FETÖ’nün panzehiri Cumhuriyet

Gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun yeni kitabı ‘Metastaz’ devletin kılcal damarlarına yıllarca sızan FETÖ’den boşalan alanlara yerleşmeye çalışan tarikatların savaşlarını ve bununla mücadele eden güçlerin yaşadıklarını, belgeli, çarpıcı olaylarla anlatıyor.

“Tahliye ettiği FETÖ şüphelisi işadamlarını tutuklatan savcıya ‘FETÖ’cü’ diyen hakimi, FETÖ soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının ‘rüşvet alan bir FETÖ’cü’ olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hakim, FETÖ’den tutuklandı.”

Yukarıdaki karmaşık cümle bir bilmece değil. Gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun 4 Şubat’ta Kırmızı Kedi’den çıkan ‘Metastaz’ kitabından bir kesit. Devletin kılcal damarlarına yıllarca sızan FETÖ’ye karşı verilen mücadelede bazen işler çığırından çıkabiliyor. Kitapta, işte yukarıdaki cümleye benzer soruşturma ve dava aşamaları, FETÖ’den boşalan alanlara yerleşmeye çalışan tarikatların savaşları ve bununla mücadele eden güçlerin yaşadıkları, her biri belgeli, çarpıcı olaylarla anlatılıyor. Tabi bir de FETÖ’yle mücadeleden rant çıkarmaya çalışan odaklar…

Yazarlar, ‘Karamsar bir tablo yaratmayı amaçlamadık’ diyor. Aksine FETÖ’nün yaptıklarına birebir şahit olduklarından geleceğe yönelik bir ‘erken uyarıda’ bulunmak istediklerini söylüyorlar. Kitapta FETÖ’nün panzehirinin başka tarikat ya da cemaatler olamayacağı, aksine FETÖ kanserinin de hedef aldığı cumhuriyet değerlerinin ‘kemoterapi’ olduğu vurgulanıyor.

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu ile bir araya geldik, kitabı ve araştırmalarını onlardan dinledik…

-Metastaz tıbbi bir terim. Neden bu kelimeyi tercih ettiniz?

Barış Terkoğlu: FETÖ için çok kullanılan bir tabir var; kanser hücresi. FETÖ tıpkı kanser hücresi gibi devlet denilen bünyenin organlarına tutunan ve onun içinde o organlar aleyhine kendisi için çalışan bir yapı. Türkiye ne mutlu ki geç de olsa bu kanser hücreleriyle mücadele etmeye karar verdi. Ancak biz, bununla mücadelede bazı hatalar olduğunu gördük. FETÖ’nün devleti ele geçirme stratejisi başlıbaşına cumhuriyetin kazanımı olan laikliğe bir saldırıydı. Laikliğin kazanımını savunmak yerine başka dini örgütlenmeler sanki FETÖ’nün, panzehiriymiş gibi savunuldu. Kökü temizlenmemiş bir tür kanser hücresinin başka organlara sıçramasına metastaz diyoruz. Bizzat FETÖ’yle mücadele denen süreçte ortaya çıkan yeni örgütlenmelerin esasında FETÖ denilen kanserin başka bir sureti olduğunu gördüğümüz için metastaz dedik.

-FETÖ tehdidi sürüyor mu?

Barış Pehlivan: Bir kere şu tespiti yapalım. FETÖ ile özellikle 15 Temmuz’dan sonra ciddi bir mücadele çabası var. Bundan şüphe yok. Ancak bu mücadeleyi yaparken öyle hatalar, bilinçli gözden kaçırmalar oluyor ki mücadelenin kendisine derin yaralar vuruyor. Bugün FETÖ bitti mi? Bence bitmedi. Kimi zaman sessiz bir şekilde devletin kılcal damarlarında bulunuyor. Kimi zaman başka tarikatların içinde sanki başka tarikattanmış gibi tekrar uyanacağı günü bekliyor. Bu tespitimiz Emniyet’in mahrem raporunda da var. Renklendirme diyorlar buna. Bitmedi, sorunlar var. Ama bir avuç vatanseverin mücadelesiyle FETÖ darbeler yiyor.

KENDİNİ ‘HAKYOLCUYUM’ DİYEREK SAVUNAN SAVCI

-FETÖ’nün yerine gelen tarikatlar hangileri? Nerelerde örgütlüler?

