Psikolog Hülya İskenderoğlu: Şiddetin romantizmi olmaz
‘Hikâyelerle Hayat Terapisi’ kitabının yazarı Dr. Hülya İskenderoğlu Bahat, çalışmalarını Aydınlık’a anlattı. Bahat; ‘Şiddetin romantik bir şekilde veya kahramanca bir eylem olarak gösterilmesi, şiddeti meşrulaştırabilir.’ dedi
İnsanı insan olmaktan uzaklaştıran televizyon programları, kültürel yozlaşma, çocuklarda bağımlılık yapan oyunlar, büyüklerde bağımlılık yapan sosyal medya, madde bağımlılığı, şiddet, toplumsal kaos, sayısı artan dolandırıcılıklar, cinayetler...
Bütün bu toplumsal çürümeye karşı kalemiyle bireysel bir panzehir üreten Dr. Hülya İskenderoğlu Bahat, “Hikayelerle Hayat Terapisi” adlı kitabını yayımladı. Kitap, Bahat’ın Anadolu kültürüne vurgu yaparak kaleme aldığı, farklı zaman ve mekanlarda geçen kısa hikayelerden oluşuyor.
Psikolog Dr. Bahat’a çalışmalarını ve toplumsal yozlaşmada medyanın rolünü sorduk.
- Kitabı yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Aslında Hikâyelerle Hayat Terapisi’ni yazmaya kararım, pandemi sürecinin getirdiği belirsizlik ve zorlukların ortasında doğdu. İnsanların umuda en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde, hikayelerin iyileştirici gücünü daha yakından hissettim.
Yıllarca farklı insanlarla çalışırken, her birinin hikâyesinin içindeki derinliği ve iyileştirici gücü gözlemledim. Bu hikâyeler, sadece bireysel deneyimler değil, aynı zamanda insanlığın ortak bir mirasıydı.
İçimde, bu hikâyelerin gücünü daha geniş kitlelere ulaştırmak ve insanların kendi yaşam öykülerini bir şifa kaynağı olarak kullanmalarına yardımcı olma gibi büyük bir sorumluluk hissettim. Hikâyelerle Hayat Terapisi, bu içsel çağrıya ve pandemi sürecinin ortaya çıkardığı ihtiyacı karşılama çabasına verdiğim bir cevap oldu.
‘OKUR, KENDİ HAYATINDAN PARÇALAR BULUYOR’
- Yazdığınız kısa hikâyelerin içinde gerçek hayat hikâyeleri de mevcut. Esin kaynaklarınız neler oldu? Çevreniz mi, danışanlarınızın hikâyeleri mi, medya mı? Nasıl sıralarsınız?
Hikâyelerle Hayat Terapisi'nde yer verdiğim anlatılar, farklı kültürlerden ve yaşam deneyimlerinden gelen insanların iç dünyalarına duygu dolu bir yolculuk sunuyor. Her bir hikâye, birer ayna görevi görerek, okuyucuların kendi kalplerine inmelerine ve en derin duygularıyla yüzleşmelerine olanak tanıyor.
Aşkın coşkulu kıvılcımları, kaybın derin yaraları, başarının zirvelerindeki mutluluk ve umudun loş ışığında ilerleyen adımlar... Bu evrensel temalar, her bir hikâyede farklı nüanslarla karşımıza çıkıyor.
Kitabımın her bir hikâyesi, aslında hepimizin hayatında karşımıza çıkabilecek durumları yansıtıyor.
Çevremizdeki insanlar, yaşadığımız deneyimler ve duygu karmaşaları, hikâyelerimin temelini oluşturdu. Bu sayede okuyucular, kendi hayatlarından parçalar bulabilecekleri ve kendilerini yalnız hissetmeyecekleri bir evrene adım atıyorlar. Her bölümün sonunda yer alan çıkarımlar ise, okurların bu hikayeleri kendi yaşamlarına uyarlamalarına ve içsel bir yolculuğa çıkmalarına yardımcı oluyor.
- Kitapta terapi alanıyla ilgili okurda farkındalık oluşturan hikâyeler de var. Hayat sorunlarıyla boğuşan fakat herhangi bir yardım almak konusunda çekingen olan insanlara mesajınız ne olur?
Kitabımda yer alan hikayeler, hayatın zorluklarıyla mücadele eden ve yardım almaktan çekinen birçok insanın yaşadıklarına ayna tutuyor. Onlara şunu söylemek istiyorum: Yalnız değilsiniz. Birçok insan, benzer zorluklarla karşılaşıyor ve profesyonel destek almak, bu zorlukların üstesinden gelmek için atılabilecek en önemli adımlardan biri. Terapi, bir zayıflık değil, tam aksine kişisel gelişim için atılmış büyük bir adımın göstergesidir.
