Fatih itfaiyesi’nde 1 gün: Hakları yok yıpranma çok

Onlar alev avcısı kahramanlar. Canlarını hiçe sayıyorlar, gaz soluyorlar. Tek istekleri ise meslek olmak ve özlük haklarına kavuşmak

İstanbul İtfaiye Teşkilatı, köklü bir tarihe sahip. Üç asrı aşan koca bir çınar. Osmanlı İmparatorluğu döneminde tulumbacılarla teşkilatlanmanın ilk adımı atılmış ve günümüze dek sürekli gelişerek bugünkü halini alan İstanbul İtfaiyesi, itfai olaylarda meydana gelebilecek can ve mal kayıplarını azaltmak için "Daima hazırız" yaklaşımıyla faaliyetlerini sürdürüyor.

Biz de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Fatih İtfaiyesi'nde itfaiyecilerle bir gün geçirdik. Vardiya değişimlerini, 24 saatlik mesailerinin nasıl geçtiğini izledik, çalışma koşullarını inceledik, taleplerini dinledik.

Her biri yaptığı işin ne kadar kutsal olduğunu ve işlerine nasıl bağlı olduklarını dile getirdi. Öyle ki Ekip Amiri Tuncay Sivri "Bizim çocuklar yangın görünce dayanamıyor." diyerek özetledi bu tutkuyu.

Müdür Yardımcısı Evrim Engin ise şöyle ifade etti:

"307 yıllık bir teşkilat, nice Ahmetler geldi, nice Mehmetler geldi. Biz yine bu teşkilatın varlığını sürdürüyoruz. Biz afet bölgesine, ilk Manavgat’a sonra Marmaris’e gönderdik mesela. Belli bir süre sonra ekipleri değiştirmek istedik ama kabul etmediler. Ayaklarında sıcağa bağlı olarak yaralar oluştu. Kiminin eli yandı, kolu yandı ama değiştirilmeyi asla kabul etmediler. Yani "Biz bu işi bitireceğiz.", "Biz bu yangını söndüreceğiz." dediler. Burada tüyleriniz diken diken olur. Bir ara komandolar dağda teröristlere karşı telsiz kapatmışlardı mesela. Bizim aklımıza da o geldi. Bir kişi bile kabul etmedi. "Kaç gün kalırsak kalalım, biz bu işi halledip öyle döneceğiz." dediler. Çok şükür öyle de oldu."

Vardiya değişimi sırasında geleneksel İtfaiyeci Duası okunuyor.

24 SAATLİK VARDİYA

İstanbul İtfaiyesi, 3 vardiya ile çalışıyor. İtfaiyeciler, 24 saatlik vardiyalarını hep beraber geçiriyor. Vardiyası biten ekip, geleneksel İtfaiyeci Duası ile görevi diğer ekibe bırakıyor. Dua, teşkilatın işleyiş felsefesinden önemli unsurlar barındırıyor:

"Allah’ım tehlikeye düşmüş her canlının, özellikle küçük bir çocuk ya da yaşlı birinin imdadına yetişebilmem için bana güç ver. Yangınla mücadelede bilgi, teknik ve tecrübelerimi artır. Sevgimi, cesaretimi ve inancımı eksiltme. Pirimiz İbrahim Peygamberi yanmaktan koruduğun ilahi emrinin sırrına beni de dahil et! Kaderimde ölmek varsa çocuklarımı, eşimi yakınlarımı koru Allah’ım. Amin."

Herhangi bir alarm çaldığında saniyeler içinde toplanma alanına gelerek ortalama 6-7 dakika içinde olay yerine ulaşan itfaiyeciler, sıkı tedbirler ve tam teçhizatla yola çıkıyor. Isıya dayanıklı elbiseleri, kask, başlık, gözlük, kulaklık, yangıncı eldiveni, kurtarma eldiveni, çizme, kurtarma botu, tehlikeli kimyasallardan koruyucu elbise, temiz hava solunum cihazı, alüminize elbiseleri ıslandığında 50 kiloyu aşabiliyor.

Tüm bu ağır çalışma koşullarında çalışabilmek için hem fiziksel hem de psikolojik olarak pek çok eğitimden geçiyorlar. Her gün 16.00 ile 18.00 saatleri arasında spor yapıyorlar. Bunun yanı sıra olaylara müdahaleleri sırasında karşılaşabilecekleri ihtimallere karşı sürekli eğitim alıyorlar.

