E. Kur. Alb. Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşcıoğlu: ‘Perinçek AİHM kararı büyük kazanım’

Taşçıoğlu, 'Perinçek-İsviçre davası Türkiye için çok değerli bir hukuksal kazanımdır. Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin milat niteliğindeki bu hukuksal kazanım varken, bu konuyu Ortak Tarih Komisyonu gibi yetkisiz kurumlara bırakması akılcı bir tutum değildir.' dedi

Her 24 Nisanlarda ABD tarafından bir kez daha gündeme getirilen sözde soykırım açıklamaları bu yıl da tekrarlandı. Oysa kazanılmış Perinçek-İsviçre Davası var ve ısrarla birileri bunu görmezden gelerek savunma yapıyor. Taşcıoğlu ile bu konuyu konuştuk. Kendisi uzun yıllardır Ermeni meselesiyle ilgileniyor ve bu konuda çok sayıda kitap ve makalesi var.

  • Ermeniler Anadolu’nun ilk sahiplerinin kendileri olduğunu ve Türklerin onları topraklarından sürdüklerini öne sürüyor. Bu konudaki tarihi gerçekler nelerdir?

Anadolu’daki Türk varlığı Kazım Mirşan, Servet Somuncuoğlu, Dr. Hermann Vary ve Prof. Dr. İsmail Yalçın’ın tespitlerine göre 16 bin yıl öncesine dayanmaktadır. Yani 1071 tarihi Türklerin Anadolu’ya ilk gelişi değil, son kez gelişidir. Yabancı yazarlar ve bilim adamları da son yıllarda Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan tarihi eserlerin Türklerin 11 bin yıl önce Anadolu topraklarında medeniyet kurduklarını kanıtladığını ifade etmektedir.

Ermenilerin Anadolu’ya geliş tarihini ise Keğam Kerovpyan, Rafael İşhanyan, Panos Dabağyan gibi Ermeni yazarlar arasında MÖ. 149’dan başlayıp, MÖ. 2265’e, hatta Nuh tufanına kadar götürenler vardır. Ancak Ermeni tarihi konusunda eser veren batılı yazarlardan Auguste Carriere; bazı Fransız ve Ermeni tarihçilerin Ermeni tarihi konusunda öne sürdükleri bilgilerin uydurma olduğunu ve Ermenilerin ne kronolojiye ne de tarihi kritik esaslarına riayet etmediklerini belirtmektedir.

Nitekim Ermeniler tarih boyunca hiçbir zaman bağımsız devlet kurmamışlar ve Büyük İskender’e, Partlara, Araplara, İran’a, Bizans’a, Selçuklu Devletine ve Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olarak yaşamışlardır. Bu nedenle Ermenilerin Anadolu’nun ilk sahipleri oldukları konusundaki iddiaları gerçeklere dayanmamaktadır.

ERMENİLERLE İLK TEMAS

  • Ermenilerin Türklerle ilk teması ne zaman oldu? Türklerle temasa geçtikleri yıllarda ve daha sonra Osmanlı döneminde durumları nasıldı?

Ermenilerin Türklerle ilk önemli temasları 1018’de Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in kardeşi Çağrı Bey’in Doğu Anadolu seferiyle başlamış ve Ermeniler 1071 Malazgirt zaferinden sonra Selçukluların hâkimiyetine girmiştir. Ermeni tarihçi Urfalı Mateos, Bizans ve Selçuklu yönetimi altındaki Ermeni yaşantısını değerlendirirken Türklerden övgüyle söz etmekte ve “Bizanslılar bizi yurdumuzdan sürdü. Türkler ise biz kucak açtı” ifadesini kullanmaktadır.

Selçuklular döneminde Ermenilere karşı gösterilen dostça davranış Osmanlı Devleti döneminde de devam ettirilmiş ve Osmanlı Devleti’nde Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekilli, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve çok sayıda üst düzey memur işbaşına gelmiştir.

