Ekonomide Asya'nın ağırlık artışı hızlandı: Çin dokuz yıl içinde ABD'yi yakalayacak
Euler Hermes ekonomistleri, dünyanın ekonomik ağırlık merkezini hesapladı. Hesaplamalara göre merkez, Kovid-19 krizi öncesi öngörülenden 1.4 kat daha hızlı bir şekilde Asya’ya doğru kayıyor
Küresel ekonomik güç dengesi değişti. Gelişmiş ekonomiler 2000 yılında küresel GSYH'nin (gayri safi hasıla) yaklaşık yüzde 80'ini temsil ederken, bu oran 2019 yılında yaklaşık yüzde 60'a geriledi ve söz konusu 20 puanlık düşüşün 8’ini Asya-Pasifik bölgesi kaptı. Alacak sigortası şirketi Euler Hermes, küresel ekonomideki bu değişimin hızını ve Kovid-19 krizinin buna etkisini anlamak için, dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin (DEAM) konumunu hesapladı. Hesaplamalara göre DEAM, Kovid-19 krizi öncesi öngörülenden 1.4 kat daha hızlı bir şekilde Asya’ya doğru kayıyor.
ÇİN VE HİNDİSTAN'IN ÇEKİM GÜCÜ
Euler Hermes ekonomistlerinin hesaplamaları, 1990’ların sonunda DEAM’ın ABD’ye doğru gittiğini, 2001'de bu eğilimin durduğunu ve 2002’de Asya’ya doğru döndüğünü gösteriyor. Bu dönemler, gelişmiş ekonomilerde büyümenin gerilemeye başladığı ve Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne girdiği yılların sonrasını işaret ediyor. Asya-Pasifik bölgesinin Kovid-19 krizi sonrasında dünyanın diğer bölgelerine göre daha hızlı toparlanmaya başlaması da önümüzdeki yıllarda DEAM’ın Asya’ya yönelme sürecine etki edecek. Salgından dolayı DEAM’ın doğuya doğru kayması 2020-2024 döneminde, Kovid-19 krizinden önce aynı dönem için öngörülen uzun vadeli büyüme ortalamalarına kıyasla 1.4 kat hızlanacak. 2030'a kadar DEAM'ın, Çin, Hindistan ve Pakistan'ın birleşim yerine yakın olabileceğini öngörülüyor. Bu, öncelikle Çin’in dünya ekonomisinin ağırlık merkezi üzerindeki çekim gücünü yansıtıyor. Ama aynı zamanda Asya'daki Hindistan gibi diğer yükselen ekonomilerin çekim gücünü de ortaya koyuyor.
KRİZİN KAZANANI ÇİN OLACAK
Çin ekonomisi, Kovid-19 salgınının neden olduğu benzeri görülmemiş ekonomik şokun yaralarını diğer ülkelere kıyasla daha hızlı sardı ve GSYH’si 2020 yılında yüzde 2.3 büyüdü. Buna karşılık, küresel ekonominin aynı dönemde yüzde 4.2 küçüldüğü öngörülüyor. Ayrıca, 2021 yılında Dünya ekonomisi için büyüme tahmini yüzde 4.6’yken, Çin’deki toparlanmanın güçlenmesi ile birlikte büyümenin yüzde 8.2 olması bekleniyor. Salgının daha erken fakat nispeten daha küçük bir boyutta ortaya çıkması, hızlı politika aksiyonları, kamu sektörünün yaygınlığı ve bazı beklenmedik etkiler, ülkenin performansının daha iyi olmasını açıklayan birkaç unsur olarak ortaya çıkıyor. Çin ekonomisinin üstün performansı ve kriz dönemi uyguladığı ekonomi politikalarının uzun vadeli etkilerinin daha az yara bırakacak olması, ülkenin Kovid-19 sonrası dünyada göreceli kazanan olarak konumlanmasının yolunu açıyor. Kriz öncesi uzun vadeli büyüme yoluna kıyasla, Çin’in gelişmiş ekonomilere göre iki yıl daha kazançlı olabileceği tahmin ediliyor. Bu doğrultuda Çin’in ile ABD’nin GSYH’lerinin 2030 yılında eşitlenmesi bekleniyor. Kovid-19 krizinden önce ise eşitlenmenin 2032’de gerçekleşeceği öngörülüyordu.
YENİ ANLAŞMALAR YOLDA MI?
Kovid-19 sonrası dünyada, Asya-Pasifik bölgesindeki ekonomik ve ticari entegrasyon daha fazla serbest ticaret anlaşmasıyla canlanabilecek. Küresel büyümenin güç merkezlerinden birkaç tanesini barındıran küresel ekonomik dengenin, bölge lehine kayması da olası gözüküyor. Asya-Pasifik'te bölge içi ticaret, diğer bölgelere kıyasla zaten çok yüksek. Bölgenin toplam ticareti içinde, kendi aralarındaki ticaretin oranı 2010’lu yıllarda ortalama yüzde 74'tü. Asya-Pasifik ekonomileri, ortalama olarak bakıldığında bölgesel ticari ortaklarıyla nispeten güçlü tamamlayıcılık da sergiliyor. Kasım 2020'de ASEAN ve beş ülke arasında imzalanan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (BKEO/RCEP), bölgede devam eden ve güçlendirilen entegrasyon lehine güçlü bir sinyaldi. BKEO daha fazla serbest ticaret anlaşması üzerine tartışmaların önünü açabilecek. Bu, Çin-Japonya ve Japonya-Güney Kore ikili ilişkilerini kapsayan ilk ticaret anlaşması ve Çin-Japonya-Güney Kore serbest ticaret anlaşmasının imzalanmasına dair çok iyimser beklentiler de bulunuyor.
ŞİRKETLER NE YAPACAK?
Dünyanın ekonomik ağırlık merkezinin değişmesinin, küresel gücün belirlenmesinden, küresel politika formüllerinin oluşturulmasına ve küresel para sistemine kadar her şeye etki edebilecek uzun vadeli sonuçları bulunuyor. Tüm bu alanlarda önümüzdeki yıllarda dengenin yavaş yavaş Asya lehine kayması muhtemel gözüküyor. Politikayı belirleyenleri, böyle bir değişiklikte özellikle ABD-Çin rekabeti arasında yol çizmenin zorlukları bekliyor. Örneğin böyle bir durumda AB, bir yandan ABD ile ittifakını sürdürebileceği diğer yandan da Asya’nın artan önemi ve bölgesel entegrasyonundan faydalanabileceği ticari bir strateji geliştirmek zorunda kalacak. Aralık 2020’de imzalanan AB-Çin Kapsamlı Yatırım Anlaşması, muhtemelen AB’nin, ABD-Çin rekabetinin ortasında kendi pozisyonunu tanımlama niyetini yansıtıyor. Benzer şekilde, şirketlerin değişen dünya dengesinden ve Asya’daki daha fazla ticaret entegrasyonundan yararlanmak için kendilerini konumlandırmaları gerekecek. Son birkaç yılda imzalanan ticaret anlaşmaları ve müzakerelerde yaşanan sıkıntılar, bölgeler arasında muhtemelen çevre ve çalışma standartları ve devlet sübvansiyonları ile ilgili farklı hükümlerin olacağını gösteriyor. Şirketlerin, farklı rekabet ortamları anlamına gelen bu farklılıkları hesaba katması gerekecek.