Eğitim fırsat değil kamusal bir haktır

Eğitim bireyin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda deneyimler yoluyla zihinsel, bedensel, sanatsal, sportif, meslekî açılardan geliştirilmesi, hayata hazırlanmasıdır. Eğitim, demokratik devrimlerle temel bir insan hakkı ve kamunun görevi olarak kabul edilmiştir. Türk anayasalarında da eğitim hakkı kabul edilmiştir. Anayasa’mıza göre, ilköğretim(temel eğitim) her Türk vatandaşı için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır. 2012 yılında yapılan değişiklikle ülkemizde zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılırken zorunlu örgün eğitim 4 yıla indirildi.

EĞİTİM HAKKI

Demokratik devrimlerle temel bir insan hakkı olarak kabul edilen eğitim, neoliberal sistem içinde kamusal bir hak olmaktan çıkarılıp elde edilebilecek fırsata indirgenmekte ve “fırsat eşitliği” kavramıyla ifade edilmektedir. Eğitim, kamusal bir hak olmaktan çıkıp fırsat olarak görülmeye başlandığında alınıp satılabilen bir hizmete dönüşmekte, özelleşmesine zemin yaratılmaktadır. Fırsat eşitliği, eşit rekabet koşullarına dayanan liberal bir ilkedir. Dikkat edilirse, anahtar kelime rekabet! Fırsat eşitliği ile neoliberal sistem, öğrencilerin yarışmasını esas almakta, bu yarışta eşit hukukî şartlar vaat etmektedir. Kitleler, üretimden kopmuş olan, finans oyunlarına, hizmet sektörüne dayanan neoliberal yer bulmak için yarışmaya zorlanmaktadır. Sistem içinde var olan sınırlı iş pozisyonlarına kabul edilebilmenin yolu, sistemin aradığı niteliklere sahip olmanın yanında “seçme sınavlarında” başta yer alabilmektir. Neoliberal sistem, kitlelere iyi bir gelecek için sistem içinde sıçramanın yolu olarak “akademik eğitimi” göstermiştir. Kitlelerin akademik eğitime yönelmesi seçici/eleyici merkezî sınavları ortaya çıkarmıştır. Öğrencilerin yarışa zorlanması yarışta öne geçmek isteyen öğrencileri ve ailelerini özel okullara, dershanelere, özel derslere sevk etmektedir. Böylece eğitimin kamusal temelleri zedelenmekte, bireyi hayata hazırlama amacı sınavlara hazırlamaya indirgenmekte, devlet okulları da eğitimin aslî amaçlarından uzaklaşarak öğrencileri sınavlara hazırlamaya odaklanmaktadır. İşte bu koşullarda fırsat eşitliği, öğrencilerin hukuken eşitliğinden ve maddî olanağı olmayan öğrencilerin burs, kredi ve eğitim materyali ile desteklenmesinden ve devlet okullarının da öğrencileri sınavlara hazırlamaya yönelik uygulamalarından ibarettir. Oysa eğitim hakkı denildiğinde, bireyin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda zihinsel, bedensel, sportif, sanatsal, meslekî çok yönlü gelişimi akla gelmektedir. Fırsat eşitliği, eğitimin akademik eğitime indirgendiği, insanın bedensel, meslekî, sportif, kültürel gelişiminin yok sayıldığı, sistemin belirlediği nitelikleri taşıma bakımından kıyasıya yarıştırıldığı gerici bir çizginin adıdır. Öğrencilerin becerilerini açığa çıkaran, çok yönlü gelişimlerini esas almayıp “sistemin aradığı belirli nitelikleri” taşıma bakımından yaşanan rekabet, öğrencilerin özgüvenini sarsmakta, onların kendilerini değersiz ve işe yaramaz olarak hissetmelerine yol açmaktadır. Einstein’ın dediği gibi, herkes dâhidir, ama siz kalkıp bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir.

TEMEL EĞİTİM KAMUSAL GÜVENCEYE KAVUŞTURULSUN

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) 1-3 Aralık günlerinde 20. Millî Eğitim Şûrası’nı toplayacaktır. Şûra’nın birinci gündemi, “Temel Eğitimde Fırsat Eşitliğinin Sağlanması”dır. MEB, fırsat eşitliğini kavramını merkeze koyarak eğitimin hiçbir sorununu çözemez. MEB’in Kasım ayından itibaren öğrencilere sınavlara hazırlık seti dağıtacağını açıklaması, fırsat eşitliği ile neyin kastedildiğini açıkça ortaya koymaktadır. MEB’in gündeminde kademeler arası geçişte merkezî sınavların ortadan kaldırılması veya etkisinin azaltılması yok, öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarını merkeze koyarak çok yönlü gelişimini esas almak yok, merkezî sınavlara hazırlanmalarını desteklemek, kurs açmak, sınavlara hazırlık seti basmak var! Oysa Cumhurbaşkanı’nın 2017 yılı Eylül ayında “Öğrencilerin yarış atı gibi yarıştırılmalarına” itirazı ortada durmaktadır.

Dünyada ve Türkiye’de neoliberal sistemin sonuna gelindi. İnsanlık daha insancıl, üretici bir modelin eşiğindedir. Türkiye içinde bulunduğu ekonomik, siyasî, eğitimsel sorunlarını üretim ekonomisi temelinde çözebilir. Millî Eğitim Şûrası neoliberal sistemin fırsat eşitliğine hapsedilmemeli, üretim ekonomisinin ihtiyaç duyacağı iş gücü planlanmalı, üreten, yaratıcı, zinde, çevik, sağlıklı nesiller yetiştirmeye odaklanılmalıdır. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı ve yaşanacağı koşullarda eğitimin vazgeçilmez, devredilemez, kamusal bir hak olduğu temel bir ilke olarak kabul edilmeli, temel eğitim kamusal güvenceye kavuşturulmalıdır.

Sonraki Haber