Ermeniler özellikle devletin zayıfladığı dönemlerde yabancı ülkelerin kışkırtmaları ile Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurma hedefine yönelmiş ve bu amaçla 16. yüzyıldan başlayıp 19. yüzyılın son çeyreğinde yoğunlaşacak şekilde değişik dönemlerde çok sayıda isyan çıkarmışlardır. Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı'nın öncesinde ve harp sırasında isyan çıkardıkları yerler haritada görülmektedir. Bu bilgilere göre Ermenilerin yaptıkları katliamları intikam gerekçesiyle 1915 olaylarına bağlamaları zamanlama bakımından geçersizdir.

Birinci Dünya harbi sırasında Osmanlı Devleti 8 ayrı cephede düşmanla savaşırken Ermeniler tarafından çıkarılan isyanlar Osmanlı ordusunu cephe gerisine kuvvet ayırmak zorunda bırakmış ve savaş gücünün zayıflamasına neden olmuştur. Bunun yanında; Osmanlı ordusundan silahlarıyla firar eden Ermeniler, Rus ordusuna katılarak Osmanlı ordusuna karşı savaşmış, casusluk yapmış, Osmanlı ordusundaki Ermeni fırıncılar pişirdikleri ekmeklere ve içme sularına zehir katarak Türk askerlerini zehirlemiş, sivil Ermeniler ise silahlı çeteler kurarak erkekleri askerde olan köyleri basıp masum sivil halkı ağır işkencelerle katletmiştir. Söz konusu isyan ve ihanetler Osmanlı Devleti’nde görevli yabancı sefirlerin ve Askeri Ataşelerin raporlarında ve yabancı basın kuruluşlarının yayınlarında kayıtlıdır.

Ermenilerin bu faaliyetlerinin Osmanlı Devleti’nin bekasını tehlikeye düşürmesi nedeniyle Osmanlı Devleti müttefiki olan Almanya ile de istişare ederek sorun yaratan Ermenilerin savaş alanlarından çıkartılarak yine Osmanlı Devleti’nin toprakları olan ancak savaş yaşanmayan bölgelerde iskân edilmeleri kararını çıkarmıştır.

KIŞKIRTMAYA EMPERYALİST DESTEK

  • Emperyalist devletlerin Ermeni isyanlarındaki rolüne açıklık getirir misiniz?

Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne karşı isyanını hazırlayan etkenlerin başında o dönemin büyük devletleri olan İngiltere, Fransa, Çarlık Rusya’sı ve ABD’nin Osmanlı Devleti’nde görev yapan elçilik mensupları, din adamları, tüccarları ve açtıkları misyoner okulları gelmektedir.

ABD’nin 1831’den itibaren Anadolu'da yürüttüğü misyonerlik faaliyetleri ve özellikle Ermeni nüfusun yoğun olduğu Harput, Kayseri, Sivas, Mardin, Adana, Antakya gibi bölgelerde açtığı Protestan kiliseleri aracılığıyla Ermeni ayrılıkçılığını ve Osmanlı devletine karşı isyan fikrini aşılayanların arasında o dönemin ABD yönetiminin de olduğu görülmektedir. Bu okullarda eğitim alan Ermeni ve Rumlar daha sonra ABD’ye götürülerek ilave eğitimden geçirilmiş ve Osmanlı Devleti’ne geri dönen bu Ermeniler ve Rumlar devlete karşı çıkarılan isyanlarda komite lideri olarak görev almışlardır. 1915 yılında göç ettirilen Ermenilerin önemli bir bölümünün ABD’ye yerleşmiş olduğu ve o dönemde Osmanlı toprakları üzerinde kurulması planlanan Ermenistan devletinin sınırlarının ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından bizzat çizilmiş olduğu gerçeklerini de dikkatten uzak tutmamak gerekir.

24 NİSAN KARARLARI OYUNU BOZDU

  • Ermeniler 24 Nisan tarihini bütün dünyaya sözde “soykırım” tarihi olarak ilan ediyorlar. 24 Nisan tarihinin Ermenilerin göç ettirilmesi olayı ile ilgisi var mıdır?

