Filistin safında dövüşen 68’liler: DEV GENÇ’li için şerefti

68 kuşağının yolu Filistin’den geçen liderlerinden Ercan Enç ve Ali Mercan o günleri Aydınlık’a anlattı. Bugünün doğru tavrını ortaya koydular. Enç, ‘İsrail’i geriletecek, çekilmeye ve Filistin’in egemenliğini tanımaya mecbur edecek her türlü girişim doğrudur.’ dedi.

FİLİSTİN DÖNÜŞÜ DİYARBAKIR CEZAEVİ

Türk solunun bazı figürlerinin ve kimi muhalif çevrelerin Aksa Tufanı harekâtına soğuk bakan değerlendirmeleri 68 kuşağının Filistin tavrını akıllara getirdi. Açıklama ve yorumlarda taarruzun başını çeken HAMAS’ı tasvip etmeyen ama Filistin direnişine “hak” veren yarım ağız destekler göze çarptı. Televizyon programlarında, sosyal medya paylaşımlarında bol “ama”lı, “fakat”lı cümleler kuruldu. Batı merkezli propagandanın dili kullanıldı. Barış çağrıları yapıldı. Fırsattan istifade araya ABD desteğiyle Suriye’nin kuzeyini işgal eden YPG/ PKK’ya övgü bile sokuldu. Öyle ki “İsrail Filistin’e sert ama demokratik ve laik bir ülke” bile denildi.

LİDERLER GİTTİ, ŞEHİTLER VERİLDİ

Oysa Türk solunun öncülü 68 kuşağı Filistin davasına büyük emekler vermişti. Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partili (TİİKP) gençler Bora Gözen, Kerim Öztürk, Cafer Topçu, Ahmet Özdemir, Yücel Özbek, Ali Kiraz, Şükrü Öktü ve Gürol İlban ile Türkiye İşçi Partili (TİP) Mustafa Çelik İsrail saldırılarında yaşamlarını yitirmiş, şehit sayılmışlardı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Cihan Alptekin, Ömer Özerturgut, Ayhan Özer ve Alpaslan Özdoğan başta olmak üzere pek çok ismin yolu Filistin’de İsrail mangalarına karşı dövüşmekten geçmişti. 68 kuşağının yolu Filistin’den geçen yaşayan liderlerinden Ercan Enç ve Ali Mercan ile Aksa Tufanı’nı konuştuk.

‘AYRILMAZ BİR BÜTÜN’

Devrimci Gençlik Federasyonu’nun (DEV GENÇ) ODTÜ’deki liderlerinden, bugün de Vatan Partisi Merkez Disiplin Kurulu Üyesi olarak siyasi hayatını sürdüren Prof. Dr. Ercan Enç, Hüseyin İnan ve Alpaslan Özdoğan ile Filistin’e gidenlerden. Enç, “O dönemde bizler antisiyonizm ile antiemperyalist mücadelenin ayrılmaz bir bütün olduğunu saptamıştık.” sözleriyle başladı. İsrail işgalcilerine karşı verilen kahramanca mücadelelerin gençlik içinde büyük bir sempati yarattığını not düşen Enç gidiş sürecini şöyle anlattı: “Türk devletinin o zamanki genel politikası Araplardan uzak durmaktı ve Arap düşmanlığı körükleniyordu. CHP’nin tutumu da aşağı yukarı aynı idi. İslami sağ ise o dönem antikomünist eğilimi ile Amerikan piyonu konumunda olduğu için Filistin’e ilgi duymuyordu. 1969’da gidişler başladı.”

SAMİMİ KUCAKLAŞMA

“Gidenlerin bir bölümü Nayif Havatme’nin başında bulunduğu, kendini Marksist sayan Filistin Demokratik Cephe adlı örgütün kamplarına gidiyorlardı. Hüseyin İnan’ın başını çektiği benim de içinde bulunduğum ODTÜ grubu ise Yaser Arafat’ın başında bulunduğu milliyetçi El Fetih'in kamplarına gitmiştik. “Halep’teki El Fetih bürosunda bizi büyük bir samimiyetle kucakladılar. Oradan Şam’a, Şam’dan Ürdün Salt kasabasına, oradan da Gor çukurunda, muz bahçeleri arasındaki kampımıza geçtik. Günler eğitimle ve bazı arkadaşlarımızın 15-20 kilometre ötedeki İsrail mevzilerine taciz atışları biçiminde geçiyordu. Bir süre sonra İsrail tanklarının sınıra doğru hareket ettiği istihbaratı geldi.”

