Fiyatlar dünyada zirveye Türkiye'de ise uzaya çıktı
Enerji krizinin de etkisiyle emtia fiyatları son on yılın zirvesine çıktı. Dün açıklanan FAO raporuna göre küresel gıda fiyat endeksi de on yılın en yüksek düzeyine erişti. Dünya on yıl önceki zirveleri yaşarken Türkiye'deki fiyatlar ise 2011'deki seviyenin 2.8 kat üzerinde
Enerji, metal ve tarım başta olmak üzere toplam 23 emtia vadeli kontratını izleyen Bloomberg Emtia Spot Endeksi, Mart 2020’de gördüğü dipten yüzde 90’ın üzerinde yükselerek hafta başında 2011 yılında gördüğü tarihi zirveyi aştı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre, dünya gıda emtia fiyatları da eylül ayında sıkılaşan arz koşulları ve buğday ve palm yağı gibi temel ürünlere yönelik güçlü talebin etkisiyle yükselerek son on yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Dün açıklanan FAO Gıda Fiyat Endeksi'ne göre yüzde 1.2 yükselen fiyatlar, yıllık düzeyde 32.8 arttı.
Endeks 130 puana kadar yükseldi. En bu bu seviye Eylül 2011 görülmüştü.
Ticaret Bakanı Mehmet Muş, dün Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Arz talep dengesiyle uyuşmayan haksız fiyat artışlarına karşı denetimlerimiz hız kesmeden sürüyor. Müfettişlerimiz ve denetim elemanlarımız sahada gereken incelemeleri yapıyor. Fahiş fiyatlara asla ve asla müsamaha göstermeyeceğiz” dedi.
DÖVİZİN SEYRİ TABLOYU ÖZETLİYOR
Dünyadaki fiyatların on yıl önceki seviyelere dönmesinde birçok faktör etkili oldu. 2008 krizinden sonra birçok gelişmiş kapitalist merkezde deflasyon yani fiyatların artması değil azalması söz konusuydu. 2020'deki Kovid-19 salgını ile birlikte dünya yeniden enflasyonist döneme geri dönmüş oldu. Türkiye'de ise fiyatlar resmi enflasyona göre on yıl önceki seviyelerin 2.85 kat üzerinde. Ocak 2010'da 174 seviyelerinde bulunan Tüketici Fiyat Endeksi 2011'in Aralık ayında 200'e yükseldi. Eylül 2021 itibarıyla endeks değeri 570'in üzerinde. Dünyada fiyatlar on yıl önce yine bu zirveleri yaşarken Türkiye'deki enflasyon ise bugünlere göre kabul edilebilir seviyelerdeydi. 2010'un başında yıllık enflasyon yüzde 8.19 iken 2011 sonunda yüzde 10.45'e yükselmiş ancak sonraki birkaç yılda yine çift hanenin altına inmişti. Peki şu günlerde dünya on yıl önceki zirveleri konuşurken Türkiye neden on yıl değil de 20 yıl önceki 90'lardan kalma yüksek enflasyonist dönemin benzerini yaşıyor? Burada devalüasyonun etkili olduğunu görebiliyoruz. 2010 yılının başında dolar kuru 1.48 TL idi. 2011 sonuna geldiğimizde kur 1.89 TL'ye çıkmış. Dolar kuru bu hafta itibarıyla 8.90 TL'leri gördü. Buna göre dolar kuru 2011'deki seviyesinin 4.7 kat üzerinde.
ÇİN NASIL BAŞARDI BAKILABİLİR
Ancak vaziyeti devalüasyon ile açıklarken bir noktanın daha ilave edilmesi gerekiyor. Türkiye'de öngörülebilir olmayan bir para politikası izlenmesi yüzünden uzun yıllar fon akımları sayesinde TL değerli tutuldu. Daha sonra ise kontrolden çıkan bir devalüasyon sürecine girildi. Birçok sektörde değerli TL yüzünden ucuz olduğu için ithal aramalına bağlı üretim yapıldığından maliyetler tırmandı. Yine enerji ve kimya ürünlerinde dışa bağımlı üretim yapısı yüzünden maliyet artışlarının çarşı pazara yansımasının önüne geçilemedi. Ancak aynı dönem boyunca Çin'in verilerine baktığımızda şunu görüyoruz. İhracat pazarlarında rekabet etmek için yuanı kontrollü bir şekilde devalüe eden Çin'de, Türkiye'dekine benzer bir enflasyondan söz edemiyoruz. 2010'da yüzde 3.3 olan Çin'in enflasyonu o dönem küresel fiyat artışlarının da etkisiyle 2011'de yüzde 5.4'e çıktıktan sonra geçen yıl yüzde 2.5 oldu. Statista verilerine göre bu yıl beklenen oran ise yüzde 1.19 düzeyinde. Çin de Türkiye gibi gelişen bir ekonomi parasını zaman zaman devalüe etmesine karşın enflasyonla mücadelede başarılı. Bu anlamda Türkiye'nin örnek alacağı uygulamalar mutlaka vardır.