Ermenilerin soykırım tarihi olarak kabul ettiği 24 Nisan tarihinin göç olayı ile hiçbir ilgisi yoktur. Göç uygulaması 27 Mayıs 1915’te başlatılmıştır. 24 Nisan’da sadece Ermeni komite liderleri gözaltına alınarak bunların silah ve evrakına el konulmuş ve komite merkezleri kapatılmıştır. Bu tarih aynı zamanda Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak İngiliz, Fransız, Hint ve Anzak birliklerinin çıkarma bölgelerine intikal halinde olduğu tarihtir. 24 Nisan’da İstanbul’daki Ermeni komite liderleri gözaltına alınmamış olsaydı Ermeni komite liderleri 25 Nisan sabahında düşman birliklerinin çıkarma harekâtı ile eş zamanlı olarak İstanbul başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasında iç kalkışma başlatarak 8 ayrı cephede savaşan Osmanlı ordusunu geri emniyeti için de asker ayırmak zorunda bırakacaktı. Bu savaş sonunda ise Osmanlı Devleti’nin başkentini ele geçiren İngiltere, Fransa ve Rusya Osmanlı Devleti’ni dağıtacak ve Anadolu’da Ermenilere söz verilen Ermenistan Devleti kurulacaktı. Fakat 24 Nisan’da isyan elebaşları gözaltına alınınca hem Ermenilerin hem de onlara devlet kurma sözü veren devletlerin planları boşa çıkmıştır. Dolayısıyla 24 Nisan tarihindeki hayal kırıklıklarını bir türlü atlatamayan Ermeniler her sene göç kararı ile hiçbir ilgisi olmadığı halde bu tarihi anmaktan kendilerini alamamaktadırlar.

24 Nisan’da gözaltına alınan 226 komite liderinin ev ve işyerlerinde yapılan aramada çok sayıda silah ve mühimmat yakalanmıştır. Bunlardan 155’i Çankırı’ya, 71’i ise Ayaş’a gönderilmiştir. Ancak tutuklanan komite liderlerinin hepsi hapishaneye konulmamıştır. Çankırı’ya gönderilenler ikişer-üçer kişilik gruplar halinde yazlık evlere yerleştirilmiş, bunların şehir/kasaba içinde serbest olarak dolaşmalarına müsaade edilmiş ve sadece günde bir kez polis karakoluna uğrayarak bölgeyi terk etmediklerini göstermeleri mecburiyeti getirilmiştir.

Gözaltına alınanlardan Arşak oğlu Mardiros ile Arşak Diradoryan adlı Ermeniler maddi durumlarının iyi olmadığını belirterek kendilerine maddi yardım yapılması talebinde bulunmuş ve talepleri kabul edilmiştir.

Çankırı’ya gönderilen Ermenilerden 35’inin suçsuz olduklarına karar verilerek İstanbul’a dönmelerine izin verilmiştir. Yabancı uyruklu komite lideri 7 Ermeni’den 3’ü sınır dışı edilmiştir. 31 Ermeni ise affedilmiştir.

Ayaş’ta tutulan komite liderlerinden üçü Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra kalanlar ise İngiliz işgal kuvvetlerinin İstanbul’u işgalinden sonra serbest bırakılmıştır.

Birinci Dünya Harbi öncesinde Ermenilerin isyan çıkardıkları bölgeler.

ASILSIZ İDDİALAR

  • Türklerin “1.5 milyon Ermeni’yi katlettikleri” iddiasının dayanağı var mıdır?

Osmanlı Devleti’nin topraklarının tamamındaki Ermenilerin sayısı 1914 nüfus sayımına göre 1 milyon 294 bin 851 kişidir ve bu nüfusa göçle hiçbir ilgisi olmayan Filistin, Lübnan ve Yemen gibi bölgelerde yaşayan Ermeniler de dahildir. Göç uygulamasının yapıldığı Anadolu topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı ise farklı kaynaklar tarafından 736 bin-872 bin kişi arasında verilmektedir. Bunlardan bir bölümü kendi istekleriyle başka ülkelere göç etmiş, bir bölümü göç kararına tabi olmamak için din değiştirerek Müslüman olmuş, diğer bir bölümü ise göçten muaf tutulmuştur.

