Fidan: Önceliğimiz iki devletli çözüm

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Filistin'de iki devletli çözüme kimsenin hayır demediğini belirtti. Fidan, “Başta İslam - Arap ülkeleri ve diğer ülkelerle bir araya gelip alınabilecek çok ciddi diplomatik tavırlar var. Bu tavırları aşamalandırabiliriz.” dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, gazetelerin Ankara temsilcileri ile yaptığı toplantıda İsrail’de yaşanan gelişmeler, Gazze’deki durum, bölgedeki gerginlik ve Türkiye’nin tutumu hakkında bilgiler verdi. Fidan’ın açıklamaları şöyle:

İran, bu (Filistin) meselede hem askeri boyutu itibariyle hem siyasi boyutu itibariyle önemli bir başlık. İran’ın durduğu yeri iyi analiz etmek gerekiyor. İran’ın özellikle kendine bağlı müzahir milis gruplar üzerinden oluşturduğu direniş hattı, söylemi ve bunu pratiğe dönüştürme şekli, bölge politikalarında kendi tabanı nezdinde meşruiyet kazanırken, İsrail için ise büyük bir tehdit oluşturuyor. Son yıllarda İran’ın İsrail’den intikam alma çabası ile Hamas’ın özgürlük çatışmasının kesiştiği bir alan var. Karşılıklı olarak birbirlerinden istifade ettikleri görülüyor. Burada şu an itibariyle bizim önceliğimiz yaşanan çatışmanın coğrafi yayılmasının önlenmesidir.

LÜBNAN CEPHESİ

İsrail’in kuzeyinde, Lübnan’ın güneyinde sınırda zaman zaman ciddi şeyler oluyor, çatışmalar var. Özellikle topçu atışları, karşılıklı, şu anda vuku buluyor. Belli kayıpların olduğu da rapor edilmekte. Ama hali hazırda bir çatışmaya dönmüş durumda değil. Ama İsrail ve Hizbullah’ın karşılıklı yığınak yaptığını görüyoruz. Lübnan hükümeti tabii olarak bir muhtemel savaştan endişe ediyor, zira bunun ülke ekonomisini daha da kötüye sokacağını düşünüyor. Lübnan Başbakanı, kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde, çatışmanın bölgeye yayılmaması için elimizden geleni yapmamızı istedi. Ben de o çerçevede Lübnan’da olacağım, taraflarla görüşeceğiz.

İSRAİL’DE FARKLI GÖRÜŞLER

İran’ın ve İsrail’in önümüzdeki süreçte nasıl bir strateji izleyeceği önemli. İsrail’de iki görüş ön planda. Başarısız gözüken siyasiler ile ülkenin genel menfaatini düşünenler arasında bir görüş ayrılığı var. Şu an tabii her iki kesim de çok duygusal ve intikamcı bir ortamdalar. Çok büyük felaketleri beraberinde getirebilecek bir takım tavırlardan kaçınmayı sağlayacak bir fren mekanizmaları yok. Biz Amerikalılar dahil tüm muhataplarımıza İsraillilerin şu anda sağlıklı düşünemediklerini söylüyoruz. Duygusal ve intikamcı adımlar peşindeler. Bunlar bölgede hem kendileri için hem bölge için daha büyük felaketlere yol açabilecek adımlar olabilir. Onun için bizler sağduyulu düşünen taraflar olarak en doğru tavsiyeyi vermekle yükümlüyüz. Bunun çabası içinde olmamız gerekiyor.

ABD’YE GÜVENİYORLAR

İsrail “Bu bizim 73’ten beri en büyük krizimiz. Bir daha bu tür bir şey yaşamak istemiyoruz.” diyor. Bu nasıl mümkün olacak? Ya bütün düşmanlarını yok etme çabası içine girecekler ya da bütün düşmanları ile barış yapacaklar. Zihinleri savaş tarafında. Biz bu krizden pekala bir barışın da çıkabileceğini düşünüyoruz. Görüştüğümüz muhataplarımıza sürekli bunu söylüyoruz. İsrail’deki savaş çığırtkanları, “İlk önce kimse bana müdahale etmesin, ben bir Gazze’ye yoğunlaşayım, ondan sonra Hizbullah’la, gerekirse İran’la da savaşırız.” diyorlar. İran’la savaşa girdiklerinde Amerika’nın da otomatikman İsrail’in yanında savaşa gireceğine inanıyorlar. Amerikalılar ise bu tür bir gelişme istemiyor. Onun için biraz caydırıcılık yoluyla savaşın yayılmasını engellemeyi umuyorlar.