B.T.: Bu kitabı yazdığımız süreçte ben bir savcı ile görüştüm. Telefonunda ByLock çıkan insanların serbest bırakılmasını sağladığına dair somut örnekler vardı. ‘Hakkınızda ithamlar var’ dediğimde, kendisini ‘Ben Hakyolcuyum’ diye savundu. Bugün bir anlayışa göre başka bir tarikat ismi vermek FETÖ’cü olmadığınızın ispatı sayılıyor. Çok büyük bir yanılsama.

Aynı zamanda bu tarikatların kendileri de yönetenler eliyle birer FETÖ adayı olarak ortaya çıkmaya başladılar. Eğer bir yapılanma kalkıp devleti ele geçirmeye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyorsa adı FETÖ veya başka bir şey olsun çok önemli değil. Örneğin Menzilcilik… Çok popüler. Sağlık Bakanlığı’nda artık gizlenemeyecek halde olduğunu görüyorsunuz. Yargıda, özellikle tepelerde İskenderpaşa Cemaati’nin devletin resmi cemaatiymiş gibi davrandığını örneklerle görüyoruz. FETÖ sonrasında hedef alınan birkaç tanesi hariç neredeyse bütün tarikatlar devletin çeşitli alanlarında kendi özerk bölgelerini ilan etmiş durumdalar.

‘DİĞER TARİKATLARI PANZEHİR GÖRÜYORLAR’

B.P.: Ve bunun için de, sözde karşı oldukları FETÖ yöntemlerini kullanıyorlar. Onların örgütlenme biçimlerine hevesleniyorlar. Devlet içinde kadrolaşma, medya yapılanması, STK yapılanması, işadamı yapılanması gibi… FETÖ’den dili yanan AKP bunu panzehir olarak görüyor. Biz de şunu görüyoruz; zamanında FETÖ de böyle yavaş yavaş sinsice yerleşmişti. Kitabı yeni 15 Temmuzlar olmaması için bir uyarı olarak görmek gerekiyor.

-Neler var kitapta? Okuyanlar nelerle karşılaşacak?

B.P.: Menzil cemaatine bağlı polislerin ilk kez yayımlanacak fotoğraflarını görecekler. AKP’li bir bakanın bir tarikat şeyhinden çok önemli bir olayda nasıl ricacı olduğunu görecekler. Hüsn-ü Şehadet diye hukukta hiç olmaması gereken bir kavramın nasıl soruşturmaya uğrayan insanların kefaleti yerine geçtiğini görecekler. FETÖ Borsası’nda dönen rantı görecekler. Bizim çok içimiz yanarak yazdığımız bir kitap oldu.

B.T.: 15 Temmuz’da bu halkın önemli bir bölümü tankları durdurup can vererek, gazi olarak FETÖ darbesini durdurdu. Bu zihniyetten çok uzakta olan bazı zenginlerin FETÖ ile mücadele adına FETÖ’ün elde ettiği servetleri nasıl kendisine doğru yonttuğunun örnekleri var kitapta.

-Tarikatlar devlete yerleştiriliyor diyorsunuz. Ama operasyona uğrayanlar da var. Furkancılar, Oktarcılar…

B.P: Bunlara baktığımızda hem Cumhur İttifakı’na hem AKP’ye alttan alta kendi çaplarında muhalefet etmeye çalıştıklarını görüyoruz. AKP kendisiyle aynı menzilde yürümeyen cemaatleri gerçekten diskalifiye ediyor. Bu o cemaatleri muhalif yapar mı? Yapmaz.

-Sağlık Bakanlığı’nda Menzilci yapılanma biliniyordu. Ama son bakan İskenderpaşa'ya yakın. Menzil'le iktidarın arası mı açıldı?

B.P.: AKP’yi, yöneticilerini düşündüğümüzde onlar Menzilci değil. Onlar Hakyol, İskenderpaşa’ya daha yakın isimler. Devletin ana tarikatı İskenderpaşa aslında. Menzil’in Sağlık Bakanlığı’ndaki örgütlenmesi öyle bir raddeye gelmişti ki biraz tırpalamak için İskenderpaşa’dan bakan getirildi.

‘TARİKATLAR OSMANLI’DAN BERİ REKABET HALİNDE’

-Cemaatler arası ilişki nasıl? Kâr ortaklığı mı çıkar kavgası mı?

B.T.: Bunlar din örtüsü altında, maddi örgütlenmeler. Büyük bir ekonomi var. Hepsinin işadamları örgütlenmesi var. Hepsinin vakıfları, dernekleri var. Bir sosyal örgütlenme şekli var. Biz dışarıdan baktığımızda bütün cemaatleri aynı çuval içinde değerlendirebiliyoruz. Ama tarikat denen oluşumlar içinde gerilim var, yeni değil. Osmanlı’dan beri rekabet eden oluşumlar bunlar.

