Dünya Kadın Hakları Günü
İlk defa 8 Şubat 1935'de Meclis seçimlerine katılan Türk kadınları TBMM'nde 18 kadın vekil ile temsil hakkını kazanmışlardır. Bu devrimci adım Türkiye’yi dünyada kadın milletvekili sayısı itibariyle ikinci sıraya yerleştirmiştir.
Türk kadınlarının İstiklal Savaşı’nda kanıyla canıyla verdiği mücadele sonucunda anasının ak sütü gibi helal olarak kazandığı bu hakkı kimseye kaptırmaya niyeti yoktur.
Her çocuğumuz daha ilkokulda iken öğrenir 5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazandığını. Kendisine “çağdaşlığın kalesi” diye gösterilen Batı ülkeleri ile kıyaslandığında bu hakkın birçoğundan daha erken alındığını öğrendiğinde ülkesiyle, milletiyle gurur duyar. Biz kız çocukları, bir daha asla unutmayız kalbimize nakşettiğimiz bu tarihi.
“Seçmek” ne de kıymetli bir sözcüktür bir kadın için. Kendi iradesi dışında verildiği bir adamın bilmem kaçıncı karısı olarak kaderine boyun eğmek yerine bağımsız bir ülkenin hür ve eşit vatandaşı olarak eğitim olanaklarından yararlanmak ve işini seçmek, kendi aklının ve yüreğinin rehberliğinde hayatta birlikte yürüyeceği eşini seçmek, ola ki mutsuz olursa ayrılmayı seçmek, seçebilmek…
BÜYÜK KAZANIM MEDENİ KANUN
Türk kadını bu paha biçilmez “seçme özgürlüğüne” kanıyla canıyla omuz verdiği Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanmasından sonra adım adım erişir. Cumhuriyet’imizin kuruluşundan birkaç yıl sonra 1926 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanunumuzla yasal güvenceye kavuşturulur kadınımızın kendi yaşamına dair seçme özgürlüğü. Sosyal haklarını kazanan kadınlarımız için sırada siyasal hakların elde edilmesi vardır.
“Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyen Mustafa Kemal’in ülkesinde kadınların kendilerini yönetecek olanları seçme özgürlüğüne erişmesi an meselesidir. Dahası yine “Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı zincirlerle bağlı kaldıkça diğer yarısı göklere yükselebilsin?” diyen Atatürk’ün kızlarının yalnızca seçen değil, seçilen olup vatanına hizmet edeceği günler de pek yakındır. Nitekim 1930 yılından itibaren çıkartılan bir dizi yasa ile kadınlarımız önce Belediye seçimlerine katılma, sonra köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakkını elde etmişler; nihayet 5 Aralık 1934’de Anayasamızda ve Seçim Kanununda yapılan değişikliklerle milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşmuşlardır.
8 Şubat 1935'de, ilk defa Meclis seçimlerine katılan Türk kadınları TBMM'nde 18 kadın vekil ile temsil hakkını kazanmışlardır. Bu devrimci adım Türkiye’yi dünyada kadın milletvekili sayısı itibariyle ikinci sıraya yerleştirmiştir. Fransa’da 1944, Japonya’da 1945, İsviçre’de 1971 ve hatta bazı ülkelerde 2000’li yıllarda bu hakkın elde edildiğine bakıldığında konunun önemi ve değeri daha iyi anlaşılmaktadır.
YÜZLERCE YILLIK TAASSUBU YIRTIP ATMAK
Böyle birkaç cümle içinde özetleyiverdiğimiz yüzlerce yıllık taassubu yırtıp atan bu süreç dile kolay gelse de aslında altında büyük bir mücadele ve devrimci irade yatmaktadır. Atatürk’ün dediği gibi “Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım diyemez.” Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını alması ile sonuçlanan mücadele, meşruiyetini kadınlarımızın milli kurtuluşa olan bu büyük katkısından, gücünü Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Mahmut Esat Bozkurt gibi devrim önderlerimizin devrimci iradesinden almıştır. Cumhuriyet devriminin çok kıymetli bir kilometre taşıdır. Bu nedenle her yıl 5 Aralık günü birçok resmi ve özel kurum tarafından ve özellikle de kadın kuruluşlarınca “Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını Kazandığı Gün” olarak anılmakta ve kutlanmaktadır.
