Ekrem Ataer’le ‘Hasbihâl’ Ulusal Kanal’da

Yazar, kompozitör, radyo ve tv programcısı Ekrem Ataer, Ulusal Kanal ekranlarında yepyeni bir programla seyircinin karşısına çıkıyor. 'Ekrem Ataer’le Hasbihâl' programında izleyicileri müzikli bir sohbet bekliyor

Yazar, kompozitör, radyo ve tv programcısı Ekrem Ataer, Ulusal Kanal ekranlarında yepyeni bir programla seyircinin karşısına çıkıyor. “Ekrem Ataer’le Hasbihâl” programında izleyicileri müzikli bir sohbet bekliyor.
Ekrem Ataer’le yeni programı “Hasbihâl”i konuştuk.

‘HALK GERÇEKLE SAHTEYİ ÇOK İYİ AYIRT EDER’

- Ulusal Kanal’da yepyeni bir programa başlıyorsunuz. Öncelikle seyircileri bu programda neler bekliyor?

“Ekrem Ataer'le Hasbihâl”, sanatın dili ile yaşamın her alanına dair konuları anlatmaya ve izletmeye yönelik bir program olacak. Duymadığımız, kaçırdığımız, belki de farkında olmadığımız birçok değer, programımızın iskeletinde olacak.

Özellikle kültürel, sosyal ve sanatsal düzlemde dayatılan her türlü baskının karşısında, göz ardı edilen ve perdelenen tüm değerlerin yanında olmayı hedefliyoruz. Yukardan, öğreten, çok bilmiş bir dil değil; yanında, koluna giren ve omuz omuza bir üslûp ekseninde olacağız.

Programımız ayrıştırmak, kamplara ayırmak değil; birleştirmek ve ortaklıklarımız üzerine inşa edilecektir. Bugün buna ihtiyacımız vardır. Yıpratılmaya çalışılan ulusal değerlerimizin, millet olarak hasletlerimizin, aile yapımızın özgün karakteri üzerine hatırlatmaların ve özgüvenimizin ön planda olduğu bir programa hazır olunuz.

Biraz rahatsız edeceğiz, kızdıracağız, kimi zaman güldürüp, bazen de hüzünlendireceğiz. Lakin asıl önemlisi, akıllara birçok soru işareti asmak için geliyoruz. Temel yayıncılık anlayışım da yıllardır budur.

Anlaşılır olmak ve ekranının dışına çıkıp evlere konuk olmak, biraz silkelemek, biraz dertleşmek. Meselenin özü bu, üniversite hayatımda yayıncılık alanında yetiştirdiğim öğrenci arkadaşlarıma, staj verdiğim gençlere de hep bunu anlattım; gerçek olun. Gerçek olun çünkü bu halk gerçekle, sahteyi çok iyi ayırt eder.

‘BUGÜNE VE GELECEĞE DAİR SÖYLEYECEKLERİMİZ VAR’

- Hem müzik hem sohbet biraz da sanıyorum gündemdeki konular konuşulacak...

Müzik ana damarımız. Müzik, farklı disiplinlerle en çok ilişkisi olan sanat alanıdır. Sosyoloji, etnoloji, halk bilimi, dans, tarih, tıp, sinema, tiyatro, matematik, siyaset, askeriye vs. böylesine kuvvetli bir enstrüman ile düne, bugüne ve geleceğe dair söyleyeceklerimiz var.

Gündem tabii ki olacak ama temel hedef gündemi takip etmek değil. O işi haber programlarımız yapıyor ve layıkıyla yapıyor. Bizim meselemiz “Neleri kaçırdık, neleri kaçırıyoruz, neleri kaçırabiliriz?” soruları üzerinde örnekler geliştirmek.