EL FETİH HAPİSTEN KURTARDI

“İçinde olduğumuz El Fetih grubuna bir İsrail saldırısında arkaya sarkma görevi verildi. Biz Türkler olarak böyle bir görevi yerine getirecek ne dil, ne yöre, ne de askeri bilgiye sahip olmadığımız için başka kampa geçme kararı aldık. Daha sonra ayrıldık… “Dönüşte Diyarbakır’da yakalandık. Hakkımızda 141. maddeden dava açıldı. Savcılığın iddiası El Fetih’in komünist bir örgüt olması nedeniyle bizim de gizli bir komünist örgüt olduğumuzdu. Başka bir delil ileri süremiyorlardı. Mahkeme, Dışişleri Bakanlığından El Fetih’in komünist bir örgüt olup olmadığının sorulması biçiminde bir ara karar verdi. Dışişleri Bakanlığından Çağlayangil imzası ile ‘El Fetih’in işgal altındaki topraklarını kurtarmak için mücadele eden milliyetçi bir örgüt olduğu ve komünistlikle bir ilişkisinin olmadığı’ yönünde bir cevap gelmesi üzerine 8 buçuk aylık Diyarbakır cezaevindeki tutukluluğumuz sona erdi.”

Ercan Enç ODTÜ'de öğrencilik yıllarından

‘SİLAHTAN BAŞKA ÇARE YOK’

Ercan Enç, güncel tartışmalara da değindi. Filistin’de barışın ancak direnişle sağlanabileceğinin altını çizdi. İsrail’i geriletecek; işgal ettiği topraklardan çekilmeye ve Filistin’in egemenliğini tanımaya mecbur edecek her türlü girişimin yanında olunması gerektiğini savundu: “Filistin, İsrail’in haksız, hukuksuz ve insanlık dışı işgali altında, namluların gölgesinde adım adım eritilmiş bir ülke. Barış, kardeşlik, diplomasi türü çağrıların hiçbir karşılığı ve gerçekliği yok. Nitekim Birleşmiş Milletler Filistin’i tanımasına ve her seferinde İsrail’i kınamasına rağmen sonuç ortada. O nedenle Filistinlilerin vatanlarını kurtarmaları ve canlarını korumaları için silaha sarılmalarından başka çare yok. Diplomasi ve barışı getirecek olan da Filistinlilerin askeri zaferidir. İsrail’in en büyük destekçisi olan ABD emperyalizminin zayıflaması ve mazlum halkların büyük dayanağı olan Asya’nın yükselişi burada fırsattır. İsrail’i geriletecek; işgal ettiği topraklardan çekilmeye ve Filistin’in egemenliğini tanımaya mecbur edecek her türlü girişimi, başını kim çekerse çeksin desteklemek doğru tavırdır. 68’linin, Türk solcusunun kalbi Filistinlinin zaferi için atar. Zaten Filistin’in bütün bileşenlerinin yer aldığı bu taarruzda bizlere başka söz söylemek düşmez.”

‘ENTERNASYONEL DAYANIŞMA’

O dönem DEV GENÇ’in Gazi Eğitim Enstitüsü liderlerinden, bugün Vatan Partisi Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olan Ali Mercan, “1968 kuşağı olarak en önemli hedefimiz Amerikan emperyalizmini geriletmekti. Çünkü ülkemiz başta olmak üzere tüm mazlumlar coğrafyasının temel sorunları ABD kaynaklı idi.” dedi. Mercan “Filistin’e gitmek ve direniş cephelerinde bulunmak DEV GENÇ’li için ayrımsız gayrımsız bir şerefti.” ifadelerini kullandı. Mercan şunları kaydetti: “O yıllarda Vietnam’ın ABD’ye, Filistin’in de ABD ve İngiltere destekli İsrail’e karşı özgürlük ve bağımsızlık mücadeleleri yükselmişti. Biz de Türk devrimcileri olarak böyle bir mücadeleye katkı sunmak istiyorduk. 1969’dan itibaren DEV GENÇ üyeleri İsrail faşizmine karşı ‘enternasyonal dayanışma’ amacıyla Filistin’e gruplar halinde gitti.”

