Enflasyonun yükünü kârına kâr katanlar sırtlasın

Dezenflasyon sürecinde oluşacak maliyetin yükünü ücretlilerden ziyade aşırı servet/gelir elde etmiş kesimlerin sırtlaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Yazgan, bir seferlik vergi önerdi. Prof. Dr. Oyan da ‘Türkiye’nin köklü bir değişime ihtiyacı var.’ mesajı verdi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 13 Eylül günü açıklanan Sektör Bilançoları 2022 sonuçlarına göre, “2022 yılında tüm sektörlerin toplulaştırılmış dönem net kârı 1 trilyon 511 milyar 478 milyon TL oldu.” Bu tutarın 2019 yılı tüm sektörler net kârı ile karşılaştırdığımızda, 3 yıllık süreçte yüzde 506’lık bir artış olduğunu görüyoruz. Aynı dönemde ise TÜFE’deki artış yüzde 156, Yİ-ÜFE’deki artış yüzde 345. Enflasyonun çok üzerinde bir kâr artışı söz konusu. Son yıllarda yaşadığımız enflasyonist dönemde ortaya çıkan şirket kârlarındaki aşırı artışın nedenlerini ve yapılması gerekenleri, uzmanlar Aydınlık’a değerlendirdi.

SEKTÖRLER DE AYRIŞTI

Enflasyon dönemi kâr artışında sektörler arasında da ciddi farklılıklar olduğuna dikkati çeken İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Ege Yazgan, “TÜİK verilerine göre 2019-2022 yılları arasında toplam şirket kârlarının enflasyonun çok üzerinde artış gösterdiğini görüyoruz. Bu dönemde şirket sayısında da yüzde 22’ye yakın artış göstermiş, ancak kâr artışını şirket başı olarak da hesaplasak karşımıza yine çok yüksek oranlar çıkacak (yaklaşık yüzde 400). Ayrıca sektörler arasında da çok ciddi kâr artışı farklılıkları var. Ulaştırma ve perakende gibi sektörler Türkiye toplamının çok üzerinde artışlar kaydederken kültür, sanat gibi sektörlerde küçülme var. Eminim aynı sektörde firmalar arasında da ciddi farklar vardır. Bu durum bize şunu söylüyor, bu dönemde yükselen enflasyonla beraber şirketler içerisinde çok çok yüksek kâr elde edenler olmuş.” tespitlerini yaptı.

SERVET ARTIŞLARINA DİKKAT

Prof. Dr. Yazgan, “Bu dönemde gelir dağılımının da bozulduğunu biliyoruz. Şirketlerde olduğu gibi, özellikle emlak, otomotiv ve sermaye piyasalarında kişisel düzeyde de ciddi servet artışları olduğunu tahmin edebiliriz. Bu durumu, bir ölçüde pandemiye bağlı olarak değişen ekonomik koşullarla açıklayabilirsek de büyük ölçüde, enflasyonun çok çok altında kalan kredi faizleriyle genişleyen kredilerin ve hızla yükselen enflasyonun yarattığı açıktır.” dedi.

SERVET/RANT VERGİSİ ESAS

Enflasyonla mücadelenin maliyetine öncelikle aşırı servet/gelir elde etmiş kesimlerin ortak olması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Yazgan, şunları söyledi: “Bu durumu yaratan enflasyonun hızla düşürülmesi, bu nedenle birinci öncelik olmalıdır. Enflasyonun düşürülme maliyetine katlanacak kesimlerin ise, gelir dağılımın zaten çok bozulmuş olduğu bu dönemde, ücretlilerden ziyade, aşırı servet/gelir elde etmiş kesimler olması sosyal adalet ve barışın gereğidir. Vergi uygulamalarının bu sosyal adaleti sağlayacak şekilde düzenlenmesi doğaldır. Bu şekilde oluşturulacak servet/rant vergilerinin bir sefere ve bu özel duruma dair olması ise esastır.”

