Pasta büyüyor dilimleri yabancı yiyor

Türkiye ekonomisinin ilk çeyrekte yüzde 5,7 büyümesi ve sıcak para girişinin hızlanmasıyla göstergelerin olumlu seyrettiği görüşü, basında geniş yer buldu. Aydınlık’a konuşan iktisatçılar ise yüksek faiz-düşük kur aracılığıyla yabancılara servet transferinin meydana geldiğini belirtti

Yerel seçimlerin ardından “carry trade” (düşük masrafla yüksek gelir elde etme) ve tahvil yoluyla Türkiye’ye yaklaşık 20 milyar dolar sıcak para girişi oldu. Bunun sonucunda Merkez Bankasının swap hariç net rezervleri toparlanarak dört yıl sonra ilk kez pozitife geçti. İlk çeyrek GSYH verilerine göre de Türkiye ekonomisi yüzde 5,7 büyüdü. Kamuoyunda, büyüme oranı ve sıcak para girişinin ekonomiye ilişkin olumlu göstergeler olduğu değerlendirmeler öne çıkarken; büyümenin geçici ve dengesiz olduğu, sıcak para girişinin ise yabancılara sıcak para transferine yol açtığı ve gelecekte tehdit oluşturabileceği yönünde tartışmalar doğdu.

YIKILAN BİNALARIN MİLLİ GELİRE ETKİSİ

Prof. Dr. Ercan Enç

Büyüme verileri hakkında görüşlerini sorduğumuz iktisatçı Prof. Dr. Ercan Enç, deprem bölgesindeki inşaat faaliyetlerinin itici gücünden bahsederek, “Yıkılan binaların milli gelirle alakası yoktur. Servet kaybıdır. Yeni inşaat faaliyetleri ise ekonomide büyüme sağlar. Dolayısıyla beklediğimiz bir durumdu bu. İstihdamdaki en fazla artış da inşaat sektöründeydi.” dedi.

Ekonomik büyüme incelenirken mikro ve makro ekonomi farkının ayırt edilmesi gerektiğini dile getiren Enç, “Bir kere Türkiye ekonomisi büyüyor. Türkiye ekonomisi ile halkın durumu aynı şey değil. Pasta büyüyor bunu görüyoruz. Büyüme var da kanserli bir büyüme.” diye konuştu. Enç, şöyle devam etti:
“TL değerlendi. Bakan Şimşek de değerlenmenin devam edeceğini söylüyor. Kur yatay seyir izliyor. Enflasyon nedeniyle TL değerleniyor. O zaman da ithalat ucuzlayıp, artıyor. Reel kur artışı ihracat üzerinde baskı yapar."

BİR TARAFTA İYİLEŞME DİĞER TARAFTA KÖTÜLEŞME

“Türkiye ekonomisinin dış ticaret verileri ile cari açıktaki küçülme gibi verilere baktığımızda olumlu olarak ifade ederiz. Ancak tarihsel olarak Türkiye ekonomisinde bu makro değerlerdeki büyüme, kriz dönemlerine denk düşer. Ekonominin bir tarafında iyileşme olarak görülen şey, diğer tarafta kötüleşme gösterir. Her krizden çıkış olumlu diye ifade edilir fakat ilerideki yeni krizlerin de nedeni olur. Türkiye ekonomisini ormana benzetiyorum. Mikro dediğimiz zaman da orman içerisindeki çeşitli canlılar. Orman büyürken bir takım canlıların küçüldüğünü veya yok olduğunu görürürüz. Orman büyümüştür ancak bazı ağaçlar büyürken bazıları da küçülmüştür. Pasta büyürken toplumun büyük çoğunluğu feryat ettiğine göre birileri çok zenginleşiyor. Gelir dağılımı bozuluyor. Dolayısıyla analiz yaparken mikro ve makro farkını incelemek gerekiyor."

Faizler artmış, adam doları getirmiş ve o andaki yüksek kur üzerinden bozdurmuş, yüzde 45-50 faiz kazancı alıyor. Kur da reel olarak düşerse o faizin üzerine de getiri elde edecek. Yani ekonomi büyüyor da üretilen o pastanın hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında paylaşılmıyor. Büyüyen pastanın bir kısmı yabancılara gidiyor. Dışarıya transfer oluyor.”

ÜCRETLERİN KAYBI ZORUNLULUK DEĞİL TERCİH

Doç. Dr. Bilin Neyaptı

Açıklanan verilerin, ücretlerde artış yapılmamasının zorunluluk değil tercih olduğunu gösterdiğini kaydeden iktisatçı Doç. Dr. Bilin Neyaptı ise şu ifadeleri kullandı:

“Tam bir yatırım yapılabilir seviyede değiliz. Kredi değerlendirme kuruluşlarının görüşleri de bu. Sıcak paranın anlamı tam olarak, artan faizlerinden faydalanarak doları getirip TL’ye çevirip faiz kazancını aldıktan sonra tekrar dolara çevirmek. Bunun için de önlemler alınmış durumda. Görüyoruz ki dolar artmıyor. Kurdaki artış durdu. Bu giren para ve Merkez Bankası kararlarıyla dolar şu anda artmıyor. TL’den faizi alıp çıktıklarında, tahminen yılın ikinci yarısında artan dolar ve düşmeyen enflasyon ile karşılaşacağız.
“5,7’lik büyüme esas olarak deprem bölgesindeki yeniden yapılandırma inşaatlardan kaynaklandı. Bir de vergilerden dolayı artış görünüyor. Tüketimi engelleyecek vergi artışları derken yüzde 80’i, ortalama gelirinin altında kalmış, ciddi bir şekilde yoksullaştırılmış kesimleri etkiliyor. Öte yandan vergi harcamaları denen istisna ve muafiyetler de o derece büyük ki aslında büyük bu emekli, öğretmen, ücretlilerin durumunun bir tercih olduğuna işaret ediyor. Çünkü kaynak yok değil var ama tercihler halkın çoğunluğunun artıracak yönde kullanılmıyor.”

Sonraki Haber