‘DOST GÖRÜNENLERE ALDANMAMAK LAZIM’

-15 Temmuz öncesiyle sonrasında nasıl bir fark görüyorsunuz?

B.P.: Beni en mutlu eden fark şu, Türk halkı FETÖ’nün ne olduğunu anlamış durumda. Sinyalleri de görüyor. FETÖ’ye benzeme ihtimali olan örgütlenmeleri gördüğünde anında sesini yükselterek alarm veriyor. Bu anlamda bağışıklığı kuvvetli. Devlet içinde de bu bağışıklığın izlerini görmüyor değiliz. Karamsar bir tablo çizmiyoruz. Söylemek istediğimiz şu; bu tip örgütlenmeler o kadar sinsidir ki farkında bile olmazsınız. Dost görüp aldanmamak lazım.

TANIK: EMNİYET MÜDÜRÜ

-Bir avuç vatansever dediniz. Kimleri kastediyorsunuz? Neredeler?

B.P.: Kitapta FETÖ Borsası’na dair birkaç dosya var. Ama FETÖ Borsası bu kitaptakilerden ibaret değil. En nihayetinde dava haline gelmiş olması sevindiricidir. Yine de o iddianameleri incelediğimizde aralara bazı ellerin girdiğini görüyoruz. Kitaptan bir örnek… Bir ilimizde FETÖ Borsası operasyonu var. Şüpheli kişi FETÖ’den içeri giren insanları tahliye ettirmeye çalışıyor. Buna operasyon yapılıyor. Adam tutuklanıyor. Ama FETÖ Borsası içinde devlette görevli kişiler de olmalı. Nihayetinde insanlar mahkeme kararıyla tahliye olabilir, savcılık kararıyla soruşturmadan çıkartılabilir. İşin maşası tutuklanıyor, perde arkasındaki yargı görevlileri ya da emniyet personeli ayıklanıyor. Bu tehlikeli.

B.T.: Bir işadamı var. Bu işadamı FETÖ’nün bütün günahlarına bulaştığı halde bugün dışarıda. Hatta serveti iade edilmiş durumda. Bu işadamının suça bulaşmış olduğunu anlatabilmek için bizzat bugün Emniyet Genel Müdürü olan Celal Uzunkaya, -Biz bu kitabı çok kötümser olmak için yazmadık. İyimserlik üretmek için bunu söylüyorum- mahkemeye gidiyor, tanık oluyor, işadamının aslında hangi suçlara bulaştığını anlatıyor. Emniyet Genel Müdürü de dahil olmak üzere, bazı hataların yapıldığını düşünüyor ve mücadele ediyor. Eğer o mücadele edenler olmasaydı bu kitap da olmazdı. Bugün devletin içinde geçmişte oluşmuş bir birikim var. O insanların önünün açılması gerekiyor.

‘KISTAS İLE GÖRE DEĞİŞİYOR’

-Mesela TUSKON toplantısına katılanlardan biri yargılanıyor, diğeri dışarda. FETÖ Borsası’nda kıstas nedir? Para mı? Tanıdık mı?

B.P.: Kıstas çok fazla. İle göre değişiyor. O şehrin başsavcısına, emniyet müdürüne, milletvekiline göre değişebiliyor. İçeri giren kişinin, ne kadar parası olduğuna ve ne kadar tanındığına göre değişiyor. Çok parası olup içerde olan ama daha az parası olup dışarıda olan FETÖ’cüler var.

B.T.: Konu sermayeye dokunmaya geldiğinde çok çeşitli ortaklıklar devreye girmiş. Cumhurbaşkanı’nın çocuğunun ortakları bile Cumhurbaşkanı’nın tehdit edildiği toplantıya katılmışlar. Kimisi susmuş, kimisi alkışlamış. Gerçekten verdiğiniz mücadelede gerekirse en yakınınızdaki kişiyi kırmayı, hukuku da ayrımsız şekilde uygulamayı göze alıyor musunuz? Görülüyor ki bazı kişiler alamıyor. Bu çarpıklıklar oradan çıkıyor. İlk basamak yanlışsa gerisi yanlış gider. FETÖ ile mücadele için 17 Aralık’ı milat alırsanız hata edersiniz. 17 Aralık AKP hükümetine karşı bir hamleydi. Ama devlete karşı, bütün yurttaşlara karşı işlenmiş suçlar var. Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Oda Tv, işlenen cinayetler… Kalkıp bir siyasi iktidarın ilişkilerini milat koyarsanız gerisi hatalı gelir.