Prof. Dr. Justin McCarhty de savaş öncesinde 600 bin kadar Ermeni’nin kendi istekleri ile başka ülkelere göç ettiğini ve Anadolu coğrafyasında 736 bin Ermeni kaldığını belirterek, “Türklerin bunların bir kısmını göç ettirmeyip hepsini katlettiğini bile var saysak 1.5 Milyon Ermeni’yi öldürebilmeleri için bunları 2’şer defa öldürmüş olmaları gerekir” demektedir.

Ermeni papazı Vahan Vardapet, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı topraklarında 1 milyon 260 bin Ermeni’nin yaşadığını, Bogos Nubar Paşa ise 700 bin Ermeni’nin başka ülkelere göç ettiğini, geride yalnızca 280 bin Ermeni’nin kaldığını bildirmektedir.

GÖÇE TABİ TUTULANLAR

  • Anadolu’da yaşayan Ermenilerin hepsi mi göçe tabi tutuldu?

Osmanlı Devleti o dönemde Anadolu topraklarında yaşayan 736 bin Ermeni’den 438 bin 758’ini göç ettirmiş, diğerlerini ise yerlerinde bırakmıştır.

Bu kapsamda Osmanlı Devleti sadece Gregoryen Ermenilerden isyan edenleri göç ettirmiş, Protestan ve Katolik Ermenilerle, İstanbul, Bursa, Kütahya, Aydın Ermenileri, Kars ve Van Ermenileri ve kamu görevlerinde çalışan ve isyan etmeyen Ermenileri göçten muaf tutmuştur.

Diğer yandan, Almanya’nın Halep konsolosu “Batı Anadolu’da 27.200, İstanbul ve Edirne’de 164 bin; Suriye, Filistin ve Bağdat’ta 13.500 olmak üzere toplam 204 bin 700 kişinin göçten muaf tutulduğunu” rapor etmiştir. Bu miktara zorunlu göçten kurtulmak için din değiştirerek Müslüman olan 95 bin Ermeni de ilave edildiğinde göçten muaf tutulanların sayısı 300 bine ulaşmaktadır.

  • Ermeni çetelerinin katliamından kaçabilmek için göç etmek zorunda kalan Türklerden hiç bahsedilmiyor. Bizi bu konuda aydınlatır mısınız?

Bu konuyu görmezden gelenler açısından utanç verici bir durumdur.

Göçler sırasında ölen Ermenilerin 9 katı Türk (518.105) Anadolu’da, 7 katı Türk (413.000) ise Trans Kafkasya’da Ermeniler tarafından bulundukları yerlerde katledilmiştir. Anadolu’da katledilen Türklerin hangi Ermeniler tarafından, hangi tarihte, hangi silah ve vasıtalar kullanılarak ve ne şekilde katledildiklerine ait bilgiler Osmanlı Devlet Arşivlerinin 1329 sayfa tutan 2 ciltlik arşiv belgelerinde tek tek kayıtlıdır.

Ermeni zulmünden kaçmak için göç etmek zorunda kalan Türklerin sayısı ise zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin 3,5 katından fazladır (1.604.031). Üstelik göç etmek zorunda kalan Türklere göç ettirilen Ermenilere sağlanan imkânların hiçbiri sağlanamamıştır. Bunların üçte ikisi Ermeni çetelerinin saldırıları, açlık ve hastalık gibi sebeplerle hayatını kaybetmiştir. Yollarda hayatını kaybeden Türkler de eklendiğinde Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin sayısı 2 milyona ulaşmaktadır Ermenilerin işledikleri söz konusu fiiller günümüzdeki soykırım tanımı ile birebir örtüşmektedir.

