‘Döviz artışı yük ve maliyeti artırır’

Rekabet için döviz kurunun enflasyon oranında artması gerektiği tartışmasını Aydınlık’a değerlendiren İTO Meclis Üyesi Evin, ‘Döviz ile enflasyon beraber artsaydı böyle olmazdı.’ dedi. Prof. Günçavdı ise ‘Döviz artışı, KKM’nin yükünü artırır ve üretim maliyetlerini yükseltir.’ diye konuştu.

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin Kimya Sektörü Sürdürülebilirlik Eylem Planı’nı açıkladığı toplantıda konuşan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe, artan işçilik maliyetleri ve döviz kurunun enflasyonun altında kalması nedeniyle ihracatta dezavantaj yaşandığını dile getirdi. İhracatçıların yüksek kur istediğinin yanlış bir algı olduğunu belirten Gültepe, enflasyonun altında kalan kur düzeyinde dünya ile rekabet etme şanslarının olmadıklarını söyledi. İhracatçı Musa Evin ve iktisatçı Prof. Dr. Öner Günçavdı ise Türkiye’nin üretimde ithalat bağımlılığı devam ederken döviz artışının tekrardan enflasyon ve maliyet artışına neden olup olmayacağını, yapılması gerekenleri Aydınlık’a değerlendirdi.

'EN BÜYÜK SIKINTIMIZ ENFLASYONUN DÖVİZİN ÇOK ÜSTÜNDE OLMASI'

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Meclis Üyesi ve Luigi Deri Yönetim Kurulu Başkanı Musa Evin, en önemli enflasyonun tehdidinin fahiş fiyatlama ile haksız kazanç elde edilmesi olduğunu vurguladı. Evin, şöyle konuştu:

“Bizim en büyük sıkıntımız enflasyonun dövizin çok üstünde olması. İhracatçı yüksek kuru sever gibi çok yanlış bir algı var. Mantıklı olanı yüksek kur değil. Enflasyon yüzde 120 yükselmiş, döviz kuru yüzde 40 yükselmiş. İşçi ücretleri yüzde 120-130 artmış. Doğalgaza, elektriğe yüzde 300 zam gelmiş. Dövizin yüzde 40 yükselmesi neye yarar ki? Rakiplerimizle rekabet edemiyoruz. Benim bulunduğum deri konfeksiyon sektörü, şu anda İtalya ile rekabet edemiyor. Güney İtalya’da Çinlilerin çalıştığı fabrikalarda, ürünleri çok ucuza üretiyorlar. Bizim işçilik maliyetlerimiz çok yükseldi. 2024’te asgari ücrete zam gelecek. Vergi yükü de çok yükseliyor. En azından asgari ücretteki vergi yükü düşşün, biz de rekabet edebilelim. Dövizin ufak ufak yükselmesinin hiçbir sıkıntısı yok. Ancak birden inişler, çıkışlar bizi perişan etti. Beş senede dövizin geldiği nokta ile enflasyonun geldiği nokta arasında uçurum var.

AÇLIK DİYETİ

“Eğer dövizle enflasyon aynı oranda yükselseydi hiçbir sıkıntımız olmazdı. Şimdi faiz oranları da yükseldi. Mehmet Şimşek’in gelmesine çok sevindik. Mehmet Şimşek şimdi bizi açlık diyetine sokacak. Ama bizim öyle bir gücümüz kalmadı. Yarın üreticiler yok olup gidecek, fabrika kalmayacak. Şu andaki yüksek faizden dolayı insanlar iş yerlerine yatırım yapmak istemiyor. Banka yüzde 48 faiz veriyor zaten.

‘EN BÜYÜK TEHLİKE HAKSIZ KAZANÇLAR’

“Enflasyonun aşağı inmesi için kamunun da harcamalarını kısıtlaması lazım. Sadece piyasanın tasarruf yapması yeterli değil. Her yerde fiyatlar anormal derecede yükselmiş durumda. Zam gelse de gelmese de ortam suistimal edilerek zam yapılıyor. En büyük tehlike bu. Haksız kazanç yapılıyor. Kamunun önce kendisi tasarrufa gitmesi lazım. Ardından da düzenlemelerle bu haksız kazancın önüne geçilmeli. Lokantaların girişine menülerin açılmasına yönelik genelge yayımlandı, ben buna sadece günaydın diyorum!”

‘İŞ İNSANLARIMIZ KENDİLERİNİ SORGULAMALI’

Türkiye’nin üretimde ithalat bağımlılığı olduğu için dövizdeki artışın maliyetlerde artış ve tekrar enflasyona yol açacağını ifade eden Prof. Dr. Öner Günçavdı, şöyle devam etti:

“İhracatçıların söyledikleri de doğru. Türk ihracatı kur rekabeti ve işçiliğe dayalıdır. Teknoloji ve sermaye yoğun ürün üretmediğimiz için doğrudur. Ancak ihracatta azalmanın tek sebebi fiyat değil aynı zaman da Avrupa’daki talebin azalmasından kaynaklıdır. Bu bahaneler 40 yıllık bahanelerdir. Türkiye’nin ihracatı 40 yıldır aynı yapıdadır. Bu da iş insanlarımızın kendilerini sorgulamak için bir gerekçedir.

DÖVİZDE TALEP BASKISI

“Bizim Merkez Bankamız kamuoyuna açıkça ifade etmemekle birlikte yönetimli dalgalanma dediğimiz rejimi izliyormuş gibi bir izlenim veriyor bize. ‘Müdahale etmiyoruz’ deniyor ama enflasyonun altında TL’nin değer kaybetmesi yol veriliyor. 2001 krizi öncesinde dalgalanma, kur çıpalaması uygulaması olmuştu. Ona benzer bir durum yaratılıyor. TL talebi kontrol edilebildiği için ve talep de düşük olduğu için yapılıyor. İki şey umut ediliyor. Birincisi; TL’nin aşırı değer kaybedilmesinin önüne geçmek. İkincisi; kurların artışıyla kur korumalı mevduatın yükünün artmasının önüne geçmek. Bunu yaparken ihracatçı ile bir program yaşanıyor ama o da başka kanallardan, örneğin kredi ile dengelenmeye çalışılıyor. Seçime kadar bu şekilde devam edecekmiş gibi görünüyor. Ancak uzun süreli olmaz çünkü TL’nin değer kazanması bizim ithalatımızı ve cari açığımızı da etkiliyor. Döviz talebini artıran bir talep baskısı doğuyor. Bu iyi bir şey değil.”

Sonraki Haber