24 saatlik vardiyaları sırasında ise zamanlarını geçirebilmek adına bilardo, masa tenisi gibi oyun oynayıp sosyalleşebilecekleri mekanlar da Fatih İtfaiyesi'nde mevcut.

Tolga Bulut - Melike Güler - Eyüp Özkan

'83 MİLYON AİLEMİZ OLDU'

Fatih İtfaiyesi Grup Ekip Amiri Eyüp Özkan, Türkiye'nin birçok noktasına çıkan ve günlerce süren yangınlarda 15 günlük izninin 3'üncü gününde İstanbul'a dönerek görevinin başına geçti. Kutsal bir meslekleri olduğunu ve işine adeta aşık olduğunu her fırsatta dile getiren Eyüp Bey, büyük orman yangınlarında, sel felaketlerinde halkın desteğinin büyük moral olduğunu vurgulayarak "83 milyonluk bir ailemiz oldu." dedi.

Her sabah işe gelirken aileleriyle vedalaştıklarını ifade eden Özkan, "Buraya geldiğiniz zaman 24 saatte başınıza ne geleceği, neyle karşılacağımız hiç belli değil. Ama işimize gerçekten aşığız, ne parayla ne mal mülkle karşılığı olamaz bunun." dedi.

İBB İstanbul İtfaiyesi, yeni kadın itfaiye erleriyle gücüne güç katacak. İBB’nin yeni yönetim anlayışı, kadın gücünden mahrum bırakılmış itfaiyeye kadın elini değdirecek. Ülke genelinde peş peşe yaşanan felaketlerin tam ortasında gördüğümüz kahramanlara 37 kadın itfaiye eri daha eklenmiş olacak. Kadının her görevi yapabilecek kabiliyette olduğunu vurgulayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Kadın asker de var, pilot da var. İtfaiyeci olmaz diye bir şey yok.” dedi. İBB İstanbul İtfaiyesi’nin ilk kadın erleri; yaklaşık 5 aylık eğitimlerinin ardından 13 Eylül’de yapılacak törenle görev yerlerine dağılmanın heyecanını yaşıyor.

VATANDAŞA HİZMET İÇİN SÜREKLİ GELİŞİM

Özkan, müdahalelerini en iyi şekilde yapabilmek için sürekli hazırlık çalışmaları içinde olduklarını belirtti. Yangın veya herhangi bir afet sırasında meydana gelebilecek olaylara karşı teşkilatın sürekli kendinizi yetiştirdiğini, eğitimler aldığını vurguladı. Malzemeyle olay yerinde tanışmamak için eğitimler sırasında malzemeyle tanıştıkları bilgisini verdi. İşin karargah ve saha kısmında olduklarını vurgulayan Özkan şu ifadeleri kullandı:

"Bizim işimiz yangın söndürmek. Arkadaşlarla sürekli beraberiz, motivasyonumuz çok yüksek. İnsanların kaçtığı yere gözü kapalı giriyorsunuz hem de hiç tanımadığınız insanlar için. Bir kedi de olsa kendi canınızı riske atıyorsunuz. Biz işimizi çok seviyoruz, işimize aşığız, mesleğimize aşığız. İtfaiye okulundan sonra göreve başladık, ama kendimizi sürekli yenilemek ve geliştirmek zorundayız ki vatandaşa daha fazla yardımcı olalım. Bu konuda gerçekten teşkilat üyeleri gerekli özeni gösteriyor. İstanbul İtfaiyesi her yerde, yurt içi, yurt dışı, il dışında bir olay olduğu zaman İstanbul İtfaiyesi buradaysa bitmiştir güveni veriliyor."

'MESLEK OLMADIĞI İÇİN...'

Merkez İtfaiye Müdür Yardımcısı Hakan Karabulut'a itfaiyeciliğin hala bir meslek olarak tanımlanmadığını, bu konuda görüşlerinin ne olduğunu sorduk. Karabulut, söylemde hep "meslek" olarak ifade edilen işleri ile ilgili şunları kaydetti:

"Yıpranma hakkımız yok. Var ama şöyle var, yangına gittiğin süreyi baz alıyor. Kaç kere yangına gittin, ne yaptın onu topluyorsunuz ama o doldurmuyor bile içini. Mesela bir bölgede yangına gidiyorsunuz, öyle bir kimyasal maddeye maruz kalıyorsunuz ki bu 50 yaşından sonra vücudunuzda açığa çıkıyor. Altmış yaşında emekli oluyorsunuz, bir bakıyorsunuz altmış beş yaşında ölüp gitmişsiniz. Meslek olmadığı için meslek hastalığı olarak da geçmiyor."

