Film ve müziğin bileşimi sinemayı yeniden canlandıracak
3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali sanatseverlerle buluştu. Müziğe odaklanmasıyla bir ilk olan ve her yıl gelişen festival, İzmir’i sinema alanında bir dünya markası yapma yolunda ilerliyor.
İzmir’de iki farklı sanat türünün etkileşimiyle ortaya çıkan İzmir Uluslararası Film Festivali, üçüncü kez düzenlendi. Konak’taki Elhamra Sahnesi’nde düzenlenen festivalin açılış töreninde “Taşra Üçlemesi Caz Projesi” konseriyle sanatseverler keyifli bir akşam yaşadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkıları, İZFAŞ, İZELMAN ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliğiyle düzenlenen festivale bu yıl uluslararası yarışma bölümünü de eklendi.
Festival Direktörü Vecdi Sayar ve festivalde Onur Ödülü’nün sahibi olan Prof. Dr. Oğuz Makal ile konuştuk.
‘ÖZGÜN MÜZİKLERİ ÖNE ÇIKARMAYI AMAÇLIYORUZ’
- Festivalin bu yılki içeriği nasıldı?
Vecdi Sayar: Bu yıl yelpazemiz daha da geniş oldu. Avrupa’dan Asya’ya, Amerika’dan Afrika’ya uzanan altmışa yakın ülkeden film var. 100 uzun, 20 kısa metraj filmi İzmir seyircisi ile buluşturuyoruz. Geçtiğimiz yıllarda festival olarak sadece müziğe odaklanmıştık, bu yıl yine müzik üzerine yarışmalarımız var ve ulusal yarışmada özgün müziği olamayan filmleri festivalimize dahil etmedik. Festivalde film müziklerine oldukça değer veriyoruz çünkü çok az sayıda özgün film müziği bestecisi filmlere katkı sunmakta. Geçtiğimiz dönemlerde genellikle hazır müziklerin filmlerde kullanıldığını gördük. Bu açıdan özgün müzik kullanımının önemini arttırmayı amaçladık. Uluslararası yarışmamızda ise müzisyenlerin hayat hikâyelerine odaklanan ve müziğin insan yaşamına dair etkilerinin anlatıldığı filmler yer aldı. Uluslararası kategoride yarışan 10 filmin tamamı müzik ile ilişkili. Öte yandan bu yıl belgesel sinemamızın önemli örneklerini İzmir seyircisi ile buluşturmak istedik. Filmlerin seyirci ile daha kolay buluşabilmesi için de bütün gösterimlerimizi ücretsiz olarak gerçekleştiriyoruz.
- Geçmişte İzmir’in bir film festivali deneyimi vardı fakat bu süreç çok uzun soluklu olamadı. İzmir gibi sanatseverlerin yoğun olduğu bir şehir için bu festival kalıcı olabilecek mi?
İzmir seyircisi uzun yıllar boyu biraz sinema kültüründen uzak kalmış. Gençler sinemaya gitme alışkanlığını yitirmiş. Herkes genellikle internet üzerinden filmler izlemeyi tercih ediyor. Bu sinema kültürümüz için çok yazık. Biz bu kültürü yeniden İzmir’e kazandırmayı amaçlıyoruz. Yıllar önce sevgili Oğuz Makal’in çabası ile Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin başlattığı ve 11 yıl süren bir festival vardı. Fakat dönemin siyasi yapısından kaynaklı çeşitli problemler bu festivalin devamını sağlayamadı. Biz yeniden festival alışkanlığının canlanmasını istiyoruz. Bu festival aynı zamanda İzmir’in dünya sinemasında konumunu güçlendirmek adına da önemli bir yer tutacak ama tabii ki bu bir süreç gerektiriyor. Bunların yanında İzmir’de müzik konusunda da oldukça birikimimiz var. Sezen Aksu, Dario Moreno, Tanju Okan, Gönül Yazar gibi müzisyenler bu kentin birikimini taşıyor. Bu açıdan da festivalin kentin müzik kültürüne bir katkıda bulunmasını temenni ediyoruz.
‘MÜZİK VE FİLMİN BİRLEŞİMİ DEĞERLİ’
- Ülkemizde aslında film ve müziğin birleştiği ilk ve yeni bir tematik festival deneyimi yaşıyoruz. İzmir’deki bu festivali nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Oğuz Makal: Ben bunu çok önemli buluyorum. Çünkü müzik teması, sinemanın temel unsurlarından bir tanesi. Fakat doğrudan müziği anlatan, doğrudan müzikle ilgilenen filmler de sinema içinde vardı. Örneğin Fatih Akın’ın bir filmi İstanbul’u tamamen müziklerle anlatır. Bu çok değerli bir şey. Müziğin evrensel diliyle sinemanın evrensel dilinin birleşmesi sinemamızı da geliştirmekte. Festivalin çok zengin bir içeriği var. Hem müzikle olan filmler ve onların yarışma bölümleri, hem de farklı yazarların filmleri seyirci ile buluştu. Bu festivalde ben de bir akademisyen ve tarihçi kimliğimle emek ödülü aldım ve bu ödülü almaktan dolayı büyük bir onur duydum.
