Eğitim piyanoyla, icra bağlamayla!
‘Halk müziği araştırmacısı, folklorcu, Veysel Arseven, gittiği yerlerde bu fikri savunmuş, yörenin insanlarına türkü söyletmişlerdir. Türk müziğinin özellikle halk müziğinin bu işlerin temelinde olması gerektiğini savunmuş, yazmışlar ve çizmişlerdir…
Bu hafta, TRT sanatçısı İbrahim Can ile birlikte, TRT Halk Müziği sanatçısı, derlemeci, halk bilimci, aynı zamanda İngilizce öğretmeni, Doç. Dr. Hüseyin Yaltırık üstadımızla birlikteyiz.
Anadolu’nun gül kokan türkülerini bize ulaştıran değerli sanatçımızın, ilkokulda müzik aleti üretme hikayesini, ortaokul ve lise yıllarında müzik çalışmalarını gelin sanatçımızdan dinleyelim…
- İlk sazınızı ilkokulda kendiniz mi yaptınız?
Evet… Gevşeyince ne yapacaksın? Atıyordum o tahtayı, yenisini yapıyordum. Derken tahtalar birer ikişer yok oluyordu. Demişler bizim sandalyeler birer, ikişer eksiliyor. Köyde başka kahveler de var, biri bize düşmanlık mı yapıyor diye düşünmüşler. Sonra abim fark ediyor, bakıyor kucağımda tın tın yaptığım bir şey var. Nedir bu diye soruyor. Ben de “Benim sazım” diyorum. Nereden buldun diye sorunca, “Kahvedeki tahtalardan, sandalyelerden” dedim. İş anlaşılmıştı. Bunu önlemek için abim, Kuşadası'ndan kırk liraya bir bağlama alıyor, o bağlamayı çalmaya başlıyorum. Bu arada babam kahvenin yanına fırın yaptı. Kahvenin yanında bir de fırınımız oldu. O yıllarda da sazı ufak ufak çalmaya başladım. İlkokul üçüncü, dördüncü sınıflarda müsamerelere çıktığım günlerdi. O günlerde “Dört K” projesi vardı. Kafa, kol, kalp, kuvvettir açılımı. Bu bir Amerikan projesidir aslında. Bu projeye göre buzağı büyütme, tavukçuluk, bu tür şeylerle uğraşan öğrenciler ödüllendirilirdi. Bizim üç beş tane ligorin cinsi tavuklarımız vardı. Tavuklara yemini, suyunu vereceksiniz. Bu bakımın sonunda başarı günü olur. İnsanlar toplanır, tavuklarını getirir, tanıtırlardı. Bu tür günlerde biz de türkü söylerdik.
Orada ilk söylediğim türkü,
“Hey hey! Bacacılar yüksek yapar bacayı
Şimdiki kızlar kendisi bulur kocayı (da)
Yeşillim yeşillim yeşillim aman
Yeşil yaprak altında üşüdüm amman”
YURT MU YOĞURT MU?
İ. Can: Nevşehir türküsü.
Evet, o yöreden bir türkü benzeri. 1965-66 yıllarındaydı. Orada başladı bizim türkü sevdamız, saz sevdamız.
İlkokul bitti, diplomayı aldım, babam yemekte, “Okuyacak mısın? Yüksek tahsil yapacak mısın?” diye sordu. “Okuyacağım” dedim. “Okuyacaksan yurtta kalacaksınız” dedi. Yurt lafını ilk defa orada duyuyordum. Biz yoğurta, “yuurt” deriz. Anlam veremedim bir türlü…
Yurtta kalacaksın deyince, yoğurdun neresinde kalacağım diye düşünmeye başladım. Yoğurttan ev olmaz, bir yer olmaz. İmtihanda bizi yoğurda mı sokacaklar diye düşünmeye başladım. En sonunda babama ne olduğunu sordum. Bana nasıl olduğunu anlattı ve rahatladım.
Ortaokul ve liseyi Söke Lisesinde okudum. Söke'de Güven Öğrenci Yurdu’nda kalmak zorundaydık. Çünkü evimiz Güzelçamlı’da, yol uzaktı. Gidip kalacağımız bir akrabamız da yoktu. Yurda yazıldık ve aynı odada dört arkadaş kalıyorduk.