MERKEZ HAKLI ÇIKSA BİLE....
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu dün yaptığı bir sunumda, enflasyon görünümünde etkili olan geçici unsurların Türkiye'de de etkisini yitireceğini belirterek, "Para politikası duruşumuzu belirlerken, para politikasının etkileyebildiği talep unsurları, çekirdek enflasyon gelişmeleri ve arz şoklarının yarattığı etkilerin ayrıştırılmasına yönelik analizleri değerlendirdik" dedi. Kavcıoğlu'nun, yatırımcı toplantısı kapsamında yaptığı sunumda verdiği mesajı dikkate alırsak genel fiyat düzeyini yukarı çeken etkiler geçici. Kavcıoğlu, haklı çıksa bile Orta Vadeli Program'da öngörülen döviz kuru gelişmeleri dikkate alındığında ithalat fiyatları üzerinden enflasyona yukarı yönlü bir baskı devam edeceği aşikar. Bu anlamda küreselde fiyatların durulması gibi bir durum yaşansa da Türkiye'de artış sürmekle birlikte artış oranları azalacak.
Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan da, Başkan Kavcıoğlu'nun toplantıda yaptığı konuşmanın ardından geçtiği yazılı değerlendirmesinde bu konuya işaret ederek, şunları söyledi: “Büyüme patikasını hızlandırma bağlamındaki politika uygulamasında, döviz kurları başta olmak üzere domestik maliyet unsurlarının daha hızlı bir biçimde fiyat yansımalarını görmemiz olasıdır. Özellikle, ithal maliyetlerine yansıyan döviz ve küresel emtia fiyatları etkenlerinde ÜFE-TÜFE geçişkenliği, yeterince sıkı olmayan bir faiz politikası düzleminde hasar etkisini artırabilir.”
KIŞ SOĞUK GEÇMEZSE FİYATLAR DÜŞECEKMİŞ!
Oxford Enstitüsü Enerji Çalışmaları Kıdemli Uzmanı Stephen O'Sullivan, küresel doğalgaz fiyatlarında yaşanan artışın bir kriz olarak nitelendirilmemesi gerektiğini belirterek, beklenenden daha soğuk bir kış olmazsa fiyatların düşeceğini söyledi. Küresel doğalgaz piyasalarında yaşanan gelişmeleri AA muhabirine yorumlayan O'Sullivan, ABD'de faaliyete geçmesi beklenen yeni LNG tesisleri olduğunu ve Rusya'dan Almanya'ya ulaşan Kuzey Akım 2 boru hattında teslimatın 2022'de başlayacağını söyledi. O'Sullivan, "Talep tarafında doğalgaz fiyatları Avrupa'da yüksek seyretmeye devam ederse bazı büyük tüketiciler doğalgaz yerine alternatif yakıtlara yönelebilir. Bir süreliğine doğal gazdan üretim yapan tesislerin kapatılması bile söz konusu olabilir" ifadelerini kullandı.
ABD BORÇLANMADAN HARCAYAMIYOR
ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, ABD’nin 28.4 trilyon dolarlık borç tavanına 18 Ekim’e kadar ulaşılacağını ve bu tarihten sonra Hazine’de nakdin olmayacağını bildirdi. ABD Hükümeti her bir 1 dolarlık yaptığı harcamanın yüzde 20’sini borçlanarak gerçekleştiriyor. Amerika’nın borç tavanına ulaşması halinde; tahvil itfası gerçekleştiremeyerek temerrüde düşebilir, kamu ve emekli maaşlarını ödeyemeyecek duruma gelebilir. Bu durum esasen birçok kez yaşandı ve son dakikada borç tavanı artırıldı. Ancak ABD'nin borçlanması bir türlü frenlenemedi. ÜNLÜ Menkul Değerler A.Ş'nin dün sabah geçtiği piyasa notunda bu konuya işaret edilerek, “Hazinenin borçlanamadığı noktada tek nakit kaynağı vergiler olacaktır. Daha önce 2011 yılında borçlanma limitinin onaylanmaması; ABD tarihinde ilk kez kredi notu düşüşüne, S&P500’ün yüzde 20 değer kaybetmesine neden olmuştu. Ek olarak, ABD Senatosu’nda borçlanma tavanı çekişmesi son 10 yıldır tekrarlanan ve sonunda onaylanan politik bir meseledir. Borç tavanı meselesinin 18 Ekim’den yıl sonuna kadar ötelenmesi, kısa vadede piyasalarda bu baskıyı ortadan kaldıracaktır” denildi.