SIKI POLİTİKA GENİŞ KESİME YÖNELİK

TÜİK’in açıkladığı istatistiklerin milli gelir dağılımının bozulduğunu doğrulayan bir veri olduğuna dikkat çeken iktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye'de hazirandan bu yana uygulanan, toplumun geniş kesimlerinin talebini kısmaya yönelen programının ne kadar yanlış yere oturduğunu gösteriyor. Teknik anlamda da sınıfsal anlamda da yanlış. Talebin en büyük unsuru olan, yüksek gelir sahipleri ve kâr sahiplerini doğru düzgün vergilendirmeyen, yük aktarmayan bir program. Faizlerde en çok kollanan sektör, ihracatçı ve büyük sanayici. Kamunun hem para politikaları hem de maliye politikaları sadece toplumun geniş kesimlerin tüketimini kısmaya yönelik.”

MUAFİYETLER ÇOK FAZLA

“Türkiye'de kurumlar vergisini çok az sayıda şirket ödüyor. Bir milyona yakın kurumlar vergisi mükellefi var. Kurumlar vergisinin oranı yükseldi. Sözde yüzde 20’den yüzde 25’e çıkarıldı ama o kadar çok istisna, muafiyet var ki kurumlar vergisini ödeyenler de gerçek oranlar üzerinden ödemiyorlar. Örneğin, 100 milyar lira kârı varsa vergiyi 100 milyar üzerinden değil de 25 milyar üzerinden ödeyip müthiş bir avantaj elde ediyor.” diyen Prof. Dr. Oyan, “Şirketlerin vergi sonrası kâr payı dağıtımlarında, bu kâr paylarının gelirler vergisinin artan oranına tabii olması gerekirken sadece sabit bir stopaj oranıyla vergilendiriliyor. Böyle olunca da büyük şirketin hissedarı, kurumlar vergisi payı üzerinden sadece sabit bir gelirler vergisi stopajı ödüyor. Bu çok adaletsiz bir şey. Aylık 20 bin lira geliri olan bir ücretliyi düşünün. Artan oranda bir gelir vergisine tabii iken ayda 20 milyon kazanan bir hisseder açısından bu böyle gerçekleşmiyor.” ifadelerini kullandı.

KÖKLÜ DEĞİŞİME İHTİYAÇ VAR

Tüm bu adaletsizliklerin tersine çevrilmesi için Türkiye’nin köklü bir değişime ihtiyaç duyduğunun altını çizen Oyan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bütün bunların tersine çevrilmesi mümkün ama bu iktidarla mümkün değil. Neden? Çünkü bu iktidar, sermayenin iktidarı. Sermayenin sözü geçiyor. Bizzat iktidarın kendisi için de ciddi anlamda sermayedar var. Bunu da hesaba katmamız lazım. O yüzden hükümet sermayeyi vergilendirecek düzenlemelere gitmiyor. Radikal bir dönüşümü gerektiriyor. Millet İttifakı gelseydi bunu yapabilir miydi? Bence yapamazdı. Böyle ciddi bir gelir vergisi getiremezdi. İhale kanunu daha doğru uygulardı. Yolsuzluğa biraz işte fren koyardı. Savurganlığı azaltırdı. Ancak Türkiye’ye kökten bir değişim gerekiyor. Kökten bir değişim için de kökten bir siyasi değişim gerekiyor.”

YÜKSEK KÂR YÜKSEK DÖVİZ KAYNAKLI

Tek başına sayılardan yola çıkarak bir sonuca varmanın mümkün olmadığını belirten ekonomist, yazar Ege Cansen ise, “Firmalarda enteresan bir kâr artışı olmuş. Ne olmuş da bu kâr artışı olmuş diyor düşünürsek bu dönem döviz fiyatlarında yükselme var. Hani bu Berat Albayrak’ın ‘Ben artık dolara bakmıyorum’ dediği, ‘Ekonomik devrim’ döneminde ihracat yapan firmaların kârları, yüksek döviz kuruyla yapılan ihracattan dolayı çok yükseldi.” görüşünü öne sürdü.

Cansen, “İhracat fiyatları, iç fiyatları da yükseltti. Yani firmaların kâr marjları arttı. Birinci faktör budur. İhracattan dolayı iki yönlü kâr artışı oldu. Bir diğer faktör de reel faizlerin geri gitmesinin rolü oldu.

Firmaların finansman gideri eksi oldu. Çünkü enflasyonun altında faiz ödediler. Bu sebeple firmaların kârlarında geçmişe göre çok önemli artışlar oldu.” ifadelerini kullandı.

Sonraki Haber