Eşi ve arkadaşları Demirtaş Ceyhun'u anlattı: Kültür emperyalizminin sırtını yere getiren aydın

Çok sayıda roman, hikâye ve araştırma kitabına imza atan Demirtaş Ceyhun, Cumhuriyet aydınının duyarlığıyla herkesi uyaran yazılar yazdı. Örnek aydınımız, bugün Türkiye'nin mücadelesine ışık olmaya devam ediyor.

Hüseyin Haydar, Demirtaş Ceyhun, Osman Şahin (Nobel açıklaması 18 Ekim 2006)

Mimar, edebiyatçı, düşünce insanı, Aydınlık yazarı, Ulusal Kanal programcısı İşçi/ Vatan Partili Demirtaş Ceyhun’u 29 Temmuz 2009 günü zatürreden dolayı tedavi gördüğü hastanede kaybettik. 75 yaşındaydı. Şair Cemal Süreya’nın deyimiyle “Her ölüm erkendir.” Onunki de öyleydi. En verimli çağındaydı. Vatan Partisi’nin 2002 yılında programını açıkladığı “Milli Hükümet”te, Kültür-Sanat Bakanı olarak görevlendirilmişti.

Çok sayıda roman, hikâye ve araştırma kitabına imza attı. Son olarak Aydınlık’ta “Sis Çanı” köşesinde, bir Cumhuriyet aydınının duyarlığıyla herkesi uyaran yazılar yazıyordu. Her zaman partili ve örgütçüydü. İrdeleyen, araştıran ve özgün fikri olan insandı. En çok da aydınları eleştiriyordu. Çünkü, Attilâ İlhan’ın deyimiyle “Türkiye’de aydın sorunu vardı.” Bunu son yazısında da dile getirmişti: “Galiba külahımızı önümüze koyup; önce aydın kavramını sil baştan irdelemeliyiz.” diyordu.

Doğu Perinçek de Silivri zindanından yazdığı yazısında onun ölümünü şu ifadelerle Aydınlık satırlarına aktarmıştı: “Her kaybettiğimiz yaratıcıdan sonra, onunla artık yapamayacaklarımıza yanarız. Aydının ölümü bir pınarın kuruması gibidir. Ona her geçen gün daha çok susarız. Aydının pınardan farkı, kaynaktan biz hâlâ su içebiliyoruz. Ancak içtiğimiz su, bize eskiden verdiği sudur.”

‘DOST CANLISI SICAK İNSAN’

Akıntıya kapılmayan, dik duran ve tok sözle söyleyeceğini söyleyen bir insandı. Mücadeleciydi. Ergenekon tertiplerinde Silivri kapısında bir grup aydınla dimdik durarak “biz buradayız” demişti. Arkadaşı Turhan Özlü’nün deyimiyle “Yaman Adanalıydı!” Dost canlısı, sıcak insandı… Ayrıca çok güzel gülerdi. Gülmek ve içten kahkaha ona yakışırdı. Ben de Aydınlık binasında buna çok şahit olmuştum. Kalbinin güzelliği, hayata neşeyle bakışı fotoğraflarına da yansımıştı. Bir arşivci olarak onun fotoğraflarına keyifle bakar, “Kahkaha bir insana ancak bu kadar yakışır” derdim. 2 Ağustos 2009 tarihli son yazısının son satırları sanki veda yazısıydı: “Sevgili dostlar bir süre için tatile çıkacağım, sizlerden izin istiyorum. Yeniden buluşuncaya kadar hoşça kalın.”

50 YILILK EŞİ ANLATIYOR

Eşi Günöz Ceyhun’a ulaştık. Eşini anan bir yazı hazırladığımızı söylediğimizde duygulandı. Sesi titredi ve öncelikle onu unutmadığımız için Aydınlık’a teşekkür etti. İlk sorumuz “Nasıl insan ve eşti?”, şeklinde oldu: “Nasıl insan olduğunu sizler de bilirsiniz. Eşi olarak şunları söyleyebilirim: Her yerde, her şeyde doğruları savunan, gerçek bir devrimci, iyi bir eşti. Kitaplarıyla, hikâyeleriyle, romanlarıyla her zaman halktan yana olmuş, halkını savunan, halkının gerçeklerini ‘Ah Şu Kara Bıyıklı Türkler’ isimli kitabında olduğu gibi çekinmeden yazardı. Kimiz, neyiz, Türk yapısını, Türk’ün bütün özelliklerini ta Orta Asya’dan beri son derece incelikli araştırmış, yazmıştır. Benim için, ülkemiz için çok değerli bir insan ve aydındı. Ayrıca hatırladığınız için çok teşekkür ederim. Bu değerlerimiz unutulmaya yüz tuttu. Ailem için de onur verici. Demirtaş, ailemize verdiği katkıyla da onur kaynağı olmuştur.”