ÖZEL İDARİ HİZMETLER TALEBİ

HAKAN KARABULUT

İtfaiyecilik işinin genel idari hizmetler olarak geçtiğini vurgulayan Karabulut, "Genel idari hizmetlerde biz öyle bir yetkiye donanımlıyız ki, olay yerine gittiğimizde kişilerin evine, özel alanlarına girebiliyoruz.

Halbuki genel idari hizmetlerde bu çok zor, yapamazsın. Eğer özel idari hizmetler sınıfında gözükürsek daha rahat olur çünkü olay yeri komuta sistemi, yeri geliyor herkesten çok bizde oluyor. Bir trafik kazasına gidiyoruz adamı içeriden çıkaracaksın, biz yapıyoruz bu işi yani, vatandaşın evi yanıyor kapıyı kırıp giriyorsun içeri. Özel izin almak gerekiyor, öyle bir hakkımız yok, polis izin alıyor." diye konuştu.

Karabulut, itfaiyeciliğin meslek tanımı olması talebinin yangınlar, depremler olduğunda biraz gündem olup eriyip gittiğine dikkat çekerek, "Eminim bu eninde sonunda olacak. Sizler bunu dile getireceksiniz, bizler bir şekilde söyleyeceğiz. Ben bunun er geç yapılacağını inanıyorum. Fakat ne kadar erken olursa İtfaiye Teşkilatı o kadar düzene girer ve topluma millete o kadar fazla faydası olur." dedi.

ÖZLÜK HAKLARI GELİŞTİRİLMELİ

EVRİM ENGİN

Müdür Yardımcısı Evrim Engin ile konuştuk.

Engin, son zamanlarda meydana gelen doğal afetlerde itfaiyenin ne kadar önemli olduğunu bütün insanların gördüğünü vurgulayarak "Özellikle Elazığ, Van depremlerinin ardından İzmir depremiyle bizim mesleğe olan ilgi hat sahfaya çıktı. İtfaiyenin nasıl canla başla çalıştığını orman yangınlarında da insanlar gördü. Birinci dereceden sorumlu olan Orman Bakanlığı olsa da, itfaiyenin etkin olarak ne kadar öne çıktığını herkes gördü. Dolayısıyla insanların da böyle bir teveccühü varken, biz meslek olma talebimizi her yerde dile getiriyoruz." dedi. Engin, itfiyecilerin daha çok yerel yönetimlere bağlı olarak özlük haklarının geliştirilmesi, meslek standartlarının sayılması, meslek kabul edilmesi yönünde talepleri olduğunu belirterek şunları kaydetti:

"Genel idareci meselelerden ziyade itfaiyecinin mesleği tanımlandıktan sonra teknik hizmetler sınıfına geçmeyle ilgili talebimiz olursa bu arkadaşların özlük hakları daha fazla iyileştirilebilir.

Biz insanların kaçarak uzaklaştığı yere koşarak giriyoruz. Yeri geliyor, şehitler veriyoruz, can veriyoruz. Yaptığımız mesleğin tehlikeli olduğunun farkındayız, gerekli tedbirleri alıyoruz ama bazen ne kadar tedbir alırsanız alın işin fıtratından dolayı istemediğiniz şeyler gelişebiliyor."

KADRO GÜÇLENDİRİLMELİ

İstanbul İtfaiyesi'nin ortalama çalışan sayısı 1250-1300 personel civarında. Bu sayının beklenen büyük İstanbul depremi ve olası afetler düşünüldüğünde, artırılması gerektiğinin altı çizildi.

Kadro artırılmasıyla ilgili taleplerin bildirildiği, bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ‘elinden gelen imkanlar’ doğrultusunda destek vermeye çalıştığı ifade edildi.

İstanbul İtfaiyesi'ne 2011 ile 2018 yılları arasında personel alınmadığı, bu durumun da bir yıl içerisinde emekli olanlar, başka kurumlara gitmek isteyenler, nakil olanlarla personel sayısında ciddi azalmalar yarattığı bildirildi.

