Emmanuel Macron’un ‘Avrupa kutbu’ planı ne kadar gerçekçi?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un çeşitli zamanlarda yaptığı 'bağımsız Avrupa' temalı açıklamaları nasıl okumak gerekli? Onur Sinan Güzaltan yazdı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron farklı tarihlerde yaptığı açıklamalarla, özetle ABD’ye mesafeli, Rusya’ya karşı ve Çin’le işbirliği içinde bağımsız bir Avrupa kutbunun oluşturulması fikrini savundu. Macron’un açıklamalarını anlamak ve değerlendirmek için Ukrayna Savaşı’yla beraber yerinden oynayan taşları yerine koymakta yarar var. Öncelikle Ukrayna Savaşı’nı Anglaskon cephenin kışkırttığı saptamasının altını çizelim. Ve bu kışkırtmanın üç temel hedefiyle devam edelim;

Onur Sinan Güzaltan

BİRİNCİ HEDEF: ‘AVRUPA İÇ SAVAŞI’

Çin, Ukrayna Savaşı’nı Avrupa İç Savaşı olarak tanımlamaktadır.

Ukrayna Savaşı’nı kışkırtanların hedefini doğru tespit eden bir tanımlama…

Anglosakson cephe Ukrayna Savaşı’nı kışkırtmak suretiyle Rusya-Avrupa arasında bir savaş sahası yaratma ve iki kuvvet arasındaki ilişkileri koparmayı hedeflemiştir.

Bu stratejinin sahadaki en yalın kanıtı Anglosakson istihbarat örgütlerinin Ukrayna Savaşı’yla beraber Avrupa ve Rusya’yı fiili olarak birbirine bağlayan Kuzey Akımı Boru hattını havaya uçurmalarıdır. Bu sabotajla boru hatlarının yanı sıra De Gaulle’ün ifadeleriyle “Atlantik’ten Urallara” uzanabilecek Avrupa-Asya entegrasyonu fikri de hedef alınmıştır.

Böylelikle Avrupa, ABD’nin şemsiyesi altında kalmaya devam etmesi diğer yandan Avrupa’yla bağı kesilen Rusya’nın ekonomik, siyasi ve kültürel izole edilerek, zayıflatılması hedeflenmiştir.

İKİNCİ HEDEF: ÇİN’İN AVRUPA’YA ULAŞMASININ ÖNÜNE GEÇMEK

Savaşın başlangıcından hemen önce ve sonra Rusya’da görüştüğüm yetkililerin tamamı Ukrayna’daki kışkırtmada hedefin kısa vadede Rusya, uzun vadede ise Çin olduğunu ifade ettiler. Ukrayna Savaşı sonrasında Avrupa ve Çin arasında gerileyen ilişkiler ve ekonomik veriler haklı olduklarını gösteriyor. Ukrayna Savaşı üzerinden Çin ve Avrupa arasında köprü oluşturan Avrasya coğrafyası istikrarsızlaştırılmak ve bu suretle Çin’in Avrupa’ya ulaşması diğer yandan Avrupa’nın ABD’ye ekonomik anlamda bir alternatif oluşturmasının önüne geçilmek istenmektedir.

ÜÇÜNCÜ HEDEF: BATI-DOĞU DENKLEMİNİ AYAKTA TUTMAK

Ukrayna Savaşı’yla beraber Avrupa-Rusya, Avrupa-Çin ilişkileri baltalanmak suretiyle Avrupa’nın zayıflatılması ve ABD’nin liderliğini yaptığı “Batı” kampına mahkumiyetini derinleştirilmiştir. Diğer yandan Avrupa halklarına yönelik olarak Soğuk Savaşı andıran kuvvetli bir anti-Rus propaganda başlatılmıştır.

Hedeflenen Batı-Doğu çelişkisi üzerine kurulu denklemi ayakta tutarak Avrupa-Asya bütünleşmesinin engellenmesidir.

Macron yukarıda saydığımız gerçekler ışığında ABD-Rusya ve Çin’den bağımsız birleşik Avrupa kutbu açıklamalarını yapmıştır. Fakat Macron’un öne sürdüğü denklemle bağımsız “Avrupa kutbu” projesini gerçekleştirmek ne kadar gerçekçidir?

