimimin bitimine kadar almış olduğu aile yardımı ödentisi, yurtdışında yaşayan çocuklar için bir daha ödenmedi.

Henüz bu anlaşma iptal edilmemiş ve Türkiye’de yaşayan çocuklar için çocuk yardım parası ödenmekteydi. Orta yaşın üstünde bir bey elindeki Maliye Dairesi’nden gelen kararı masamın üstüne koymuş ve ona dair bir açıklama istiyordu. Maliye Dairesi ödemenin devamının olması için Türkiye’deki çocuklara para gönderildiğine dair havale makbuzu istiyordu. Bunu böyle anlattığımda kıyameti koparmıştı. Ayrılmış olduğu eşinden doğan çocukların Türkiye’de annelerinin yanında yaşadığı anlaşılıyordu. “Ben o kadına para gönderir miyim, benim paramı gör kiminle yiyecektir?” gibi aşağılayıcı sözler ediyordu. Geçmiş zaman Maliye Dairesi’ne bir cevap hazırlamış, havale makbuzlarının da bilahare gönderileceğini belirten bir yazıyla odamı terk etmiş, bir daha da karşılaşmamıştım.

Avusturya'ya göç eden Türk aileler.

SAHTE BELGELER HİÇ AZ DEĞİLDİ

Sahte belgeler düzenleyerek bu parayı alanların sayısı hiç de az değildi. Çocuk yardım parası ciddi anlamda haksız olarak alınıyordu. Düzenlenen sahte belgelerle olmayan çocuklara veya kendilerine ait olmayan çocuklara bile çocuk parası alınıyordu. Belge düzenlemekten yorulan bir köy muhtarı, muhtarlık mührünü kayıp ilanı verdiği, kayıp ettiğini iddia edilen mührü Viyana’ya köylülerine gönderdiği ve köylülerin kendi belgelerini bu mühürle tasdik ettikleri hala anlatılır. Karadeniz’in güzide bir kentine bağlı köyden olan insanlar, Viyana’da kendi aralarında muhtar temsilcisi seçerler, muhtarın haberi bile olmadan yetkili makamlara o temsilci Avusturya makamları için belgeler düzenlediği o köyün insanları ile sohbette kahkahalar arasında anlatılır.

Yine aynı köyden orta yaşı çoktan aşmış, yaşının çok üstünde gösteren bir hanım gelmişti. “Sahi evladım beni hapse atarlar mı?” sorusuyla lafa girdi. “Seni neden hapse atsınlar?” soruma da “Çocuk parası evladım, çocuk parası yüzünden” cevabını verdi. Lafı uzatmadan konuya girmiş ve anlatmaya başlamıştı bile. Türkiye’de komşularının çocuklarını kendi çocukları gibi kaydettirmiş ve yıllarca 9 çocuğa çocuk yardım parası almış. Vicdanı artık elvermemiş, vicdandan ötesi çevresindeki insanların hapisle korkutmaları onu bir karar vermeye itmiş. “Bir tatile gittiğimde o dokuz çocuğun dokuzunu da birer gün arayla öldürdüm” sözleriyle anlatırken şaşkınlığımı fark etmişti ki “Öyle değil evladım, onların öldüklerini beyan ederek, kütükten düşürttüm yani” açıklamasını yapmıştı. Söyleyecek lafım kalmamıştı artık. Büromu bir süre sonra terk etmişti. Onu da bir daha görmedim.

Sonraki yıllarda bu tür olaylarla karşılaşmamıştım. Zira Avusturya sosyal güvenlik anlaşmasını iptal etmişti de kendi çocuklarının annelerine hakaretten, dolandırıcılığa kadar olayları dinlemekten kurtulmuş oldum. Çocuk parası sorunları da yoktu artık hayatımda, Sedat Ağabey gibi bir dost da. O Türkiye’ye dönmüş, köyünde kurmuş olduğu vakıf aracılığıyla köy çocuklarının eğitimi ile uğraşmaktadır.

Sonraki Haber