TÜRK KADININ ZAFERİ AYRINTI DEĞİLDİR
Ne var ki son yıllarda özellikle sosyal medyada 5 Aralık tarihinde “Dünya Kadın Hakları Günü” kutlamalarının yer aldığını görmekteyiz. Merak edip araştırdığımızda bu günün temellerinin Olympe de Gouges’un 1791’de yayımladığı “Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi”ne dayandırıldığını görsek de bu bildirgenin yayın tarihinin de 5 Aralık ile ilgisinin olmadığı gerçeği ile karşılaşmaktayız. Hal böyle iken bırakın sosyal medyadaki bireysel paylaşımları ya da sivil toplum kuruluşlarının paylaşımlarını, Bakanlık, Valilik, İl Özel İdaresi gibi resmi kurumların ve barolarımız gibi hukuk kurumlarının internet sitelerinde dahi 5 Aralık gününün “Dünya Kadın Hakları Günü” ifadesi ile anıldığına tanık olmaktayız. Bu yayınların içeriğine baktığımızda bizim milli günümüzle yukarıda bahsedilen Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin tarihsel bir bağa dayanılmaksızın harmanlanarak verildiğini ve hatta bir kısmında doğrudan uluslararası bildirgeye öncelik tanınarak 5 Aralık 1934 tarihinde Türk Kadınına "Seçme ve Seçilme Hakkı" tanınmasının da adeta tesadüfi bir ayrıntı gibi ucuna eklendiğini görmekteyiz.
5 ARALIK’I NEDEN UNUTTURMAK İSTİYORLAR
Peki neden? Genç Cumhuriyetimizin bu devrimci atılımı neredeyse 100 yıl sonra “uluslararası” bir sosa bulanarak unutturulmaya, millilikten uzaklaştırılmaya ya da değersizleştirilmeye mi çalışılmaktadır? Bilinçaltımıza “Kadın haklarına dair güzel olan her şey dışardan alınır, bizim öz gücümüze dayanamaz” mesajı mı yerleştirilmeye çalışılmaktadır? Bu devrimci atılımın birçok Batı ülkesinden önce ülkemizde yaşanması bazılarını rahatsız mı etmektedir? Sade vatandaşı anladık da idari merciler ve hukuk kurumları bu hataya nasıl düşmektedirler? Eğer uluslararası kuruluşlar, Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan bu kadın hakları devrimini işaret ederek böyle bir gün ilan etmiş olsa idi (ki çok yerinde olurdu) alkışlamak dışında söyleyecek sözümüz olmazdı. Oysa bırakınız Türk kadınının seçme ve seçilme hakkını kazandığı 5 Aralık tarihini işaret etmeyi, uluslararası alanda bahsedilen isimle kutlanan tek bir gün dahi bulunmamaktadır. Uluslararası alanda kutlanan, “International Women's Day” adı altında bildiğimiz 8 Mart’lardır.
MİLLİ GÜNÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM
Eğer 5 Aralık tarihine ilişkin bu yanlışlık ve çarpıtma “maksatlı” değilse en hafif tabiri ile aymazlıktır. Bu vahim hata içerisindeki tüm kurum ve kuruluşları “dünya” sosuna bulanmış bu hatadan dönmeye ve bizim başarımız ve gururumuz olana, milli olana, tarihsel gerçekliğe uygun olana sahip çıkmaya davet ediyoruz. Türk kadınlarının İstiklal Savaşı’nda kanıyla canıyla verdiği mücadele sonucunda anasının ak sütü gibi helal olarak kazandığı bu hakkı kimseye kaptırmaya niyeti yoktur. Aksine sahip çıktığımız bu günün içini doldurmaya; milletin makus talihini yeniden ve yeniden yenmek, Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkartmak üzere üretimde ve yönetimde erkeklerimizle omuz omuza eşit biçimde yer almaya kararlıyız. Bu uğurda mücadele azmiyle “5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkının Tanınmasının 90. Yılı”nı kutluyoruz.