Ferahfeza makamında bir roman! Halit Payza’nın alışılmışın dışındaki romanı

Halit Payza, bu kitabıyla alışılmış tarihsel romanın dışına çıkar. Ferahfeza hem aşk hem sanat romanı. Hikâye, iki ana eksen üzerinde ilerler. Roman bugünü anlatan bölümle başlar ancak hemen ardından bir öncesine döner...

Ferahfeza’daki mekânları da Leonorda Da Vinci, Ernest Hemingwey, Agatha Christie, Tolstoy, Flaubert, Victor Hügo, Yannis Ritsos, Attila İlhan, Picasso, Dali, Kahlo, Simone de Beauvoir, Jean Paul Sartre. Shakespeare, Balzac, Miller, Oscar Wilde, Ataol Behramoğlu gibi daha birçok yazar, şair, ressam üzerinden aktarıyor. Ferehfeza bu bakımından çoklu okumaya yapılabilecek bir roman.

Aşk ekseninde gelişse de roman, aynı yoğunlukta sanat tarihi, sanat nesneleri ve mekânlar da bir o kadar öne çıkıyor. Denilebilir ki bu nesneler ve mekânlar roman kahramanlarının kimliklerini belirlemede başat ögeler olarak varlar. Bunları çıkarırsak geriye sadece aşk kalıyor. Yazar, Aşkın felsefesini de yazarlar ve şairler aracılığıyla vurguluyor. Romanda, Alaz’ın misafir öğretim üyesi olarak bulunduğu Paris’teki üniversitede verdiği dersler ve yaptığı konuşmalar, sanat tarihi içerikli aydınlanmacı söylemler içeriyor.

Hemen kitabınızın adından başlayalım, Ferahfeza. Klasik Türk Sanat Müziğinin bir makamı… Ferahfeza hem makam hem Alaz’ın yazdığı roman, hem de sizin kitabınızın adı.

Acem makamına, acemaşiran perdesindeki çargâh dizisini ve yegâh perdesindeki buselik dizisi eklendiğinde oluşan bir makam Ferahfeza. Vardakosta Ahmet Ağa tarafından terkip edilmiş. Ferahfeza makamının içinde yer alan acem-aşiran makamı dizisinde yapılan nevâda bûselik geçkisi, Batı musikisindeki majör-minör ilişkisi çerçevesinde fa majörün ilgili minörü olan re minöre yapılan geçki gibi…

HEM AŞK HEM SANAT

  • Attila İlhan’ın da üzerine şiir yazdığı bir makam değil mi?

Evet. “Sen de bir gün elbet ferâhfezâ’yı seveceksin” der. “aynalarda kalsa da vazgeçilmez güzelliğin / sen de bir gün elbet ferâhfezâ’yı seveceksin / içinde yorgunluk bulutları belki biraz da kin / pişmanlıkların dumanıyla kararmış olsa da için / sen de bir gün elbet ferâhfezâ’yı seveceksin” Tanpınar’ın Batı-Doğu, Yabancı-Yerli karşıtlığını birleştirmek istediğini, Hamamizade Dede Efendi musikide yapar. Eskinin makamlarını yeninin makamlarıyla, yeni terkiplerin ortaya çıkmasını sağlar.

Ferahfeza hem benim romanımın adıdır hem roman kahramanım olan Alaz’ın yazdığı romanın adıdır, hem de Alaz’la, Nilay’ın romanını yazan yazarın kitabına verdiği isimdir. Ferahfeza hem aşk romanıdır hem sanat. Ferahfeza iki ana eksen üzerinde ilerler. Roman bugünü anlatan bölümle başlar ancak hemen ardından bir öncesine döner; roman boyunca devam eder. Kitap iki büyük kentte geçer. Bugünü anlatan bölümlerde mekân İstanbul’dur. Bir yıl öncesinden bugüne uzanan bölümlerde mekân Paris’tir.

“Romanda adı geçen olayların gerçeklikle ilgisi yoktur” diyorsunuz ki gerçekten de Ferahfeza kurgusal bir roman. Hemen ardından benim ikinci okuma ve algılama olarak değerlendirdiğim saptamanız geliyor. Orada da “Gerçek mekânlar gerçeklik duygusu verilmesi için yer almıştır” diyorsunuz. Bu açıklamayı yapmaya neden gerek duydunuz?

Çok yerinde bir saptama. Ferahfeza’da alışılmış tarihsel roman’ın dışına çıktım. Ferahfeza önceki romanlarım gibi tarihsel bir roman değil. Günümüzde geçen ve sizin de belirttiğiniz gibi hem aşk romanı hem de içeriğindeki diğer anlattıklarıyla onu aşan, sanat tarihini de roman potası içinde romanlaştıran bir roman. İsteseydim bu bölümleri roman olarak değil birer deneme/inceleme gibi de yazabilirdim ve kurgu dışı olurdu. Bu romanı yazarken aklımda iki ana öge vardı.