‘FİLİSTİN İNSANLIK BORCU’

Mercan, Filistin davasının başarıya ulaştırılmasının bir insanlık borcu olduğunu belirtti. 1968’de Filistin’in mücadelesine soğuk bakmanın insan içine çıkamama gerekçesi sayıldığını ileri süren Mercan şunları dile getirdi: “Ben de o yıllarda DEV GENÇ Gazi Eğitim başkanıydım ve TİİKP üyesi olarak 1971 yılının Ekim ayında Filistin’e gittim. Halep, Golan rotasından Abu Ammar isimli bir yönetici aracılığıyla kamplara ulaştık. 1972 yılının yarısına kadar orada geçirdim. Avrupa’dan gelen Türk devrimcilerini ülkeye getirmek için bir kez daha gittim ve bir ay daha kaldım. Bulunduğum zamanda 40-45 kadar Türk devrimcisi o kamplardaydı. TİİKP ağırlıklıydı. İsrail işgalcilerine karşı silahlı eğitimler aldık ve ufak çaplı savunma amaçlı çarpışmalara katıldık. Kod adım Sami Şattat’tı. Sporlarda kamp komutanına vekalet ediyordum… Filistin halkı çok cefa çekmiş, halen de çekmekte olan bir halk. Bugün en büyük insanlık borçlarından biri Filistin halkıyla dayanışmaktır. 1968’de Filistin’in mücadelesine şu veya bu gerekçeyle burun kıvırmak insan içine çıkamama gerekçesi sayılırdı.”

TÜRK GENÇLİĞİNİN ŞANI SURİYELİ KÖYLÜLERE ULAŞMIŞ

Ercan Enç Filistin’e ilerleyişleri sırasında karşılaştıkları olayları da aktardı. Enç, Suriyeli köylülerin Türkiye’deki devrimci gençlik mücadelesini yakından takip ettiğini gördüğünde nasıl şaşırdığını böyle anlattı:

“Gaziantep’ten bindiğimiz trenle Fırat’ı geçtikten sonra trenden yolda atlayarak Suriye’ye vardık. Fırat’ın batısında bir cip Suriye askeri ile karşılaştık. Biz de Halep’e El Fetih’e gideceğimizi söyledik. Hüseyin İnan’da kimlik kartı ve Halep’teki El Fetih bürosunun telefonu vardı. Bizi bir köye götürüp kamışlardan yapılmış bir dama kapattılar. 1-2 saat sonra ellerinde sigara paketleri ve yiyeceklerle geldiler. Geleceğimizden haberdar olan Halep’teki El Fetih yöneticileri bizleri doğrulamış. Hükümet yetkilileri de ‘Bu gece misafir edin, yarın bırakın El Fetih’e katılsınlar’ demiş. O gece köylülerde kaldık. Köylülerle sohbetlerimizde bizi şaşırtan en önemli şey, Türkiye’deki gençlik eylemlerini çok yakından takip etmiş olduklarıydı. Suriyeli köylüler 6. Filo eylemlerimizi biliyorlardı.”

‘DÜNYA HALKLARININ ORTAK SAVAŞI’

6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’la birlikte idam edilen Yu­suf As­lan, Filistin’e neden gittiklerini “Bu­gün Or­ta­do­ğu'da Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­nin ile­ri ka­ra­ko­lu olan İs­ra­il'­e kar­şı Arap halk­la­rı an­ti­em­per­ya­list bir sa­vaş yü­rüt­mek­te­dir.” tespitiyle anlatmıştı. Turhan Feyizoğlu’nun “Denizler ve Filistin” kitabında aktarılan Aslan’ın “El-Fe­ti­h'­e ni­çin git­tim?” baş­lık­lı ya­zı­sında ilgili bölüm şöyle:

“Bu­gün Or­ta­do­ğu'da Ame­ri­kan em­per­ya­liz­mi­nin ile­ri ka­ra­ko­lu olan İs­ra­il'­e kar­şı Arap halk­la­rı an­ti­em­per­ya­list bir sa­vaş yü­rüt­mek­te­dir. Bu sa­vaş As­ya'da, Af­ri­ka'da, La­tin Ame­ri­ka'da ve bü­tün dün­ya­da em­per­ya­liz­min bas­kı­sı al­tın­da ezi­len halk­la­rın yü­rüt­tü­ğü dev­rim­ci kav­ga­nın bir par­ça­sı­dır. Em­per­ya­liz­me kar­şı yü­rü­tü­len sa­vaş, bü­tün dün­ya halk­la­rı­nın or­tak sa­va­şı­dır. Vi­et­na­m'­da, Or­ta­do­ğu'da, La­tin Ame­ri­ka'da em­per­ya­liz­me kar­şı sı­kı­lan her kur­şun, ay­nı za­man­da Tür­ki­ye hal­kı­nın kur­tu­lu­şu için sı­kıl­mak­ta­dır.”

Sonraki Haber