ABD UÇAK GEMİSİ

Bu yeni bir şey değil. Kendilerine göre taktik ve stratejik amaçları olabilir. Gördüğümüz kadarıyla bunu eğer Hamas dışında bir taraf savaşa girecek olursa orada caydırıcı bir unsur olsun diye istiyorlar. Amerikalılar, Hamas’ın artık Filistin’de bir taraf olmaktan çıkarılması gibi bir politikayı İsraillilerin de zorlamasıyla kabul etmişe benziyorlar.

Amerika bunu hangi ölçüde yapacak, göreceğiz. İlk etapta İsrail’e, her türlü mühimmat vs . desteğinde bulunuyorlar. Amerika’nın moral üstünlüğü bölgede inanılmaz bir şekilde zedelenmiş durumda. Belki kalıcı bir kopuşun da arifesindeyiz.

HAMAS’I AKTÖR OLMAKTAN ÇIKARMA PLANI

İlk darbeyi yedikten sonra, duygusallık içerisinde söylenmiş çok şey var. Ama o söylenilenlerde yapılabilirlik diye bir sorun var. Şimdi İsrailliler de bence çok ciddi tartışma içerisindeler. Gazzelilerin bir daha tehdit olmaması için atılması gereken bütün adımların atılması gerektiği konusunda bir fikir birlikleri var. Hamas’ın aktörlükten çıkartılması gerektiği konusunda bir fikir birlikleri var. Peki bunun altını sahada nasıl dolduracaklar? Yani Hamas’ı nasıl fiilen ortadan kaldıracaklar? Bunun modalitesini şu anda tartışıyorlar ve burada Amerikalılar da gittikçe artan bir şekilde tartışmanın bir tarafı oluyorlar. Peki Hamas’ın olmadığı bir senaryoda, orada kim olacak? Nasıl bir politik yapı ortaya çıkacak, o büyük bir soru işareti onlar için.

Bizim şu anki önceliğimiz, ateşkese gidilmesi ve iki devletli çözüm için bir an önce çalışmaya başlanmasıdır. Gerek İsrail tarafına gerek Hamas gerek El-Fetih tarafına baskı yapacak şekilde garantör devletler sorumluluk üstlenmeli. Zira bu mesele iki tarafın meselesi değil. Artık iki kampın meselesi haline gelmiş durumda. Kamplaşma olduğu zaman, yeryüzünde bu jeostratejik bir tehdit alanı haline geliyor. Bunu kapsamlı ve güzel bir barışla çözmek varken, gittikçe daha büyük bir çatışmanın ateşini fitilleyecek bir risk alanı olarak bırakmak rasyonel bir davranış değil.

İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM

İki devletli çözüme kimse hayır demiyor. Batılılar, hayır demiyorlar. Bunu istemek yetmiyor. Bir tavır geliştirecek miyiz, bunun olması için? Başta diplomatik tavırlar olmak üzere. Bu iki tarafa bırakılacak bir konu değil. Jeostratejik önemi olan, dinleri, medeniyetleri, kültürleri ilgilendiren bir konu. Kudüs meselesi var ortada. Müslümanlar için, Hristiyanlar için, Yahudiler için önemi olan bir yer. Buna küresel aktörler olarak ortaya bir tavır koyarak sahip çıkabilecek miyiz? Şimdi Batı’nın tavrına baktığımız zaman, her zaman, şöyle, yani biz bunlara karşıyız. Ama diğer yerler de karşı olduğu zaman bir şeye yaptırım uygularken İsrail bir şey yaptığı zaman bir şey yok. Yani ona yeşil ışık var. O gidebilir. Hiçbir problem yok. Amerika bunu yapıyor. Peki İslam dünyasının elinde, Arap dünyasının elinde yani Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatından bahsettiğimiz zaman Arap Birliği genel sekreteriyle de görüştüm. Çok uzun bir görüşmem oldu Kahire’de. Toplanıp belli konuları beyan edip deklare etmekle konu gitmiyor bir yere. Gitmediğini de gördük. Yani tavır alma konusunda bir istekliliğimiz, bir duruşumuz olmalı. Tartışmaya açmamız gereken şey bu. Bunu açıkça konuşalım.