- Hipnoterapi gibi önemli alanlarda çalışmalarınız var. Bu çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Hipnoterapi alanındaki çalışmalarım, özellikle travma sonrası iyileşme süreçlerine odaklanmaktadır. Travma yaşayan bireylerin deneyimlediği duygusal yükü hafifletmek, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmek ve günlük hayata daha sağlıklı bir şekilde adapte olmalarını sağlamak için hipnozun gücünden yararlanıyorum.
Hipnoterapi ile travma tedavisinde, kişi güvenli bir ortamda travmatik olaya yeniden erişir. Bu süreçte, olayın duygusal yükü azaltılır ve olumsuz düşünce ve inançlar değiştirilir. Hipnoz sayesinde, kişi geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin etkisi altından çıkıp, geleceğe daha umutla bakabilir.
Hipnoterapinin travma tedavisindeki diğer faydaları arasında stres ve kaygının azaltılması, vücuttaki gerginliklerin giderilmesi ve kişinin içsel kaynaklarının güçlendirilmesi sayılabilir. Ayrıca, hipnoz, diğer terapi yöntemleriyle birlikte kullanılarak daha kapsamlı bir tedavi süreci oluşturulabilir.
Travma, her bireyi farklı şekilde etkilediği için hipnoterapi de kişiye özel olarak uygulanır. Terapist, kişinin yaşadığı travmanın türüne, şiddetine ve bireyin kişilik özelliklerine göre tedavi planını oluşturur.
Hipnoterapi, travma sonrası iyileşme sürecinde önemli bir araç olsa da her türlü psikolojik sorun için tek başına yeterli olmayabilir. Bu nedenle, travma yaşayan kişilerin bir uzmana başvurması ve gerekli görülen durumlarda ilaç tedavisinden de faydalanması önemlidir.
ŞİDDETE KARŞI DUYARSIZLAŞMA
- 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ydü. Yapılan araştırmalar, televizyon başta olmak üzere medyanın şiddeti körükleyen bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Medyanın bu konudaki sorumluluğu hakkında neler söylersiniz?
Medya, toplumun aynası olduğu kadar, onu şekillendiren güçlü bir araçtır. Özellikle televizyon, diziler, filmler ve sosyal medya gibi platformlar, insanların dünya görüşünü ve davranışlarını önemli ölçüde etkileyebilir. Ne yazık ki, medyada sıklıkla şiddetin normalleştirilmesi, kadınlara yönelik olumsuz stereotiplerin yer alması gibi durumlar, toplumda kadına yönelik şiddeti körüklemektedir.
Medya, çeşitli yollarla kadına yönelik şiddeti meşrulaştırır veya normalleştirir. Dizilerde, filmlerde ve haberlerde şiddet sahnelerinin sıkça yer alması ve bunların sonuçlarının hafife alınması, izleyicilerde şiddete karşı duyarsızlaşmaya neden olabilir.
Şiddetin romantik bir şekilde veya kahramanca bir eylem olarak gösterilmesi, şiddeti meşrulaştırabilir. Ayrıca, medyada kadınların genellikle zayıf, edilgen veya sadece erkeklere hizmet eden rollerde gösterilmesi, kadınların özgüvenini zedeler ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirir.
Kadınların fiziksel görünüşlerinin abartılı bir şekilde ön plana çıkarılması ve cinsel obje olarak sunulması, kadınların sadece bedenleriyle değerlendirilmesine yol açar. Medyada kadınlara yönelik şiddet içeren dilin kullanılması, şiddeti normalleştirir ve kadınlara yönelik olumsuz tutumları güçlendirir.
‘MEDYANIN SORUMLULUĞU VAR’
Bu durum karşısında, medyanın önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Medya kuruluşları, şiddeti teşvik eden değil, önleyen içerikler üretmeye özen göstermelidir. Kadınların güçlendirilmesini destekleyen, eşitlikçi mesajlar veren ve şiddete karşı farkındalık yaratan programların sayısı artırılmalıdır. Şiddet haberleri objektif ve tarafsız bir şekilde verilmeli, olayların nedenleri ve sonuçları üzerinde durulmalıdır.
Mağdurların mahremiyetine saygı gösterilmeli ve suçlamalar ispatlanmadan yaygınlaştırılmamalıdır. Çocukların şiddete maruz kalmaması için yaşa uygun içerikler üretilmeli ve saat aralıkları belirlenmelidir. Medya çalışanlarına şiddetin zararları, cinsiyet eşitliği ve duyarlı habercilik konularında eğitimler verilmelidir.
DOST MECLİSİNİ UNUTMAYALIM
“Türk toplumunun kültürel mirası, bilgi ve tecrübelerin karşı aktarımı esasına dayalı sıcak ilişkilerden yana olmuş her zaman. Bireyler arasındaki soğuma ve uzaklaşmalar ise toplumsal psikolojiyi olumsuz etkileyebiliyor. Psikolojik sıkıntılardan arınmak için öncelikle aile, arkadaş gibi yakın temas ilişkilerimizi sıcak tutmak, sanal ortamların dışında canlı diyaloglara, dost meclislerine ağırlık vermek ruh sağlığımız için çok değerli.”