Açılım tartışmalarının ardından sessizliğini bozdu: Türkiye’yi ayrımcılıkla suçladı
Türkiye karşıtı açıklamaları ve yazılarıyla tanınan Elif Şafak, yeni açılım tartışmaları sürerken bir yazı kaleme aldı. Kürt kökenli vatandaşlarımızı ‘azınlık’ ilan eden Şafak, Türkiye’yi de ayrımcılık yapmakla suçladı
Gündemdeki ‘yeni açılım’ tartışmaları kültür sanat dünyasında da yankı buldu. Türk ve Cumhuriyet düşmanlığıyla, “Batı’ya Türkiye’ye müdahale edin!” çağrılarıyla bilinen ve soy ismini Shafak olarak kullanan Elif Şafak, sessizliğini bozdu.
“Lithub” adlı sitede "Edebiyatın Gücü ve 'Angst Çağı'nda Yazar Olmak" başlıklı bir yazı kaleme alan Şafak, edebiyatın ulusal olmadığını öne sürdü.
“Edebiyat zihni izolasyonist olamaz.” diyen Şafak, “Dünya derinlemesine kutuplaşmış ve acımasız bir şekilde siyasallaşmış, eşitsizlikler ve savaşlar tarafından parçalanmış durumda. Birbirimize ve yeryüzüne – tek evimize – karşı işleyebileceğimiz zulümler, böylesine sıkıntılı bir dünyada, yazarlar ve şairler neyi başarmayı umut edebilir? Hikayelere ve hayal gücüne ne kadar yer var, özellikle kabilecilik, yıkım ve ötekileştirme daha yüksek sesle ve cesurca konuşurken?” ifadelerini kullandı.
EDEBİYAT MİLLİ DEĞİLMİŞ
İnsanlığın sürekli olarak ilerlediği gerçeğini inkâr eden Şafak, yazısında “Berlin Duvarı yıkılmıştı. Sovyetler Birliği dağılmıştı. İnsanlar “liberal demokrasinin zaferi”nden bahsediyorlardı. Tarihin artık sadece ileriye doğru hareket edeceğine dair bir varsayım vardı. (Oysa biz hikâye anlatıcıları için zaman doğrusal hareket etmez. Hikâye yazdığınızda, zamanın ileriye gitmek kadar geriye de gidebileceğini ve bazen daireler çizebileceğini hissedersiniz.)” sözlerine yer verdi.
Edebiyatın milli bir birikim olduğunu reddeden Şafak, yazarların bilgelikle bağlantı kurduğunu ve bu bilgeliğin de hikâye anlatıcılığı olduğunu kaydetti. Şafak, “Ve bu şey, hikâye anlatmanın kadim sanatı ve zanaatıdır. Evrenseldir. Hiçbir kabileye, bölgeye ya da dine ait değildir. Sınırlar içine hapsedilemez.” dedi.
EMPERYALİZMİ GÖRMEZDEN GELDİ
Ekofeminizmle ilgilendiğini belirten Şafak, dünyada en çok su sıkıntısı çeken on ülkeden yedisinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olduğunu söyledi. Batı emperyalizminin bu ülkeleri sömürmesine değinmeyen Şafak, yazısında “Yani su kıtlığına önem veriyorsak, cinsiyet eşitsizliğine önem vermeliyiz; cinsiyet eşitsizliğine önem veriyorsak, ırksal eşitsizliğe de önem vermeliyiz ve bu böyle devam eder.” İfadelerine yer verdi.
VATANDAŞLARI ‘AZINLIK’ İLAN ETTİ
Şafak yazısında neoliberal aydınların sıklıkla kullandığı “öteki” kavramına da değindi. Türkiye’yi hedef alan Şafak, Türkiye’de kadınların hikâyelerinin yazılmadığını öne sürdü. Kürt kökenli vatandaşlarımızı azınlık olarak değerlendiren Şafak, Türkiye’de Kürtlerin, Ermenilerin, Yahudilerin ve Arapların dışlandığını öne sürdü:
“Türkiye’de bize öğretilen tarihin çoğu, “onun hikayesi”, yani güç ve otorite pozisyonlarındaki birkaç adamın – sultanlar gibi – hikayeleridir. Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınlar için hayat nasıldı? Kadınların hikayeleri nerede? Sessizlik. Azınlıklar için nasıldı? Bir Kürt köylüsü, bir Ermeni kuyumcusu, bir Yahudi değirmencisi, bir Arap çiftçisi, bir Yunan denizcisi için nasıldı?... Sessizlik. Dolayısıyla yazarlar olarak, tarihin ve unutkanlığın katmanları arasında derinlere inip anlatılmamış hikayeleri ortaya çıkarmalıyız.”
