Ekrem Ataer halk korosu Bakırköy Belediyesi’nden dışlandı!

Ekrem Ataer’in 1984’den bu yana çalışmalarını sürdürdüğü halk korosu, Bakırköy Belediyesi’ne bağlı bir salondan çıkarıldı. Halk için çalışması gereken belediyelerin sanat faaliyetleri radarımızda

Yerel yönetimlerin sanatçılarla olan ilişkilerine mercek tutmaya devam ediyoruz. Konuyla ilgili haberlerimizin ardından hangi sanatçıyla konuşsak, belediyelerle sorunlar yaşadıklarını anlattılar. Bir belediye ile sorun yaşamamış olan bir sanatçı yok gibi. Son olarak sayfamızın yazarlarından, şair Hüseyin Haydar’ın sözlerini yazdığı “100. Yıl Tam Bağımsızlık Marşı”nın bestecisi Ekrem Ataer’in, geçmişi 40 yıla uzanan halk korosunun, Bakırköy Belediyesi’ne bağlı bir salondan çıkarıldığını öğrendik. Yazar ve besteci Ekrem Ataer’e bu olayın sebebini sorduk ve belediyelerin sanatçılarla ilişkilerini değerlendirmesini istedik. 

  • Cumhuriyet’imizin 100. Yılı sebebiyle bestelediğiniz “100. Yıl Tam Bağımsızlık Marşı”nı, Ekrem Ataer Halk Korosu ve 100.000’i aşkın vatandaşımızla birlikte Ankara’da İlk Meclis önünde ve Anıtkabir’de seslendirdiniz. Bu arada Ankara ve tüm Türkiye’nin bağrına bastığı koronuzun Bakırköy Belediyesi tarafından tahsis edilen çalışma salonundan çıkartıldığı ve yeni bir çalışma alanı gösterilmediğini biliyoruz. Bu konu hakkında ne diyorsunuz?

Bu aslında ilk defa başımıza gelmiyor. Alınan kararın mekanik yetersizliklerden değil, tamamen siyasi olduğunu düşünüyorum. “Dükkân Siyaseti”, maalesef Türkiye siyasal yaşamının temel sıkıntısıdır. Aslında kökleri, ağalık, aşiret ve kabile mantığına kadar dayanır. Özetle: benim mekânımda beni eleştirme, benim gibi düşün, “tıpış tıpış” dediğimi yap mantığıdır bu.

Daha öncesinde Şişli Belediyesi salonlarında çalışıyorduk ve aynı sorunlarla ayrıldık. Şimdi de Bakırköy Belediyesi aynı refleksi gösterdi. Çok öncelerinde Ece Ataer’in de aynı sebeplerden dolayı Beylikdüzü Belediyesi’ndeki Edebiyat Atölyesi tam da bu sebeplerle durduruldu. Neredeyse merkezi bir anlayışın fişlemesi gibi düşüneceğiz. Komik aslında. Bu mekanların yerel yönetimlerin değil, doğrudan halkın malı olduğu düşüncesi hâkim olsa bu sonuçlar yaşanmaz. Siyasi yapılar ve yerel yönetimler bu alanların sahibi değil geçici hizmetkârıdır. Aslında Yeni CHP’nin içinde bulunduğu psikoloji doğrultusunda en ufak eleştiri ve farklı düşünce karşısındaki güvensizliğe ve mecburiyetlerine dayalı hırçınlaşmasını da haklı buluyorum. Lakin biz Mustafa Kemal’in CHP’sini görene kadar sanat ve siyaset çizgimizde eleştirerek, toplumsal hassasiyetleri ve ülke bütünlüğünü göz önüne alarak kadim türkülerimizi ve marşlarımızı söylemeye devam edeceğiz. Nerede mi? Artık her yerde ! 

  • 39 yıl boyunca koronun çalışmaları nerelerde sürdürüldü?

1984 yılında Zeytinburnu Halk Eğitim Merkezi’nde kurulan koro, süreç içinde kadınların ağırlıkta olduğu bir çalışma grubu haline geldi. 1984-1987 yılları arasında Zeytinburnu ilçesi Halk Eğitim Merkezi Salonunda, 1987-1989 yılları arasında Bakırköy Ticaret Lisesi Konferans Salonu’nda 1993-2001arası Sanat danışmanlığını yaptığım Oğuzkaan Koleji Salonlarında, 2004-2011 Bakırköy Belediyesi İspirtohane Kültür Merkezi’nde, 2011-2020 arası Şişli Belediyesi Konferans salonu ve Meclis Salonu’nda, 2022-2023 yılları arasında Bakırköy Belediyesi Tarık Akan Konferans Salonu’nda. Aramızda 1984’den beri olan arkadaşlarımız var. Klasik Türk Müziği ve Halk Müziği ağırlıklı çalışan koro, 2007 yılı sonrasında geleneksel birçok müzik türünü içinde bulunduran bir yapıya büründü.

MARŞLARIMIZ VE TÜRKÜLERİMİZ ‘POLİTİK’ BULUNDU

  • Provalarınızı yaptığınız mekânlar içerisinde en iyi ve en kötü şartlara sahip olanları hatırlayacak olursanız hangi anılar canlanıyor?