Tam yedi sene Güven Öğrenci Yurdu’nda kaldım, ortaokul ve liseyi bitirdik.
Yurtta ki sistem tabii askeri sistem gibidir. Birlikte yemek yiyeceksiniz, birlikte ders çalışacaksınız, her şey birlikte yapılıyordu. Katı kuralları vardı. Ortaokulu başarıyla bitirdik. Lise birinci sınıfta kaldım. Çünkü babamın maddi yönden sıkıntılarının olduğu bir dönemdi.
O zaman da bir müzikle grubumuz vardı. Söke Lisesinde Şenol Sivri isminde ağabeyimizin başında olduğu bir bağlama grubu bu. Beni de en küçük olmama rağmen aralarına aldılar. Söke Lisesi'nde koro çalışmalarında, konserlerde bulunduk. Şenol abinin mızrabı tabii çok güzeldi. Ona baka baka, onu taklit ede ede yetişmeye çalıştık kendimizce bağlamada. Yoksa benim özel bir hocam hiç olmadı.
- Lise sona kadar mı?
Evet lise sona kadar. Şenol abilerle olduğumuz zamana da dahil olmak üzere hiç kimseden ders almadım, ama görüp etkilendim, feyz aldım.
400 KİŞİ GEMİYLE GELMİŞ
- Annenizin sesinin güzelliğinden nasıl etkilendiniz?
Annemin sesi çok güzeldi gerçekten. Taş plak sesi derim ben ona. Bende kayıtları var. Hiçbir şekilde sesinde detone ya da başka ses bozuklukları olmazdı. Annemin babası Hüseyin dedemin sesi çok güzelmiş. Hüseyin Mandıracı, 1924 muhaciri olarak Drama’nın Pravişte köylerinden biri olan Leftere’den o da.
- Kaç kişi hangi yolla Türkiye’ye gelmişler?
Akdeniz vapuruyla 400 kişilik bir grup halinde gelmişler. Çok soğuk bir Şubat günü Selanik Drama’dan yola çıkıyorlar, Taşoz adası etrafından dolaşıp İzmir'e geliyorlar. İzmir'de 15 gün karantinada kalıyorlar. Bu süre içerisinde Rumlardan kalmış Güzelçamlı köyünü buluyorlar ve oraya yerleşiyorlar. 400 kişilik birbirine akraba bir köy oluyor.
MÜZİK ÖĞRETMENLERİNİN KATKISI
- Lise yıllarında aktif olarak müzik yapabildiniz mi?
Tabii. İki müzik öğretmenimiz vardı, Ahmet Kavruk ve Durhan Gezen. Durhan Gezen hocam sonraki yıllarda Dokuz Eylül Üniversitesi müzik bölümünde hocalık yapıyordu. Bizim müzik eğitimimizle daha çok Durhan hocamız ilgilenirdi. Yılda bir kez lisede veda geceleri olurdu. Ayrıca kaldığımız yurtta kendi gecelerimiz olurdu. Grubumuzda iyi kötü saz çalanlar da vardı. Her sene toplanıp yurtta veda gecesi yapardık.
E.A. Okulda piyano var mıydı? Dersleriniz Batı sistemine göre miydi?
Piyano vardı, batı sistemiyle ders gördük. Öğrenim günlerimizde derslerde piyano çalınırdı. Hocalarımız bağlama çalmazlardı.
TAMPERE SİSTEMİ TÜRK MÜZİĞİNE UYGUN DEĞİL
İ. Can: Okullarda bu çelişki hep yaşandı. Müfredatta batının Tampere*1 sistemi benimsendi. Sırasıyla aşağıdan yukarıya Mandolin, gitar, piyano üçlemesi. Bir yandan da Türk kültürü, bağlama var. Koma sesler var.
Ama eğitim sisteminde kullanılan müfredat kitaplarında türkü ve türkü notaları pek yer almazdı. Çocuk şarkıları yer alırdı.