‘KENTİN MARKALAŞMASI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ’
- İzmir’e baktığımızda Cannes, Locarno gibi film festivallerinin düzenlendiği şehirlerle coğrafi ve kültürel bir benzerlik dikkatimizi çekiyor. Fakat İzmir’in bu festivaller gibi global ölçekte bir film festivalinin olmayışının sebebi nedir?
Bizim geçmiş dönemde İzmir Film Festivali’ni yapmaktaki amacımız bunu uzun soluklu sürdürmekti fakat o yıllardaki siyasi bazı gelişmeler bunun önünde büyük bir engel oldu. Global festivallere baktığımızda siyasi iklim ne olursa olsun varlıklarını güçlü bir şekilde sürdürmeye devam ediyorlar. Umarım bu festivalimiz, diğer ünlü festivaller gibi kalıcı ve uzun ömürlü olur. Çünkü bu festival kentin markalaşmasında da önemli bir katkı sağlayacak. Örneğin Locarno Film Festivali’ne baktığımızda küçücük bir şehirde düzenlendiğini görüyoruz. Fakat festival o şehre büyük bir marka değeri kattı. Berlin Film Festivali de bu açıdan bir diğer örnek olarak gösterilebilir. Şu an Berlin Film Festivali, dünyanın en önemli film festivallerinden bir tanesi ve kentin marka değerine büyük bir katkı sunuyor. İzmir’de biz 2001 yılında film festivaline ara vermiştik fakat bu festivalle yeniden canlanmasını umut ediyoruz.
‘TÜRK SİNEMASININ GELECEĞİ OLDUKÇA AYDINLIK’
- Son yıllarda Türk Sineması’nda çeşitli yönetmenlerin uluslararası önemli ödüller aldığını görüyoruz. Siz Türk Sineması’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Ben sinemamızın geleceğini oldukça aydınlık görüyorum. Türkiye’deki sinema eğitimi aslında çok eski değil, 1980’lerin ancak başında bu konuda eğitim bizde kurumsal olarak başladı. Fakat diğer taraftan da sinema çok büyük bir devinim geçiriyor. 1990’larda başlayan bu devinim sürecinde çok eskiden gelen İtalyan Yeni Gerçekçiliği, Fransız Yeni Dalgası gibi akımların büyük etkisi oldu. Bu süreçte aynı zamanda Üçüncü Sinema kavramıyla çeşitli ülkelerin filmleri görünür olmaya başladı. Ülkemizde de bu gelişmelerin getirdiği Genç Sinema Hareketi gibi çeşitli yönetmenlerin atağa kalktığı bir dönemi yaşıyoruz. Artık Dünya’ya farklı bakan, insanlara çok farklı bakan filmleri ülkemizde üretiyoruz. Bu açıdan ben ülke sinemasının geleceğinden oldukça umutluyum. Ülkemizde her yıl çok değerli filmler yapılıyor, bazıları ödüllendiriliyor ama ödüllendirilmesi de aslında çok önemli değil çünkü filmlerin getirdiği o yeni bakış, sinema kültürümüz için daha değerli olabiliyor. Yönetmenlerin yeni filmleri eski filmlerinin birikimleriyle de birleşerek büyük bir olgunluğa dönüşmüş, bu da oldukça değerli. Örneğin Nuri Bilge Ceylan’ın son filminde sinematografiyi, karakterin derinliğini daha da ön plana çıkardığını gördüm. Bu da tabi Cannes Film Festivali’nde büyük bir takdirle karşılandı. Ben bu ve buna benzer yeni filmlerin içeriğinin de oldukça değerli ve evrensel boyuta gittiğini düşünüyorum.
FESTİVALDEN İZLENİMLER
Festivalin geçen yıla göre programını zenginleştirmesi, ilk gözüme çarpan konu oldu. Ayrıca bu yıl Elhamra Sahne’sinde düzenlenen festivalin açılış törenindeki ilgi oldukça yüksekti. Salon; sektör temsilcileri, akademisyenler, basın temsilcileri, öğrenciler ve halkın katılımıyla tıklım tıklım dolmuş ve oturacak yer bulmak dahi zordu. Açılış kokteyli ve gösterim planlamasının bu yıl daha düzenli yapıldığı festivale yeni gösterim salonlarının dahil edilmesi de pozitif gelişmelerden birisi oldu.
Öte yandan festivalin şehrin geniş bir alanına yayılması ve ulaşım problemleri negatif bir etkiye sebebiyet veriyor. Festival programlarındaki filmlerin çoğunun diğer festivallerde izlediğimiz filmlerden oluşması da festivalin ulusal izleyiciden çok henüz daha yerel seyirciye hitap ettiğinin bir göstergesi olarak karşımıza çıkmakta. Festivalin basın ilişkilerinde de maalesef koordinasyon eksikliği yaşandı. Tüm bunlara rağmen festivalin her geçen yıl kendini geliştirmesi İzmir adına değerli.