Basit bir soruyla, sorduğumuz soruya yanıt arayalım;

Rusya’yla kavgayı sürdüren, İran’a Amerikan ambargolarını uygulayan, enerji yolları açısından stratejik bir yol oynayan Türkiye’yle eşit ilişki kurmayı reddeden Avrupa, enerji ihtiyacını nereden karşılayacak?

Afrika cevabını verenler olacaktır. Fakat Afrika’daki gelişmelere baktığımızda Fransa başta olmak üzere Avrupalı kuvvetlerin Mali, Nijer, Senegal, Burkina Faso ve Cezayir başta olmak üzere kıtada pek çok ülkeyi Rusya, Çin ve Türkiye’ye kaybettiğini tespit ediyoruz.

Dolayısıyla Françafrique veya benzeri girişimlerle Fransa veya diğer Avrupa ülkelerinin Afrika’da etkin hale gelme ihtimali düşük.

Macron’un denkleminde kapısını Avrasya’daki kaynaklara kapatan, Afrika’daki oyunu kaybetmek üzere olan Avrupa’nın enerji denkleminde kapısını çalacağı tek bir yer kalıyor, Atlantik ötesi…

Peki enerji denkleminde ABD’ye bağımlı hale gelen Avrupa, ABD’yle ilişkilerine nasıl mesafe koymayı başaracak? Macron’un projesine baktığımızda somut bir cevap göremiyoruz. Artik’de ortaya çıkacak kaynaklar ve Norveç’deki enerji yataklarından bahsedilebilir fakat bu alanlarda da Anglosaksonlar başta olmak üzere pek çok büyük kuvvetin etkisi devam ediyor.

Bir diğer soru;

Macron’un denklemindeki Avrupa, kendi içinde yükselen milliyetçi hareketleri nasıl dizginleyecek?

Le Pen’in Ulusal Cephesi, AfD ve diğerleri…

Faaliyet gösterdikleri ülkelerde ikinci en büyük parti konumundalar ve giderek büyüyorlar.

Macron’un, bu partiler ve seçmenlerini yok sayarak Avrupa kutbu oluşturması pek mümkün gözükmüyor.

Bir diğer konu başlığı göç…

Avrupa şimdilik Türkiye ve Mısır örneklerinde olduğu gibi ödünler vererek Avrupa’ya yönelik göçü ön alanlarda engellemeye çalışıyor.

Fakat Türkiye ve Mısır’ın bu göçü uzun süreli olarak taşıyacak ne ekonomik ne de toplumsal altyapıları var.

Bu ülkelerdeki göçü tutan mekanizmalar iflas ettiği zaman, Avrupa’nın kıtaya doğru akacak göç dalgalarını karşılayacak bir projesi var mı?

Paris ve Berlin’deki güvenlik boşluğu ve kolluk kuvvetlerinin yetersizliği Avrupa’nın bu savaşı halihazırda kaybettiğinin bir göstergesi değil mi?

Bir başka nokta;

Macron kurduğu denklemde Çin’le ilişkileri geliştirmekten bahsediyor. Peki Avrasya’daki kuvvetleri karşısına alan Avrupa, Çin’le hangi ticaret yolları üzerinden ilişki kuracak? Deniz yolları bu büyük ticaret hacmini kaldırabilir mi? Avrupa donanmalarının uluslararası sulardaki güvenlik problemlerini aşabilecek yeterli donanımı var mı?

Avrupa’nın hali göz önünde bulundurulduğunda sorulara yeni sorular eklemek zor değil.

Kolay olan ise Macron’un Avrasya’yı düşmanlaştıran “Avrupa kutbu” denkleminin Avrupa’nın yeni Orta Çağ’a doğru gidişatını hızlandırmaktan başka bir şeye yaramayacağını ifade etmek.

Elbette Macron’un açıklamalarını Avrupa’nın ABD’ye başkaldırısı olarak nitelendirenler olacaktır. Fakat bu değerlendirmelerin içi boştur. Avrasya’ya sırtını dönen Avrupa’nın ABD’ye başkaldıramayacağı aşikardır.

Macron’un açıklamaları şu gerçeğe işaret etmektedir;

ABD liderliğindeki Batı’nın içine girdiği çöküş süreci Macron gibi bir bankeri dahi kendi sınırlı ufkunda başka bir yol aramaya sevk etmiştir.

Sonraki Haber