Kırmızı çizgilerin, saplantıların, ötekileştirmelerin, tabuların dışında örnekler bulup anlatmak. Tekrar söylüyorum sokaktaki insanın yanına oturup anlatmak için yapıyoruz bu programı; kürsüden ya da üst kattan seslenmek için değil… O insana önce özgüvenini ve kudretini hatırlatmanın zamanıdır!

- Programda sürpriz konuklar olacak mı?

Ara ara olacak… Ya kendileri ya da nefesleri olacak… Mesela bir hafta Ara Güler konuğumuz olacak! Ya da bir sokak çalgıcısı. Bir hekim, bir veteriner, bir inşaat işçisi… Ya da Mahzuni Şerif, Veysel… Bazen Victor Jara, Brecht… Kim bilir belki çalışmak zorunda bir emekli… Benim şöhretlerim onlar çünkü…

‘MÜTHİŞ BİR AYNILAŞMA VAR’

- Türkiye’de uzun zamandır televizyon yayınındaki tek ölçüt reyting. Elbette önemlidir televizyonların yaşaması için. Başka yollara tevessül etmeden de reyting elde etmek mümkün mü?

Özal ile başlayan özelleşme beraberinde rekabeti getirdi. Yaşamak için; reyting, sırtını yaslayacağın bir holding ya da fonlanacağın bir kaynak olmak zorunda. Reyting bunlar içinde en masumu tabii. Mesele izlenme uğruna maymunlaşmamakta.

Ortalık silikon vadisi gibi… Müthiş bir aynılaşma var. Sunucular, spikerler, dil, tarz, giyim, bakışlar, ara ara höykürmeler, çok bilmişlikler, statü pazarlamalar aynı üretim bantından çıkmış gazoz şişeleri gibiler…

Gezici akademisyenler, uzmanlar dönemi yaşıyoruz… Şaka gibi… Stüdyolar led ekran yarışındalar, hangisi daha büyük, hangisi daha aydınlık. Haber sunucuları stüdyoda koşuyor neredeyse… Offf! çok sıkıcılar bence.

Aynı diziler, aynı kızlar, aynı şişik dudaklar, kepenk gibi aynı takma kirpikler, aynı delikanlılar, aynı kirli sakallar, aynı argo dil… Bunların dışına çıkarak izlenmek ağır işçilik.

Ulusal kanal bunu başarabiliyorsa, işte o ağır işçilerimizin emekleri ile oluyor. Görüyorum, görüyorum, yıllardır görüyorum. Bu işlere tevessül etmeden izleyenleri, gönüllüleri, yoldaşları ile arslanlar gibi yürüyorlar. Reyting budur.

- Programın adını Hasbihâl koydunuz. Yani bir karşılılık söz konusu…

Evet ama al birini ya da birilerini karşına konuş, konuştur değil, o başka bir format. Arada biz de konuk alacağız ama benim bu programda yöntemim “Hepiniz gelin anlatacaklarım var.” çizgisinde. Şimdilik bant yayınları ve iletilerle yürüyeceğiz, hedefte canlı bağlantılar ve nihai hedef canlı seyirci ile “Forum-Hasbihâl”

- Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?

Benden hep türkü hikayeleri istiyorlar, haklılar çünkü ilk bu işi kurumsal olarak yıllarca TRT'de yaptım ve insanlar unutamıyor. Neden? Çünkü kendi hikayeleri… Yine olacak ama programımız türkü ekseninde değil. Her tür müzik olacaktır. Bir dostum “İyi de hocam arabesk de mi?” diye sordu.

Buradan yanıtlayayım: varsa öyle bir müzik türü tabii ki!.. Buyurun size tartışma açılıyor. Reklamlarımızda dedik ya tozu attırmaya geliyoruz.

Okurlarımıza ne söylemek isterim? Karşılıklı dürüst olalım beğenirseniz izleyin, izlettirin… Beğenmezseniz bana mutlaka haber verin…

1 Kasım Cuma akşamı 23:00'de buluşmak üzere…

Sonraki Haber