Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı? - 2: Dünyayı savaşan güçler şekillendiriyor

15-16 Temmuz gecesi ABD-FETÖ darbesini silahla bastırdık! Akdeniz’e açılan 2. İsrail (Kürdistan) koridorunu silahla yardık! KKTC’yi silahla muhafaza ediyoruz! Mavi Vatan’da silahla varız! Karabağ’ı silahla aldık!

ABD Dış İlişkiler Konseyi (CFR)’nin dergisi Foreign Affairs’in internet sitesinde 18 Haziran 2024 tarihinde “Güç yoluyla barışın geri dönüşü” başlıklı bir makale yayımlandı. Trump’ın başkanlık döneminde ulusal güvenlik danışmanı olan Robert O’Brien imzası taşıyan yazıda hayli dikkat çekici öneriler yer alıyor.

TRUMP’IN KURMAYINDAN NÜKLEER TEHDİT

O’Brien, gelecekteki olası Trump yönetiminde ülkesinin izlemesi gereken politikaları şöyle sıralıyor:

“Birleşik Devletler, Gazze'de HAMAS'ı ortadan kaldırmaya çalışan İsrail'i desteklemeye devam etmelidir.”

“2021 yazında (Afganistan’dan) çekilmenin beceriksizliğinden, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in altı ay sonra Ukrayna'ya saldırma kararına doğrudan bir çizgi çekilebilir.”

“Ayrıca (Trump) NATO'yu, Rusya sınırına daha yakın bölgede yeteneklerini artırmak ve ittifakın tüm topraklarını yabancı saldırılardan koruyacağını açıkça belirtmek için kara ve hava kuvvetlerini Polonya'ya döndürmeye zorlayacaktır.”

“ABD'nin devam eden bağlılığıyla birlikte Tayvan'ın savunmaya daha fazla harcama yapması ve askerlik hizmetini genişletmek gibi başka adımlar atması beklentisinin de olduğunu açıkça ortaya koymalıdır.”

“Bu arada, Kongre, ABD'nin uzun zamandır İsrail'e sunduğu hibe, kredi ve silah transferlerini onlara uzatarak Endonezya, Filipinler ve Vietnam'ın silahlı kuvvetlerinin güçlendirilmesine yardımcı olmalıdır.”

“Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Rusya'nın birleşik nükleer stoklarına karşı teknik ve sayısal üstünlüğünü sürdürmek zorunda. Bunu yapmak için Washington, 1992'den bu yana ilk kez gerçek dünyada güvenilirlik ve emniyet açısından yeni nükleer silahları test etmeli; sadece bilgisayar modelleri kullanarak değil.”

Trump’ın kurmaylarından O’Brien özetle; Filistin ve Rusya’ya karşı Ukrayna ve İsrail’e desteğin artırılmasını, NATO’nun Rusya’ya yönelik silahlı tehdidini coğrafi olarak daha yakın hale getirmesini, Tayvan’ın Çin’e karşı güçlendirilmesini ve Güney Çin Denizi’nden Çin anakarasını ablukaya almak için bölge devletlerine askeri destek verilmesini ve en kritik öneri olarak da nükleer silah denemesiyle gövde gösteri yapılmasını teklif ediyor!

Bu önerinin yönetimde olduğu dönemde Trump nezdinde kabul gördüğü anlaşılıyor. 22 Mayıs 2020’de The Washington Post’ta yayımlanan habere göre, Trump yönetimi onlarca yıl sonra ilk ABD nükleer denemesini yapmayı gündemine almıştı.

Yine Foreign Affairs’in internet sitesinde 1 Ağustos 2024 tarihinde Pekin Üniversitesinden üç akademisyenin yazdığı bir yazıda “Çin Harris’i mi Trump’ı mı tercih ediyor” kıyası yapılmış, ikisinin arasında Çin’e karşı tutumları bakımından büyük bir farkın olmadığı değerlendirilmiş ve Xi Jinping’in, Partisini “en kötü ve aşırı senaryolara hazırlıklı olmaya ve sert rüzgârlar, dalgalı sular ve hatta tehlikeli fırtınaların büyük sınavına dayanmaya hazır olmaya” çağırdığı belirtilmiştir.