ORTAK TAVIR ALINMALI

İslam ülkeleri, Arap ülkeleri ve diğer ülkeler, yani aynı fikre sahip ülkeler var. Batı’da da, Güney Amerika’da, Afrika’da var. Bir araya gelip alınabilecek diplomatik tavırlar var, çok ciddi diplomatik tavırlar var. Bu tavırları aşamalandırabiliriz, ortaya koyabiliriz, ama bir yerden başlamak lazım. Ama hep beraber başlanırsa bir yere gider. Yoksa bugüne kadar yapıldığı gibi Amerika, İsrail adına gelir, bütün ülkelerle teker teker, ayrı ayrı konuşur. 8’iyle Amerika konuşur, 3’üyle İngiltere konuşur, 1’iyle Fransa konuşur. Herkesi bir hatta tutup, bulunduğu istikamette İsrail’in gemisini yürüttürmeye devam ederler. Yani oyun bugüne kadar hep böyle kurgulandı, böyle gidiyor. Yani bu da, işte herkesin birtakım kınama açıklamaları yaparak insani yardım gitmesine izin vererek herkesin herkesi aldattığı bir oyuna dönmüş durumda Filistin meselesi ama yani ahlaksızlığından ve yani fıtrata aykırılığından dolayı olayın gideceği bir yer kalmadı artık.

Unutmayalım ki İslam dünyasında DEAŞ gibi örgütlerin ortaya çıkışını besleyen konulardan biri de bu Filistin meselesindeki çifte standarttır. Müslüman ülkelerin cevap veremediği doğru düzgün bir krize örgütler kendi imkanlarıyla cevap vermeyi tercih ettikleri zaman, ortaya düzenli devletlerin, sistemlerin istemediği manzaralar çıkıyor. Onun için ben hep söylüyorum, bizim tavrımızı bazı ülkeler sert buluyor. Oysa biz halk adına tepki koyuyoruz. Biz devlet olarak tepki koymasak, halkın tepkisi farklı noktalara gidebilir.

TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ

Bu esir takasıyla ilgili görüşmeler, çalışmalar devam ediyor. İstihbarat birimleri üzerinden yapılan konuşmalar, görüşmeler var. İlk günlerin sıcaklığı içerisinde bunu bir çerçeveye oturtmak mümkün olmadı. Başta Katar olmak üzere bazı ülkeler de yoğun bir çalışma içinde. Hamas’ın siyasi liderleri Katar’dalar. Orada yoğun görüşmeler var. Yani biz Büyükelçimizi de talimatlandırdık. Görüşmeler konusunda bizi sürekli bilgilendiriyor. Biz de zaman zaman oradaki arkadaşlarımızla muhataplarımızla görüşüyoruz. Somut bir şey yok şu anda. Tarafların bizden talepleri oldu. Amerikalıların, Almanların... Kendi vatandaşlarıyla ilgili olarak... İlk günden itibaren vatandaşlarının serbest bırakılması için bizden yardım isteyenler oldu.

FİLİSTİNLİLER ARASINDA İLİŞKİLER

Abbas ve Haniye ile burada bir araya geldikleri zaman, Cumhurbaşkanımızın huzurunda orada iki grup arasındaki normalleşme ilişkileri konuşuldu. Mutabık oldukları genel çerçeveyi söylediler fakat bu mutabık olma Filistinliler arasında pratikte çok fazla etki gösteremiyor. Filistinliler arasında birlik sağlanamamasının, iki devletli çözümün önündeki en büyük engellerden biri olduğu unutulmamalıdır.

TÜRKİYE’NİN GÖNDERDİĞİ İNSANİ YARDIM

İnsani yardımlarımızı Ariş limanına ve havalimanına gönderdik. Başka ülkeler de buraya getiriyorlar. Onlarla bir koordinasyon içindeyiz. Mısır makamları da bu konuda gerçekten işbirliğine açık durumdalar. Bu kapının işletilme zamanı ve mekanizması için temaslarını sürdürüyorlar. Şu anda bir hareketlilik yok. Ama inşallah bugün yarın bir şey olacak.