Günöz Hanım, evliliklerini ise şöyle anlattı: “İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nü ben kazandığımda o üçüncü sınıftaydı. 4. sınıfta evlendik. 50 yıllık evliliğimiz vardı. İki çocuğumuz oldu. Asya ve Ozan (2020’den beri Viyana Büyükelçisi. ED.). 1959 yılında evlendik. Evlilik sonrası okulum bir süre kesintiye uğradı. Babama söz verdiğim için ne yaptım ettim okulumu 1962 yılında bitirdim. Nişanı İstanbul’da, düğünü de Adana’da yaptık. Aileler memnun olsun diye. Düğünümüz sade oldu. Adana’da 2,5 yıl yaşadık. Sonra Demirtaş asker oldu. Malatya’ya gittik. Ben de Malatya Bayındırlık Müdürlüğünde çalışmaya başladım. Bir yıl sonra yazılarından dolayı Ağrı Doğubayazıt’a sürdüler. Orada askerliğini bitirdi. 1960 yılında çocuğumuz oldu. İstanbul’a döndüm. Askerlik sonrası ikimiz de mesleğimizi yaptık. Ben İstanbul ve Beşiktaş Belediyelerinde mimar olarak çalıştım. Kültür Bakanlığından emekli oldum. Daha çok restorasyon alanında çalıştım. Demirtaş ise yazı hayatını sürdürdü. Emekli olunca birlikte Sis Çanı Yayınevi’ni kurduk. Çünkü Demirtaş yayınevleriyle sorunlar yaşadı. Ben oranın sahibi olarak gözüktüm. Bayağı da çalıştık… Yayınevimiz iyi gitti. Kitaplar da büyük ilgi görüyordu…”

13 YIL SONRAKİ DUYGULAR

Turhan Özlü’ye arkadaşı Demirtaş Ceyhun’u 13 yıl sonra tekrar sorduk. Söze onun has özellikleriyle başladı: “Bir kere iyi partiliydi. Partili olmaktan mutluydu, partisine bağlıydı ve güveniyordu. Bunu da her yerde söylerdi. USMER’de de görev yapıyordu. Çalışkan ve disiplinli insandı. Her toplantıya aksatmadan katılırdı. Çok sağlıklı ve ölçülüydü. Ne talihsizlik ki zatürreden kaybettik. Neşeli, hayat dolu, arkadaş canlısı bir insandı. Özlemle anıyorum.”

Demirtaş Ceyhun

‘PARTİNİN SANATÇI GÜCÜNE BİLGECE GÜÇ KATTI’

Şair, yazar Hüseyin Haydar’ın da Demirtaş Ceyhun ile çok yakın dostluğu vardı. Onu sorduğumda “Demirtaş Ağabey” diye başladı ve şöyle anlattı:

“Demirtaş Ceyhun, benim için gerçek bir ağabey, güvenilir, güçlü bir mücadele arkadaşıydı. Yıllarca düşüncelerimizi, duygularımızı ve aldığımız kararları bölüştük. Özellikle Ergenekon tertibinin uzun yılları boyunca, ‘Yurtsever Aydınlar Serbest Bırakılsın’ eylem ve kampanyalarında her gün birlikte olduk. Partinin sanatçı gücüne bilgece güç kattı. Asla seçkincilik yapmadı. Ömrü halkı bilinçlendirme çabalarıyla geçti. Yaratıcı edebiyatı, güncel yazıları, sohbetleri ve programlarıyla her an devrimci bir aydın gibi yaşadı.

“Demirtaş Ağabey, Türk kültürünün mücadeleci geleneğini temsil ediyordu. Türk edebiyatına emperyalizmin müdahalelerini kabul etmiyordu. O nedenle Haçlı Emperyalizmi, Edebiyatımı Geri İstiyorum, Soğuk Savaş Yazıları gibi kitaplar yazdı. Orhan Pamuk’a verilen 2006 Nobel Edebiyat Ödülünün, emperyalist niyetlerle verildiğini söyledi. Usta romancımız Osman Şahin ve Demirtaş Ceyhun birlikte basın toplantısı düzenledik. İmzaya açtığımız bildiri metnini Demirtaş Ağabey kaleme aldı.

“Ulusal Kanal’da program yapmasını istedik. Severek kabul etti. ‘Demirtaş Ceyhun’la Edebiyat Söyleşileri’ onun için halkla sohbet anlamını taşıyordu. Etkili ve akıcı konuşuyordu. Konuşmayı, dertleşmeyi, görüşmeyi ve yıllar boyunca bedeller ödeyerek edindiği deneyimlerini aktarması için televizyon programı olanak sağlıyordu.

“Fakat bir sorun vardı, 30 dakikalık süre ona çerez gibi geliyor, sözlerini tamamlayamıyordu. Bir iki hafta sonra bir konuşmamızda bana, ‘Şair’ dedi, ‘Yahu program hemen bitiyor. Sözümü bitiremiyorum!’ Programı 5-10 dakika uzatmakla sorunun çözülemeyeceği belliydi. ‘Abi,’ dedim, ‘Yönetmen sana ‘bitiriyoruz’ dediğinde, sen de ‘sürem bitti, ama söyleyeceklerim bitmedi!’ diye programı kapat.’ Bu taktiği uyguladı ve sonuçtan çok mutlu oldu, içi rahatlamıştı.

“Demirtaş Ağabey, bu sohbet programlarında tarihsel olanla günceli buluşturuyor, izleyiciyi ekrana bağlıyordu. Fakat kendini insanlığa adamış bütün devrimci aydınlar gibi ‘Süresi bitti, ama sözü bitmedi!’ Biz de söz veriyoruz, onu kendi mücadelesi, yaratıcı fedai düşünceleriyle yaşatacağız.”

Sonraki Haber