Trump destekçisi Elon Musk’ın konumlanması da dikkate değer. Musk, Venezuela’da Maduro’nun CIA destekli karşıtlarını, Ukrayna’yı ve İsrail’i hasımlarına karşı destekliyor.

Bütün bu bilgilerden çıkarılması gereken sonuç, ABD’deki seçim sonuçları ne olursa olsun Atlantik ile Asya arasındaki jeopolitik rekabetin önümüzdeki yıllarda devam edeceğidir. Amerikan hâkim sınıfları, statükoyu korumak istiyor. Ancak, statükoyu korumak için savaşmaları gerekebilir. Bilinen bir gerçektir. Gordion düğümünü kılıç keser.

Son günlerde Soykırımcı Netenyahu’nun ABD kongresinde onlarca kez ayakta alkışlanması ve HAMAS lideri İsmail Heniyye’nin şehit edilmesi bölgemizde barışçıl yoldan bir gelecek beklentisinin gerçekçi olmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Bu sebeple ABD seçimlerine ilişkin abartılı ve aceleci yorumlardan kaçınılmalıdır. Düşman saflarındaki gelişmeleri ele alırken; tarihsel süreçlerin ani değil, belli bir birikimin sonucunda oluştuğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

Günümüzün gerçeği, savaşların devrimlere yol açtığıdır. ‘‘Çehov’un duvarda asılı tüfeği’’ ateş almıştır. Bölgemizde savaşlar alevlenmektedir.

EMPERYALİZM, MİLLÎ DEVLET VE DEVRİM

Tarihsel süreçlerin ateşleyicisi olarak niteleyebileceğimiz devrim, deprem gibidir. Enerji birikir, biriken enerji patlar. Enerji birikmeden devrim olmaz. Emperyalistlerin iç çelişkileri yahut liderlerin ve toplumların iradesi, süreci hızlandırır veya yavaşlatır. Devrimler ise sıçrama etkisi yaratır. O sıçramayı yapacak olan ezilen ve gelişen ülkelerin bağımsızlık, kurtuluş ve devrim arzusudur.

Bu yüzden emperyalizm ne kadar gerçek bir olguysa, devrim de en az o kadar gerçek bir olgudur.

Aralarındaki diyalektik ilişkiyi görmezden gelmemeliyiz. Marx, işçi sınıfının nesnel varlığını “kendiliğinden sınıf”, tarihsel rolünün bilincinde olan işçi sınıfını da “kendisi için sınıf’” olarak kategorize etmişti.

Emperyalizm çağında da ezen-ezilen milletlerin arasındaki sınıf çatışmasını bilincine yerleştirmiş, tarihsel rolünün farkında olan milli sınıfların öncülerinin birleştirilmesi kritik önemdedir. Ancak ne var ki; baskı, tahakküm, zorluk olmadan kitleler hemen harekete geçmiyor. Tarihsel fırsatlar kollanmadan, öncüler örgütlenmeden, yurtiçinde ve yurtdışında ittifak birikimleri hayata geçmeden, halk ayağa kalkmadan devrim olmuyor.

İşte tüm bu nedenlerle ‘Trump gelecek dertler bitecek’ türünden görüşler gerçeği yansıtmıyor.

HAMAS, Siyonist anlatının küresel hakimiyetini kırdı. Zorla alınan ancak zorla geri alınabilir. Düşmana boyun eğmek seçenek değil, intihardır. "İşte devrimci bakış açısı! Ateşe karşı ateş!