BLİNKEN’İN TÜRKİYE ZİYARETİ

Blinken’in ilk ziyaret etmek istediği ülkelerden biriydik. Ama onun gelmek istediği tarih, benim takvimime uygun değildi. O tarih için ben Mısır ziyaretimi planlamış durumdaydım. Kendisiyle sürekli temas halindeyiz, üç kez telefonda konuştuk. Yakında da gelmek istiyor. Ekiplerimiz tarih tespiti için çalışıyor.

İBRAHİM ANLAŞMALARI

İbrahim Anlaşmaları ile ortaya konan tablo, İsrail’in Arap ülkeleriyle ilişkilerinin normalleştirmesi ve bundan hareketle de Filistin meselesinin giderek önemsizleştirmesine dayalı bir konu. Buna taraf olan ülkelerle de konuştuğum zaman, yaptıkları bu türden normalleşme anlaşmalarının Arap, hani İsrali-Filistin çatışmasına ne türden bir katkı sağlayacağını kendilerine sorduğum zaman genelde, “Bu sayede en azından İsrail’le konuşacak, ona baskı yapacak elimizde bir manivela olur.” diyorlar. İsrail şiddet veya yerleşimcilik yaptığı zaman en azından onlarla işbirliğini bozmayı riske atacağını görmüş olur şeklinde düşünüyorlar… Bize göre bu Filistin sorununu ertelemekten veya şekil değiştirmesini sağlamaktan başka bir şey değil. Barıştan uzaklaştırıyor. Bir tarafla normalleşme sağlama uğraşında iken diğer taraftan Filistin’e her türlü şeyi yaparak bir yere varılamaz.

PKK’YA ADRESE TESLİM YANIT VERİLECEK

Suriye’deki terör örgütüne, terörist yapılanmalara ilişkin odağımızı elbette kaybetmiyoruz. Örgütle mücadele bizim öncelikli meselemizdir. Operasyonlarda verdiğimiz mesaj açıktır. Örgüt Türkiye’de bir eylem yapıyorsa, bundan sonra bunun cevabını Irak’taki mağaralarda almayacak. Her eylemi adrese iade ediyoruz. Birileri İstiklal Caddesinde bir aracı kullanarak bizim ekonomimize yani turizmimize zarar vermeye kalkışırlarsa, çok ağır bedel ödeyeceklerini bilecekler. Bu strateji bence çok etkili oldu. Nitekim Kızılay’da terör hadisesi akabinde de, hem Milli İstihbarat Teşkilatımızın hem silahlı kuvvetlerimizin yoğun bir hedef tahribatına maruz kaldılar. Verdiğimiz mesaj yerini buldu.

DEAŞ’LA MÜCADELE YOK

O bölgede, örgütü ayakta tutan örgütsel altyapıyı ve örgütün gelir getirici kaynaklarını imha etmekten çekinmiyoruz. Onlara destek verenler, onca para harcadıkları örgütün dört operasyonla darmadağın olmasının şaşkınlığı içerisindeler. Onların bir iğneyle patlayan kağıttan kaplan oldukları ortada. ABD oradan çekildiği gün onlar, orada barınamayacaklar. Çünkü yerel halk, Araplar, Suriyeliler de onlardan rahatsız. Onlara destek çıkanların tek bahanesi DEAŞ ile mücadele. Aslında orada şu an DEAŞ ile fiilen bir mücadele de yok. Sadece DEAŞ’lı tutuklular var. PKK’ya gardiyanlık yaptırıyorlar. Biliyorsunuz, Guantanamo ABD’de iç politikada ciddi kriz olmuştu. Şimdi de bir terör örgütüne orada DEAŞ tutuklularına gardiyanlık yaptırıyorlar. Biz Amerikalılara şunu söylüyoruz: Suriye topraklarında bizim sizinle bir sorunumuz yok. Ancak oralarda yuvalanan örgütü hedef almaktan da geri durmayacağız. Cumhurbaşkanımızın silahlı kuvvetlerimize, güvenlik teşkilatlarımıza, istihbaratımıza verdiği talimat da budur. Burada göz kırpmadan, tereddütsüz hareket etmemiz gerekiyor. Yani kararlılığımızı bilmeleri lazım. Bazı şeyler var ki bizim kırmızı çizgimiz. Burada hiçbir yaptırım kararı, hiçbir tavır bizim duruşumuzu değiştiremez.