Mesele aslında mekân değil. Yerel yönetimlerde her yeni gelen dönemle birlikte bir şeylerin hızlıca değiştiğine tanık oldum. Bakırköy Belediyesi’nde Sn. Ateş Ünal Erzen döneminde son derece keyifli ve verimli çalışmalara imza attık. Mydonose Showland’de verdiğimiz tarihi konserde Havaalanı trafiğinin kilitlenmesi ve 6000 kadar izleyiciyi konuk etmemiz, Şişli Belediyesi’nde Sn. Mustafa Sarıgül sürecinde Lütfi Kırdar Kongre merkezini defalarca hıncahınç doldurmamız, yüzlerce izleyicimizin yer bulamayıp ayakta izlemesi, on binlerle buluşan muhteşem 19 Mayıs ve 29 Ekim açık alan konserlerimiz unutulmaz süreçlerdir. Ayrıca yine Şişli Belediyesi Sn. Hayri İnönü sürecinde nüfusumuzun 1299 kişi ile “Dünya’nın En Büyük Kadın Korosu” ünvanını Guinness temsilcisi Prof. Orhan Kural başkanlığındaki hakemli heyet ile tespit edilip “Women’s Word Records” sertifikası ile ödüllendirilmesi kayda değerdir.

Sonraki süreçlerde bir şeyler hızlıca değişmeye başladı. Aslında genel bir değişim ve dönüşümün bizlere kadar yansıması da diyebiliriz. Özellikle Şişli’deki son yönetim değişikliğinde, kültür dairesinden koromuza kesinlikle politik içerikli konser vermememiz noktasında baskı vardı. Politik dedikleri de, son verdiğimiz iki konser 68 kuşağı ve İnsan Hakları Haftası üzerine kurgulanmıştı. Onur konuklarımız Sennur Sezer, Eşber Yağmurdereli, Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş ve Albay Dursun Çiçek, Oramiral Nusret Güner ve birçok sanatçı dostlarımızdı. Repertuvarımız Ruhi Su, Pir Sultan Abdal türküleri, Mahzuni Şerif “Yuh yuh!, Zevzek, 1 Mayıs Marşı, Gündoğdu Marşı ve daha niceleri. Konser sonrasında ertesi gün dönemin Başkan Yardımcısından ihtar niteliğinde yorum gelmekte gecikmedi; “Örgüt gecesi gibiydi çok korktuk!” O tarihten sonra çalışmaları durdurdum. Özet şu ki yeni CHP; devrimci marşlarımızdan, türkülerimizden ve devrimci figürlerimizden korkan ve bu iklime uzak kadrolara kademelerini teslim etmiş. Bunlar da tatsız ama ibretlik anılarımız.

SIKI DENETİM GEREKİYOR

  • Belediyeler özellikle son dönemde ünlülere dağıttıkları milyonlarla gündemimizde yer almıştı. Belediyelerle ilgili son haberimizde de hangi parti olduğu fark etmeksizin yerel yönetimlerin sanat ve sanatçıyla olan ilişkilerindeki çarpıklıklara ışık tuttuk. Bu ilişkilerde sorun nereden kaynaklanıyor? Acaba daha merkezi bir yapılanmaya mı ihtiyaç var?

Bu sorun tabii yalnızca belediyelerle sınırlı değil. Çok daha derinde ve kapsamlı bakmak gerekecektir. Bilim ve Ütopya Dergisi Eylül sayısında "Türkiye aydınının tarihsel sorunu: Aidiyet bağımlılığı ve sistem kuyrukçuluğu" adlı makalemle uzun uzun yazdım. Bu karşılıklı simbiyotik bir ilişki. Dükkân siyasetlerinin ucubesi olan, sanat üzerinden, liyakati hiçe sayan, karşılıklı maddi manevi çıkara dayalı bir ilişki. Bu ilişkide sanatı, dini, hemşericiliği mağduriyetleri, her şeyi kullanabilirsiniz. Din – Tarım toplumu refleksleri ile siyaseti dizayn ederseniz; aşiret, tarikat, kabile, klan görüntüsü verirsiniz. Sizin gibi düşünenlere kesenin ağzını açmak zorundasınız, çünkü o sizin en kuvvetli vitrininizdir. Pop yıldızıdır, sinemacıdır, tiyatrocudur, gazetecidir, falandır, filandır...

Burada yapılacak şey, yerel yönetim bütçelerini toplum karşısında şeffaf olmaya ve kalem kalem hesap vermeye yönlendirecek yasal ve mali düzenlemelerin yapılmasıdır. Yalnızca yerel değil merkezi yönetimler de bu konuda sorumludur. Siyaset yapısı değişmelidir. Siyaset karşılıklı “faydacı” bir geleneğe sıkışmışsa bu ulûfe sistemi devam edecektir. Yapılacak şey ancak vergilendirme oranları, sıkı kazanç takibi ve harcama kalemlerine getirilecek sınırlandırmalar olabilir. Bu iş tam anlamıyla inatlaşmaya bindi. Hatta bazı alanlarda yerel yönetimler ve merkezi irade iki ayrı devlet yönetimiymişçesine refleksler kaydediyor. Konumuzdan uzaklaşmazsak şunu da kaydetmek istiyorum; ödenen çok büyük rakamların doğrudan sahnedekinin kasasına girdiğinden de derin şüphelerim var!

  • Bundan sonraki çalışmalarınızı nerede yapacaksınız?

Şimdilik Aksaray Eğitimciler Lokali Salonunda çalışmalarımıza devam edeceğiz. Önümüzdeki süreçte Aralık ayında yapılacak Cumhuriyet Kadınları Derneği Konseri ve diğerleri var.

SİMBİYOTİK İLİŞKİ NEDİR?

Simbiyotik ilişki; birbirinden farklı iki canlının, tek bir organizma gibi hareket etmek suretiyle, birbiriyle yardımlaşarak yaşamlarına devam etmelerine deniyor.  

Sonraki Haber