SAVAŞIN AMACI SAVAŞI ORTADAN KALDIRMAKTIR

Günümüzün gerçeği, savaşların devrimlere yol açtığıdır. “Çehov’un duvarda asılı tüfeği” ateş almıştır. Bölgemizde savaşlar alevlenmektedir. Karadeniz’den Akdeniz’e, Kafkasya’dan Kızıldeniz’e ve Afrika Boynuzu’ndan Batı Sahra’ya kadarki mücadele alanlarında iki cephe bulunuyor. ABD ve ortaklarının saldırılarına millî devletler vatan savunmasıyla karşılık veriyor. Bugün Batı Asya haritasına baktığımızda bölgesel bir savaşın ortasında olduğumuzu görüyoruz. Bölgesel savaşın 3. Dünya savaşına dönüşüp dönüşmeyeceğini belirleyecek şey, milli devletlerin caydırıcı ittifaklar kurarak ABD ve piyonlarının saldırısını etkisiz hale getirip getiremeyeceğidir.

Savaşmadan barış, pratikte de görüldüğü gibi mümkün gözükmemektedir.

15-16 Temmuz gecesi ABD-FETÖ darbesini silahla bastırdık!

Akdeniz’e açılan 2. İsrail (Kürdistan) koridorunu silahla yardık!

KKTC’yi silahla muhafaza ediyoruz!

Mavi Vatan’da silahla varız!

Karabağ’ı silahla aldık!

Dedeağaç’tan Ege Denizi’ne, Doğu Akdeniz’den Suriye ve Irak’ın kuzeyine uzanan tehditleri silahla püskürtürüz ve toprak bütünlüğümüzü ancak ve ancak silahla koruruz!

Afrika ve Güney Amerika ile ittifak kuran Büyük Avrasya seçeneği gündemdedir.

Bugün Batı Asya’da yürütülen haklı savaşlar mazlumların en büyük üstünlüğüdür. Filistin Hamas’la, Lübnan Hizbullah’la, Yemen Husi’lerle, Türkiye, İran, Suriye ve Rusya, ordularıyla emperyalizme ve siyonizme ağır darbeler indiriyor.

Eski Fransız sömürgeleri Mali, Nijer ve Burkina Faso, Sahel Devletleri Konfedarasyonu’nu kurarak Fransa ve ABD’ye meydan okuyor.

Bolivya’da Amerikancı darbe girişimi engelleniyor, Maduro provokasyonlara rağmen seçimi kazanıyor.
Koşullar olgunlaştıysa öncü irade tayin edicidir.

Son tahlilde; devrim tarihe çalım atmak değildir, tarihin zorunluluğudur. Ön cephede savaşan ülkelere bakalım. Filistin'de dökülen kanın haddi hesabı yok. Şubat ve mart aylarında Gazze’ye giren Filistin asıllı Amerikalı yazar Susan Abulhawa, Filistinlilerin açlık koşulları nedeniyle hayvan yemlerini, bir deri bir kemik kalan eşek ve atların etlerini yemek zorunda kaldıklarını ve açlıklarını bu şekilde bastırdıklarını gördüğünü yazdı. İşte bu millet, bir kahramanlık destanı yazarak bütün dünyada halk hareketi yaratıyor, çeşitli ülkeler tarafından devletleri tanınıyor.

Ön cephenin liderlerinden Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad şöyle anlatıyor:

"En önemli karşılaştırma ahlaki karşılaştırmadır. Siyonistlerin, Filistinli esirlere, yaşlı, çocuk, erkek, kadın, fark etmez, nasıl acımasız bir şekilde davrandıklarını, Filistinlilerin Siyonist esirlere ahlaki muamelesiyle karşılaştırıldığında, bu muamelenin dehşete düşürdüğünü görüyoruz. İsrail kurumları, Siyonist mahkumların tepkilerini gizlemek için çeşitli yollar denediler ancak başaramadılar. HAMAS, Siyonist anlatının küresel hakimiyetini kırdı. Zorla alınan ancak zorla geri alınabilir. Düşmana boyun eğmek seçenek değil, intihardır."

İşte devrimci bakış açısı! Ateşe karşı ateş!

Tarih düz bir çizgiyle ilerlemiyor. İnişler, çıkışlar, yalpalamalar girift biçimde gerçekleşiyor. Başarı; altın tepside önümüze sunulmuyor, zorluklara göğüs gererek kazanılıyor.

BİTTİ

Sonraki Haber