Biz bunu muhataplarımıza izah ediyoruz, bu bizim fiziksel bütünlüğümüze tehdit oluşturan bir silahlı terör örgütüdür. Senin NATO üyesi ülke olarak, benim yanımda olman gerekiyor. NATO’nun kuruluş amacı bu zaten. O bölgede, Ruslarla da sorun yaşadığımız zamanlar oluyor. Ancak tüm bunlar, bizim terörle mücadelede kararlılığımızı ve gerekli operasyonları yapmamızı engelleyemeyecektir.

‘İSRAİL ATEŞE BENZİN DÖKÜYOR’

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib ile Beyrut’taki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu. Filistin devletinin kurulması ertelendikçe bölgeye barış gelmeyeceğine dikkat çeken Fidan, Mescid-i Aksa’yla ilgili hassasiyetlere uluslararası toplumun çok yüksek düzeyde dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’nin olası arabuluculuğuna ilişkin Fidan, “Çeşitli ülkelerden özellikle vatandaşlarının salıverilmesi konusunda talepler aldık. Özellikle Hamas siyasi kanadıyla bu konuları görüşmeye başladık.” dedi.

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Buhabib ise İsrail’in, özellikle Lübnan’ın güneyinde kışkırtmayı artıracak hareketlerden kaçınmasının, bölgede gazetecilerin ve sivillerin öldürülmesinin durdurulmasının Lübnan’ın şartları arasında bulunduğunu aktardı. Lübnan ordusuna bağlı bazı mevzilerin ve bölgedeki bazı köylerin saldırıya maruz kaldığını söyleyen Buhabib, İsrail’in Lübnan sınırındaki eylemlerine ilişkin, “Ateşe benzin dökülmesi gibi hareketler. Bizim istediğimiz, bölgede sükunetin sağlanmasıdır.” dedi.

GAZZE’DEKİ YABANCILAR

İsrailliler yabancıların Gazze’den çıkmasını sağlamak için hazırlar. Niye? Filistinlilerin hayatını kaybetmesini sorun olarak görmüyorlar ama yabancıların, Batılıların hayatını kaybetmesi ciddi dış tepkilere yol açıyor. Şimdi onun için İsrailliler rahat bir savaş verebilmek için başta yabancılar olmak üzere mümkünse bütün sivillerin terk etmesini, askeri açıdan bölgenin tümüyle açık bir hedef haline gelmesini istiyorlar. Mısırlılar da haklı olarak şunu diyor: “Biz buna hizmet edecek bir şekilde kapıyı açmayız. Önce bize bir izin verin, bölgeye insani yardım götürelim. Bizim şu anda Ariş limanına götürdüğümüz insani yardımlar var. Bölgeye yardımlar gitsin önce halk temel ihtiyaçlarını karşılasın, yabancıların tahliyesini sonra konuşuruz”.

İSVEÇ’İN NATO ÜYELİĞİ

Erdoğan, Stoltenberg ve Kristersson geçen temmuz ayında İsveç'in NATO'ya kabulü ile ilgili görüşmüştü.

TİSKO “İsveç konusu takip ettikleri bir konu. Üzerine yatırım yaptıkları bir konu. Devletlerin şöyle bir stratejisi vardır. Bir yerde bir krizle uğraşırken diğer yerdeki konularımı da devam ettireyim. Bu Rusya-Ukrayna denklemiyle oluşan siyasal, jeopolitik denklem çerçeve devam ediyor yani. İskandinav ülkelerinin, Finlandiya’nın üyeliği, İsveç’in üyeliği meselesi bir öncelikti onlar için. Finlandiya üye oldu, İsveç kaldı. O konuda takibini yapıyorlardır. Biz de yapıyoruz o takibi.”

Sonraki Haber