Emekli Büyükelçiden Jöntürkleri "yabancıların oyuncağı" gibi yansıtan Zülfü Livaneli'ye açık mektup

Emekli Büyükelçi Altay Cengizer, t24'te yazdığı yazıda Zülfü Livaneli'nin "Kaplanın Sırtında" kitabını eleştirdi. Cengizer, kitapta Jöntürklerin yabancı oyuncağı gibi yansıtılmasına tepki gösterdi.

Zülfü Livaneli'nin "Kaplanın Sırtında" kitabında Jöntürk devrimcilerini yabancıların oyuncağıymış gibi yansıtması büyük tepki topladı.

t24'te "Zülfü Livaneli'ye açık mektup" başlıklı bir yazı kaleme alan emekli büyükelçi Altay Cengizer, "Sizden askerî tarih yazmış olmanızı bekleyen kimse yok!" diyerek Livaneli'nin gerçeklere sadık olmasını beklediğini ifade etti.

Cengizer'in yazısından öne çıkanlar şu şekilde:

"Sadece bir roman" yazdığınız yolundaki açıklama ve iddialarınız, ne sizi aydın sorumluluğundan kurtarır ne de bize neye sebebiyet vermiş olduğunuzu anlamazdan gelme kolaylığı sağlar. (...)”

"DENGE POLİTİKALARI BÜYÜK SİYASET DEĞİL"

“Buradaki mesele, İkinci Abdülhamid ile Jön Türkler arasında taraf tutmak değil, ülkemizde maalesef kutuplaşmaya yol açmış bir konuda mümkün olduğunca hak yememeye çalışmaktır. Abdülhamid Bağdat Demiryolu gibi çok kritik bir konuda cesur davranmış ve doğru kararları vermiş, döneminde eğitim alanında güçlü hamleler yapılmıştır. Fakat, haklarında söylenmedik şey bırakmadığınız Jön Türkler de resmetmeye kalkıştığınız gibi değildirler. Jön Türkler, adetâ, pazarda kimsenin sahip çıkmadığı, kimsesi de kalmamış bir çocuk gibiler... Sağdan geçen de kafasına bir şaplak patlatıyor, soldan geçen de... (...)”

“Abdülhamid'in sözde denge politikalarını büyük siyaset-büyük strateji sınıfına sokmak anlamsızdır. Her türlü melanet peşindeki Sefaret tercümanlarının, o çoğu edepsiz dragomanların girip çıktığı, her yerde at koşturdukları, en yüksek düzeyde kabul gördükleri yerden büyük siyaset çıkmaz! "Sarayburnu" tabirinin dahi kullanılamadığı, her tarafını hafiyeler sarmış bir ülke de büyük siyaset üretemez. (...)”

“Herhalükârda, İkinci Abdülhamid'in siyasi manevralarla Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü geciktirdiği fikri; dünya siyasetiyle satranç gibi oynadığı; büyük devletleri birbirlerine düşürttüğü; dünyayı parmağında oynatmış bir imparator olduğu ve 33 sene Osmanlı devletini yaşattığı; genç Hürriyetçilerin vatansever olduklarını zannederek Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülmesine hizmet ettikleri doğru değildir. "Bu aptal çocuklar," ince siyaset bilmedikleri için birçok yeri elden çıkartmış ya da çıkmasına neden olmuş da değillerdir. En temel tarih bilgilerini bir kenara atar, popüler olduğunu gördüğünüz her şeyin yanına geçerseniz, tarihin içinden geçemezsiniz.(...)”

“Abdülhamid'in Batılı zevklerinin tarafınızdan ortaya konulmuş olmasının bu yolda katkı sağlayacağı umut edilir. Fakat iş Jön Türkler'e gelince, iyi bir yazarın harekât alanı olan tüm o gri dünyayı yok sayıyor, ancak basit zıddiyetler içinde düşünen birisi gibi taraflardan birini bazen hayranlıkla anlatırken, diğer tarafın kahramanlarını hınçla yerin dibine vuruyorsunuz. Ne olmuş oldu şimdi? Elinizde sonradan kuşandığınız bir kılıçla önemli değer ve sembolleri yere attınız. Halbuki, önem verdiğimiz çok şey kaleminizin maharetiyle gök yüzüne doğru yükselebilirdi... (...)”