İ. Can: Tabii tabii…
Bu hep tartışılmıştır zaten. Türkücüler, nasılsa mandolin çalınıyor, yanında bir tane de cura bağlama olsa, millet türkü söylese, çocuklarımız türkü söylese ne iyi olur diye. Gazi Üniversitesi'nden itibaren eğitim alanında özellikle Batı sistemi benimsendiği için, memlekette Batı sistemi, yani koma sesleri kullanılmadan, insanımıza piyano tuşlarındaki seslere, yani tampere sistemine dayalı bir eğitim vermeye çalışmışlar. Hatta bu sisteme karşı çıkanlar da olmuştur. Halk müziği araştırmacısı, folklorcu, Veysel Arseven gibi insanlar, gittiği yerlerde bu fikri savunmuş, yörenin insanlarına türkü söyletmişlerdir. Türk müziğinin özellikle halk müziğinin bu işlerin temelinde olması gerektiğini savunmuş, yazmışlar ve çizmişlerdir. Nitekim böyle bir eğitim devam etmekle birlikte, müfredata bağlı kalınmadan, kendi eğlencelerimizde ya da okul gecelerinde, müsamerelerde hep bağlama sazlar ön planda olmuştur.
AŞIK VEYSEL GİBİ SÖYLEYEN AŞIK HALİL YILDIZ
- “Yürüsün Semahın Semah Eylesin” semahının kaynak kişisi hakkında neler söylemek istersiniz?
2 Kasım 1993 tarihinde Manisa’nın Kula ilçesinin Kenger köyünde Aşık Halil Yıldız’ın sesinden ve sazından kaydettiğim bu semah, o gün yaptığım diğer kayıtlar arasında özellikli bir yere sahiptir. Ağırlama ve yeldirme olarak iki kısımlı olan semah, ritim, söz ve ağız özellikleriyle yörenin karakteristiğini yansıtır. Halil Yıldız’ın ses rengi ve söyleyiş biçimi Aşık Veysel Şatıroğlu’nu andırır. Ancak bu benzeyiş özel bir gayret ile değil, aşığın kendi ifadesine göre, tamamen doğal olarak kendiliğinden olmaktadır. Aşık Halil Yıldız’dan ilk derlemeler TRT İzmir Radyosu’nun saz sanatçılarından rahmetli İsmet Egeli tarafından yapılmıştır ve repertuara kazandırılmıştır. Buna rağmen biz o eserler dahil olmak üzere o gün aşığın belleğinde sazı eşliğinde çalar söyler olarak hatırı sayılır bir repertuarı kaydettik.
AŞIK HALİL YILDIZ KİMDİR?
Aşık Halil Yıldız 1933 yılında Manisa’nın Kula ilçesinin Kenger Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyünde tamamladı. Maddi durumu elvermediği için eğitim hayatına devam edemedi ve köyünde çobanlık yapmaya başladı. Hayatının büyük bir bölümünü çiftçilik yaparak sürdürdü. Gençlik çağından itibaren saz çalıp söylemeye başladı. İlk dönemlerinde usta malı türküler söyleyen Aşık Halil Yıldız, sonrasında kendi şiirlerini de okumaya başladı. TRT İzmir Radyosu’nun birçok kez konuğu olan aşığımız yaklaşık yirmi şiiri de radyo repertuarlarında yerini almıştır. 2000 yılında da şiirlerinin ve hayatının yer aldığı “Şiirler” adlı kitabı çıkartıldı. UNESCO tarafından somut olmayan kültürel mirası korumak amacıyla başlatılan 2012 yaşayan insan hazinesi kapsamında Manisa’da yaşayan insan hazinesi tespit edildi. 2019 yılında yitirdiğimiz değerli aşığımızı rahmet ve minnet ile anıyorum ve hatırası önünde saygı ile eğiliyorum.
Doç. Dr. Hüseyin Yaltırık
7 Aralık 2021
*1Tampere sistem:
Tam ikili aralığın tam ortadan bölünüp burada bir önceki pes sesin diyezinin ve bir sonraki tiz sesin bemolünün bulunduğunu kabul eden sistemdir. Weremeister tarafından ortaya atılmış ve J.S. Bach tarafından geliştirilerek kullanılmıştır. Sağladığı birtakım olanaklar nedeniyle günümüze kadar çok sesli batı müziğinin öz sistemi olarak benimsenmiş ve kullanılmıştır. Tam aralıkların ikiye bölünmesiyle bir sekizli (gam) içerisinde birbirinden eşit uzaklıkta on iki ses meydana gelir. Bu sisteme tampere sistem denir. Eşit ya da iyi düzenlenmiş sistem.