TÜRKİYE DÜŞMANLIĞIYLA BİLİNİYOR: ELİF ŞAFAK’IN KİMLİĞİ
25 Ekim 1971 tarihinde dünyaya gelen Elif Şafak, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.
“Pinhan”, “Mahrem” ve “Bit Palas”, “Aşk” romanlarıyla tanınan Elif Şafak, politik çıkışlarıyla da tartışmaların odağı oldu.
2005-2009 yılları arasında FETÖ’nün siyasi yayın organı Zaman’da yazan Şafak, Cumhuriyet karşıtlığıyla ve Batıcı kimliğiyle tanınıyor.
Türkiye’nin emperyalist Batı’dan uzaklaşmasından rahatsızlık duyan Şafak, 2018 yılında İngiliz The Guardian gazetesi için "Türkiye uzaklaşsa bile Batı, halkın direnmesine yardım etmeli" bir yazı kaleme alan Şafak, Türkiye’de Cezayir ve Fas gibi sömürgeleştirilme süreci olmadığını ve bu sebeple Batı karşıtı duyguların oluşmadığını öne sürdü.
2014 yılından sonra Türkiye’nin Atlantik’ten kopuş sürecinden rahatsız olan Şafak yazısında “Yıllar geçtikçe anavatanım giderek daha fazla izolasyonist, içe dönük ve Avrupa karşıtı oldu. Hükümetin apaçık otoriterliğiyle birlikte aşırı milliyetçilik ve dinsel köktencilikte bir artış oldu.” İfadelerine yer verdi.
Şafak Türkiye’de yükselen vatanseverliği ise “şovenist histeri” olarak tanımladı. Şafak bir başka röportajında ise Cumhuriyet’in Dil Devrimini “Dil Budaması” olarak nitelendirdi.
Ermeni Soykırım Yalanını destekleyen Elif Şafak, Türklüğü aşağılamak suçundan yargılandığı Baba ve Piç kitabı hakkında Ermeni Gazetesi’ne verdiği demeçte, “İstanbul çatışma ve aykırılıklar şehri. Kesilmelerle dolu tarihimiz boyunca her yeni gelen iktidar öncekinin mirasını ortadan kaldırıyor. Ben azınlıkları yazıyordum. Geçen yüzyılın korkunç katliamı olan Ermeni Soykırımı hakkında konuşarak Ermeni halkının acısını paylaşmak ve köprüler kurmak istiyordum” ifadelerini kullandı.
ŞAFAK HAKKINDAKİ İNTİHAL İDDİALARI
Yazar Mine G. Kırıkkanat, Elif Şafak’a açtığı intihal davasını kazandı. Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi 24 Ocak 2024 tarihinde Şafak’ın, “Bit Palas” kitabında Kırıkkanat’a ait “Sinek Sarayı” romanından yüzde 5 oranında intihal yaptığını tespit etti. Kararda şu ifadelere yer verildi:
“Her iki kitaptaki karakterlerin sorunlu ve hâletiruhiyesi bozuk kişiler oldukları, davacı kitabındaki ana karakter Sinan ile sevgilisi Christine ve taşınma işi ile davalı kitabındaki ana karakter 7 Numara: Ben ve arkadaşı Ethel'in ev taşınma olayı bazı bölümlerinde verilen örnekteki gibi örtüştüğü, her iki romanın bitişinde bir kendisinin yazmadığını söylerken, davalı yazar da romanını “7 Numara: Ben' uydurduğunu, kendisinin yazmadığını ifade ettiği hususları birlikte değerlendirildiğinde davalı tarafa ait eserin isim benzerliği, kurgulama, karakterler, mekân ve zaman birliği, olay örgüsüne ve soncu bakıldığında esinlenmenin çok ötesinde, davacının romanının adından ve içeriğinden yararlanıldığı ve bu yararlanmanın intihal düzeyinde olduğu kabul edilmiş ve davacı tarafın FSEK'ten kaynaklı haklarının ihlal edildiği kabul edilmiştir.”