Emin’in andı

Okullar yeni açılmıştı. Sınıfta öğretmen, öğrenci herkeste bir heyecan. Uzun yaz tatilinin ardından, birbirlerine yeniden kavuşmanın sevinci yüzlerinden okunuyor. Kucaklaşmalar, gülen yüzler, gözler, görülmeye değer. Birkaç ders tatil anıları anlatıldı, şarkılar söylendi, şakalar yapıldı.

Kırk yaşın üstünde gösteren Hüseyin öğretmen, geçen dönem üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçirdiği öğrencilerine, son derste, almaları gereken kitap, defter, araç, gereç için duyurular yaptı. Öğrenciler not aldı. Zil çalmasıyla birlikte, biri hariç, coşku içinde, koşarak evlerine yöneldiler.

Güleç yüzlü, esmer, orta boylu öğrencisi Emin, Hüseyin öğretmene yaklaştı, utangaçça; “Öğretmenim, almamız gereken kitap, defter ve başkaca şeyleri söylediniz de, babam sabah okula gelirken defter alacak bile para yok, ona göre dedi.” Hüseyin Öğretmen dikkatle Emin’i dinliyordu. Emin, öğretmeninin sevgi dolu bakışlarından da cesaret alarak, “Şimdi ben sizden bütün bunları alabilmek için iki hafta izin istiyorum. Pamuk toplamaya gideceğim, sonrada almam gereken defteri, kitabı alır okula gelirim” dedi.

Hüseyin Öğretmen, Emin’in başını baba şefkatiyle okşadı, gülümseyerek “İzinlisin” dedi. İki hafta sonra görüşmek üzere ayrıldılar.

Sabah erkenden kalktı, ailecekdaha önceden çalıştıkları pamuk tarlasına gitmek üzere, mavi traktörün çektiği römorka doluştular. Mahallede tarım işçiliği yaparak geçinen çok aile olduğundan, hiç kimse acemilik çekmiyordu. Yarım saat kadar süren bir yolculuğun ardından, güneş doğarken pamuk tarlasına ulaştılar. Hummalı bir çalışma başladı. Emin okula, deftere, kitaba kavuşabilme heyecanıyla sevinçle işe koyuldu.

Sayılı gün çabuk geçer derler. İki hafta çabucak geçiverdi. Zatenesmer tenli olan Emin, iki hafta sonra güneşin altında karaşın olup çıkmıştı.Son gün pamuk toplamaya gitmedi. Babasının verdiği otuz lira ile öğretmeninin not ettirdiği kitap, defter ve araç gereci almak için kitapçıya gitti. Parasının yettiği kadar alabildi. O gün huzur içinde uyudu.

Sabah yine erkenden kalktı, önlüğünü giydi, yakasını taktı, naylon sandallarını ayağına geçirdi, çantasını kaptığı gibi okula koştu. Okula en erken Emin gelmişti. Okulun bahçesinde gururlanarak dolaştı. Diğer arkadaşları da birer ikişer gelmeye başladı. Derken, okulun bahçesi şenlendi. Öğretmenlerde geldi. Zil çaldı. Tören için öğrenciler sıra oldu. Töreni kendi öğretmeni yönetiyordu. Andımızı söyletmek üzere Emin’i çağırdı. Hüseyin öğretmen, Emin’e andımızı söyleterek okula hoş geldin demek istemiş olmalıydı! Emin; yüksek sesle, kendinden emin, vurgulayarak başladı andımızı söyletmeye:

Türküm, doğruyum, çalışkanım.

İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Hüseyin öğretmen, öğrencilerine Emin’i alkışlamaları için işaret verdi. Bir alkış tufanı koptu. Emin öğretmeniyle göz göze geldi, koştu öğretmeninin elini öptü, Hüseyin öğretmende Emin’i kucakladı.

Geçen gün Emin’le karşılaştım. Selamlaşıp, hal hatır sorduk. O bana bu hikayeyi anlattı. Ardın da “Üzgünüm” dedi. “Andımızı kaldırmışlar. Ancak; bu böyle gitmez” diye de ekledi.

Sonraki Haber