Engin'in verdiği bilgilere göre İstanbul İtfaiyesi'ne mevcut sayının korunması için her yıl düzenli olarak 250-300 kişi alınması gerekiyor. Son bir buçuk yıl içinde 750 kişilik bir alım yapıldığı öğrenildi.

‘KENDİ EVİMİ SÖNDÜREMEDİM'

TUNCAY SİVRİ

Tuncay Sivri, babadan dededen itfaiyeci. 27 yıllık tevrübesiyle Antalya, Muğla, Marmaris yangınlarında ekip amiri olarak görev almış. "Önce can, sonra mal" diyerek yaklaşık 15-20 köyün müdafasını sağlamış. Bize "Hayata 5 kere gelsem 5'inde de itfaiyeci olurum." dedi. Tuncay Bey'e bunca yıllık tecrübesinde unutamadığı bir anısı var mı diye sorduk. 2004 yılında başına geleni şöyle anlattı:

"'Başlangıç' diye yangın çıktı. Ben de o zaman onbaşıyım, başlangıç amiriyim. Göreve gittim. Baca yangını, bacayı söndürüyorum. Telsiz de elimde. Bir tane anons geldi. Kartaltepe Mahallesi dedi, mahalle benim mahallem; sokak ismi söylendi, benim sokak; 'İnşallah daire 6 demez.' dedim; 'Daire 6.' dedi. Benim ev. Bizim diğer takım araçları, 4-5 araç benim eve yangına gitti. Ben telsizden kendi evimin yandığını dinliyorum ama gidemiyorum. Çünkü başka bir yere yardım etmek zorundayım. En son işim bitince gittim eve. Bir yandan şoför bir yandan ben, ikimiz de gaza basıyoruz. Bir an önce gidelim diye. Ben gittiğimde her şey bitmişti. Baktım, çocuklarım, eşim hepsi dışarıda. 'Sizde bir şey var mı?' dedim, iyiler. Sonra eve bir gittim, ev pert olmuş. 27 sene yangın söndürdüm, kendi evimi söndüremedim. Onu da arkadaşlarım söndürdü. Allah'a şükür kazasız belasız atlattık. Üzerinden 17 sene geçti, hayat devam ediyor. Yangını oğlum çıkarmış, o zaman 4 yaşındaydı. Herhalde babasını özledi. 'Yakarsam eve gelir.' dedi herhalde. 15 yaşına kadar söylemedim bildiğimi."

ELİF BEBEĞİN SEVİNÇ GÖZYAŞI

İtfaiyeye girdiğimiz andan itibaren en çok dikkatimizi çeken şey herkesin mesleğine olan tutkusu oldu. Merkez İtfaiye Müdür Yardımcısı Hakan Karabulut'a gözlemlerimizi ve bu gücü nereden aldıklarını sorduk. Karabulut, İzmir depreminde Elif bebeği kurtarma operasyonunu yönetmiş, yine Marmaris yangınında tatile doğru yola çıkacakken yangının içine girmiş. Karabulut da mesleğine tutkuyla bağlı. Sorumuzu şöyle yanıtladı:

"Biz gücümüzü nerden alıyoruz onu söyleyeyim size. İnsanların gözündeki şükran duygusunu gördükçe işime bağlandım. Bizdeki bu meslek aşkı. Kendini feda etmenin enerjisini tamamen dokunduğumuz hayatlardan alıyoruz. Hayvan, insan, bitki... Ne olursa olsun yaşam umudu oluyorsunuz. Yaşam umudu olduğunuz kişinin bakışı, teşekkürü, şükranı bizim için büyük bir ödül.

"Bunu ben en yakın İzmir depreminde gördüm. Elif bebeği kurtarma operasyonunu yönetiyordum. Artık umudumuzun kesildiği bir dönem oldu. Babası ile çalışıyorduk, bizi yönlendiriyordu ve ben uzaklaştırmaya çalışıyordum babasını. O kötü görüntüyü görmesin diye. O kadar umudumuz kalmadı. Daha sonrasında Elif bebeği çıkardığımızda, biz ağlamaya başladık. Sevinç gözyaşıydı, ben sevinç gözyaşını bu mesleğin içinde gördüm. Bu meslek size böyle bir duygu yaşatıyor. Nerden geliyor bu güç diye soruyorsunuz ya bu güç bizim kurtardığımız hayatlardan geliyor."

Sonraki Haber