"KUTUPLAŞMAYI DERİNLEŞTİRDİNİZ"

“Kısaca, Jön Türkler Balkan Harbi başladığında üç aydır iktidarda değillerdir. Fakat, siz 1908-1918 arasını yekpare görmeyi yeğlediğiniz için bu en önemli hususun farkında değilmiş gibi, baştan aşağı tarafgir ve hak gözetmeyen tarzınızla üzerine gittiğinizi iddia ettiğiniz kutuplaşmayı daha da derinleştirmiş oldunuz.
Sebepli sebepsiz, rastgele Jön Türk karşıtlarından oluşan toplama, dolayısıyla bütüncül bir disiplin ve irade ortaya koymakta zorlanacağı baştan belli olan yeni hükümet, Balkanlar'daki gelişmelere son derece yüzeysel bir yaklaşım göstermiş, 5 Ağustos günü de Meclis'i lağvetmiştir. Bir yandan muhalif askerler önemli görevlere getirilirken, diğer yandan da amansızca güdülen bir düşmanlıkla Cemiyet yanlısı genç subaylar tasfiye edilmiş, Osmanlı ordusu tam bir kargaşa içine sürüklenmiştir. Bunlar da bilinmeyen şeyler değildir. (...)”

“Orduya politikanın nasıl sokulduğu meydandadır. Mustafa Kemal'e de bir gönderme yapmayı ihmal etmemiş, 1911'deki İttihat ve Terakki Kongresi'nde yaptığı bir uyarıya değinmişsiniz. Fakat, Atatürk'ün fikirlerinin sizin izleğiniz ve yarı-saklı imalarınızla hiçbir alâkası yoktur. Gerçekten ne düşündüğünü öğrenmek istiyorsanız, Nutuk'a göz atmanız yeterlidir. (...)”

“Harbin tam ortasında 29 Ekim 1912 günü 80 yaşındaki Kâmil Paşa akıl almaz şekilde Sadrazamlığa yeniden getirilmiştir. Halide Edip Adıvar'ın ifadesiyle tüm hareketlerine İttihat ve Terakki düşmanlığı hâkim olan Kâmil Paşa, derhal 250 Jön Türk liderinin tutuklanması için emir vermiş, takip eden günlerde taşra ve İstanbul'da yüzlerce İttihat ve Terakki mensubu tutuklanmıştır.(...)”

“Yer, tarih, zaman ve zemin gözetmediğiniz için Selânik'in de İttihatçılar yüzünden düştüğünü ima etmiş oluyorsunuz. Bunun da gerçeklikle bir alâkası yok... Tahsin Paşa İttihatçı olmadığı gibi, İttihatçılarla arası da yoktu. Buna karşılık, münhasıran insanlara mahsus küçük günahlar ve anlayışla karşılanabileceği inancında olduğunuz bir vesvese ve vehim yüklediğiniz, lâkin her fırsatta güzellemeler yaptığınız Abdülhamid'e atfettiğiniz tek büyük suç, Mithat Paşa'nın Taif zindanlarında boğdurulması... Fakat kitabın sonuna doğru Abdülhamid karakterinize Mithat Paşa'nın "İngilizlerin has adamı olduğunu bildiğini" söyletip, bunu dahi elden bırakıyorsunuz. İngilizlerin asıl has adamları Balkan Harpleri'nde iktidardaydı! (...)”

“Sizden askerî tarih yazmış olmanızı bekleyen kimse yok! Fakat niçin Jön Türkleri beceriksiz, yabancıların oyuncağı olarak tanımlıyorsunuz? Niçin, hangi hakla, hangi nedenlerle ve hangi bilgilerinize istinaden bu derece yanlı, baştan aşağı tahrifata dayalı bir kitap yazdığınız suali hep ortada duracaktır. Netice itibarıyla hep Türkiye'ye tuzaklar kurmuş, Jön Türk'lerin yeminli düşmanı, Turhan Selçuk'un resimli roman kahramanı Abdülcanbaz'a bir Osmanlı tokatı patlattırdığı İngiliz Sefareti Dragomanı Fitzmaurice, devamlı surette Türkiye'nin Avrupa'da yeri olmadığını savunan Buxton Biraderler ve dönemin İngiliz müesses nizamının yarı-resmî ağzı, The Times'ın Editörü Valentine Chirol'un ve o dönemin daha sayısız Türkiye karşıtının yanında durup dururken saf tuttunuz. Ne mutlu ki, o karşıtların hepsi Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetinin; Milli Mücadelemizin zafere eriştiğini gördü. Bunların hepsi 29 Ekim 1923 günü hayattaydı!
Sizin gerçek ardıllarınız, sizin hür olmanız için mücadele etmiş olanlardır! Abdülhamid'in ruhunu bu kadar maharetle çağırabildiğinize göre, Theodorakis'in ruhunu da çağırın ve sorun: Acaba "Kaplanın Sırtında"da ne yapmak istediğinizi, neyin peşine düştüğünüzü anlayabilmiş midir?

Gün ışığı karanlıklarda kurgulanmış her şeyi aydınlığa çıkartır... Zaman hükmünü icra eder."

Sonraki Haber