‘NESİLLERİ BİLİNÇLENDİRMELİYİZ’

-Metastaz kanser terimiydi. Peki bu FETÖ hastalığının kemoterapisi nedir?

B.P: Hukuktan, adaletten zerre sapmamak gerekiyor. Kişinin konumuna, durumuna bakmadan adaleti sağlarsak mevzi kazanırız. İkincisi eğitim. Ben FETÖ ile mücadelenin sadece polis operasyonlarıyla başarılamayacağını düşünüyorum. Yeni FETÖ’ler oluşmaması için, nesilleri bu tehlikeli örgütlenmelere karşı bilinçlendirmeliyiz. Sadece gençlerin değil, devleti yönetenlerin de eğitiminden bahsediyorum.

B.T: Ve tabi laiklik. FETÖ meselesi şunu gösterdi, laiklik kimilerinin söylediği gibi sadece bir yaşam tarzı garantisi değil. Laiklik herşeyden önce dindar yurttaşlarımızın inançlarının sömürülmemesi, bazı karanlık ellerin operasyonlarının konusu haline getirilmemesi için gerekli.

Ekleyeceğiniz bir şey var mıdır?

B.P.: Metastaz öncelikle bir gazetecilik kitabı. Bir süredir düşünüyorum… Biz geçmişi bildiğimiz için geleceği gördük. O kötülüğü birebir bedel ödeyerek, Silivri zindanlarında yaşayan iki gazeteciyiz. Gelecekte yeni zulümler, yeni kumpaslar, yeni FETÖ’ler olmasın diye bu kitabı yazdık.

-Sızıntı, Mahrem şimdi Metastaz. Ortak kitaplarınız ve çalışmalarınız var. Barışlar diye biliniyorsunuz.

B.P.: Belki bir gün ayrı albüm çıkarırız. (gülüyor)

-Ekip çalışması verimli oluyor mu? Nasıl işbölümü yapıyorsunuz?

B.T.: Biz ilk kitabımızı cezaevinde birbirimizi görmeden yazdık. Günümüzün çoğunu birlikte geçiriyoruz. OdaTV’yi birlikte çıkarıyoruz. Birlikte çalışarak sadece ortak bir akıl değil söylem de oluşturduk. Bunu kitaba yansıtıyoruz.

B.P.: Birlikte hapis yatıyoruz, kavga veriyoruz, kitap yazıyoruz, dostuz. Hayatı bu kadar ortak yaşamanın artıları da oluyor. Böyle bir kitabı daha kolay yazmamızı sağlıyor. Bölümleri paylaşırken ‘Terkoğlu iyi yazar diyorum’, o da ‘Bu bölümü Pehlivan iyi yazar’ diyor. İki gazeteci olarak birbirimizi besliyoruz.

-Araştırmacı gazetecilik bugün geri planda kaldı. Yeni medya çağında araştırmacı gazeteciliğin konumu ne olacak?

B.T.: Benim bulunduğum kuşakta çekyat vardı. Arkasında bir ahşap raf olurdu, mutlaka orada bizim gibi orta sınıf ailelerin biriktirdiği ansiklopediler bulunurdu. Benim çocukluğumda bilgilenme yöntemi böyleydi. Şimdi benim teyzelerimin, amcalarımın bilgilenme yöntemi Facebook oluverdi. Bu kalıcı değil. Bugün dünyada da Türkiye’de de bir kriz var. Araştırmacı gazetecilik size dünden yarını, nereden gelip nereye gittiğini gösterir. İnsan aklı varolduğu sürece bu tür bir bilgilenmeden vazgeçmeyecek. Hatta zaman içinde daha da parlayacak.

‘TEHDİTLERİ SAVCILIĞA BİLDİRDİK’

-Tehdit alıyorsunuz. Nereden, hangi boyutta bu tehditler?

B.P.: Önce Odatv’deki yayıncılığımızla Hizbullah tehdidi aldık. Ardından arkasına Hizbullah’ı alan Siirt Müftüsü tarafından Charlie Hebdo benzetmesi yapılarak tehdit edildik. Sonra bu kitabı yazdık. Anında kendilerini bir tarikatın müridi olarak tanımlayan insanlar bizi öldürmekle tehdit etti. Savcılığa başvurduk. Umarız devletin savcısı, emniyeti, yargı mensupları ya da ilgili yöneticiler bu tehditlere gözlerini yummaz.

Sonraki Haber