Roman’da gördüğünüz gibi Nilay, düşsel Ferahfeza yazarına ‘erkekler yazar kadınlar okur’ diyor. Bu saptama çok gerçekçidir, yapılan araştırmalara göre ülkede en çok ve en iyi roman okurları kadınlar. Sosyal nitelikli bir deney yapmak gereksinimini duydum, tarihsel nitelikli romanlarım ancak tarihe ilgi duyan okurları ilgilendiriyor, sayılarının çok olduğunu sanmıyorum. Kitabın kapağında aşk yazan kitapların peynir ekmek gibi satıldığını biliyoruz. Her ne kadar kitabımın adında aşk geçmiyorsa da kapak tasarımından, arka kapak yazısına kadar bu bir aşk romanı…

BİR KÂŞİF GİBİ

  • Romanı kısaca özetlemenizi istesem…

İzninizle buraya arka kapak yazısını almak isterim: “Aşk bir devrimse, aşkın olmadığı tensellik de karşıdevrimdir’ diye devam ettim. Sözcükler yayından çıkmış hedefine ilerleyen ok gibiydiler. / Nilay’ın gülümseyen yüzü karşımdaydı, bu sözleri ona söylüyor gibiydim. Marguerite’in yüzü Nilay’ın gülümseyen yüzünün ardında kalıyordu. Başka bir yüz gelmiyordu gözlerimin önüne. Nilay’a duyduğum, bir ses sanatçısına duyulan hayranlık mıydı? Oysa Marguerite’in yüzünü avuçlarımın arasına almış, dolgun dudaklarının tadını almıştım. Marguerite’i teniyle de tanımış, bir kâşif gibi bütün bölgelerini keşfetmiştim. / Aşk neredeydi? Marguerite’e âşık değildim. Marguerite duyduğum tensel zevk, yağmur gibi miydi, ıslanmıştım ve sonra kurumuştum. Marguerite’i incittim, aşka ilişkin her sözüm inandırıcılığını yitirdi. Söylediklerime ben de inanmıyorum.”

Dağıtımı ve tanıtımı yapılmayan kitaplar yazıyorum ne yazık, sadece kişisel facebook sayfamda paylaştığım görsellerle yetiniyorum. Bütün butik yayınevlerinin sorunsallarından biridir bu. Yayımladıkları kitapların tanımları ve dağıtımları yapılmaz, buna verecekleri ekonomik güce sahip değillerdir. Ferahfeza da bu orman kanunun kurbanlarından bir kitap olarak ölü doğan kitaplarımdan biri olacak. En azından paylaşımlarıma kitabı bile okumadan gelen değerlendirmelerin bu sosyolojik olguya verilen tepki ve ilgiyi kavramak için bir araştırma yöntemi olacak.

  • Roman bir kurgu romanı mıdır?

Evet bu bir kurgu roman ancak romanda anlatılan sanat tarihi çalışmaları, tarihsel mekânlar, betimlerde adını vermediğim Paris’in en eski üniversitesi, Louvre Müzesi, Montmarte Tepesi, Sacre-Coeur Bazilikası, Montparnasse Mezarlığı, Waterloo Muharebe Alanı, Giyotinle idamların yapıldığı ve işçilerin emeklerini satmak için toplandıkları Greve Alanı, Pera Palas, Üsküdar’daki Cemile Sultan Korusu gibi mekânlar var. Hepsinin ismini veriyorum, badece bir mekânın ismini yazmadım. Önceleri vardı sonra sildim. Biliyorsunuz romanda kapıcılar anlatılıyorsa kapıcılar, doktorlar anlatılıyorsa, tabipler itiraz ediyorlar. Oysa bir roman sadece bir koman, kurgu sadece kurgudur. Bu tip itirazları önlemek adına o tek mekânın adından vazgeçtim. Bu nedenle kurgusal öyküyü, gerçek mekânlara taşıdım.

Ferehfeza bu bakımından çoklu okumaya yapılabilecek bir roman. Hatta benim sizinle yaptığım söyleşiler, sizin sanat kurumlarına imza günlerindeki söyleşileriniz de romana ayrı bir derinlik katıyor. Okurken Alaz’ı mı yoksa sizi mi okuyorum gibi bir duyguya da kapıldım. Gustave Flaubert ilk romanı “Madam Bovary”yi 1856’da yayımladığında Time dergisi tarafından 2007’de Tüm Zamanların En İyi On Kitabı listesinde yer alır. Dönemin önemli devrim niteliğindeki bir kitaptır. Flaubert Madame Bovary’yi yazdığı, ahlak dışılığı, sapkınlığı savunduğu suçlaması ile hakkında açılan bir davada, Madame Bovary adındaki namus cellâtlığı yapan bu kadının kim olduğunu açıklamasını istediğinde, yapıtının ardında durarak ‘Madame Bovary benim!’dediğini biliriz. Ben o kadar ileri gitmeyeyim, haddimi aşmayayım. Yazarların ilk romanları otobiyografiktir derler, benim hiçbir zaman olmadı, ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim Ferahfeza’nın düşsel kahramanı Alaz benden çok şey taşıyor, Alaz galiba biraz da benim.

Sonraki Haber