PERİNÇEK DAVASI BAŞARISI

  • İsviçre-Perinçek davasında AİHM’nin ve AİHM Büyük Kurulu’nun 1915 yılında yaşanan olayların soykırım olarak kabul edilemeyeceğine ilişkin kararına rağmen Türk yetkililerin bu kararı kullanmak yerine Ortak Tarih Komisyonu kurulması yönünde açıklamalar yapmaları doğru mudur?

AİHM kararlarının yok sayılması “görmek istemeyen kadar kör olmaz” atasözümüzle açıklanabilecek bir durumdur. Türkiye Tarihçiler Komitesi çalışmalarına Perinçek-İsviçre davasından önceki dönemde sıcak bakmış ve 9 Temmuz 2001’de Türk-Ermeni Uzlaştırma Komitesi (TARC) kurulmuştur. Ancak Ermeni heyeti 11 Aralık 2001’de TARC’tan çekilmiş ve daha sonra tekrar çalışmalarına başlayan Komite Ermeni tarafının olumsuz tutumu nedeniyle çalışmalarını 2003’te sonlandırmak zorunda kalmıştır.

Uzlaştırma çalışmalarını sürdürebilmek için Temmuz 2004’te bu defa Viyana Ermeni-Türk platformu (VAT) kurulmuş ve tarafların araştırmalar için karşılıklı olarak belge değişimde bulunması kararlaştırılmıştır. Ancak Türk heyetinin 99 belge sunduğu toplantıya Ermeni heyeti katılmamış ve Ermeni tarafına ait belgeler Artam Ohancanyan tarafından Türk Heyeti’ne iletilmiştir.

Ekim 2005’te Ermeniler, Osmanlıca belgeleri tercüme edemediğini bildirince Türk tarafı tercüme için yardımcı olma teklifinde bulunmuş, ancak Ermeniler teklife cevap dahi vermemiştir. Sonuçta Ermeni tarafının olumsuz tutumları nedeniyle uzlaştırma faaliyetleri sonuçsuz kalmıştır. TARC ve VAT faaliyetlerinin Ermenilerin tutumu nedeniyle sonuçsuz kalması ellerinde iddialarını destekleyecek belge bulunmadığını göstermektedir. Belge olması halinde bile Tarih Komisyonlarının alacakları kararların hukuken bağlayıcılığı olmaz.

Yukarıda açıklandığı üzere konuya ilişkin çalışmalarda meselenin hukuki bazda ele alınması bir zorunluluktur. Nitekim AİHM ve AİHM Büyük Kurulu Perinçek-İsviçre davasında verdiği kararda 1915 olaylarının Holokost’a benzemediği, ayrıca Ermeni göçünün soykırım olup olmadığı konusunda karar vermeye sadece Türkiye’deki yerel mahkemeler ile Uluslararası Ceza Mahkemelerinin yetkili olduğu, bunun dışında hiçbir mahkemenin ya da kuruluşun bu konuda karar verme yetkisinin bulunmadığını hükme bağlamıştır. Bu Türkiye için çok değerli bir hukuksal kazanımdır. Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin milat niteliğindeki bu hukuksal kazanım varken, bu konuyu Ortak Tarih Komisyonu gibi yetkisiz kurumlara bırakması akılcı bir tutum değildir. Devletin yönetim kadrolarının Ermeni meselesini hem tarihi hem de hukuki yönleriyle çok iyi bilen uzmanların bu konudaki görüşlerinden yararlanmaları gerekmektedir. Üstelik Ermeniler yurt dışındaki üniversitelerin Tarih, Uluslararası İlişkiler ve özellikle Paleontoloji Bölümlerinde Türkiye’den Türk adı ve soyadı taşıyan çok sayıda Kripto Ermeni’ye doktora yaptırmış ve bunların Profesörlüğe kadar yükselmelerini sağlamıştır. İleride kurulacak bir Tarih Komisyonunda yabancı dil bildikleri için bunların büyük bölümüne Türk heyeti içinde yer verilecek ve bunların hazırlayacakları kasıtlı raporları Türk Devleti kabul etmek zorunda kalarak kendi öğretim üyeleri üzerinden kendi ayağına kurşun sıkmak zorunda bırakılacaktır.

Sonraki Haber