Fransa 2023'e çok yönlü krizle giriyor

Avrupa’nın önemli ülkelerinden Fransa, Batı’nın yaşadığı sistemsel krizin yüküyle yeni yıla giriyor

Batı uygarlığı çöküyor; bu çöküş bizzat Batılı liderler tarafından açıkça ifade ediliyor. Atlantik kampı olarak da adlandırdığımız Batı tarihinde görülmemiş ve sistemin sonunu getirecek siyasi çıkmazı, ekonomik krizi, askeri yenilgiyi ve kültürel çürümüşlüğü yaşıyor.

Fransa 2022 yılına arkasında bıraktığı sarı yelekliler halk hareketi, koronavirüs salgını ve Afrika’da yükselen antiemperyalist mücadelelerin hedefinde yara alan, kaybeden bir ülke olarak girdi.

2022’ye girerken kamu borcunun yüzde 115’leri bulduğu, işsizliğin yüzde 10’la dayandığı, yoksulluğun devlet istatistiklerinde yüzde 15’lere ulaştığı, sosyal güvenliğin iflas ettiği, yatırımların yavaşladığı bir ülke konumundaydı.

2022 yılında, bütün bu kriz ve çıkmazlara Ukrayna krizi eklendi. ABD’nin peşine takılarak Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, Rusya’nın doğalgaz vanalarını kapatmasıyla Avrupa tarihinde görülmemiş bir enerji krizini de beraberinde getirdi.

2022 yılı aynı zamanda seçim yılıydı. Fransa hem yeni cumhurbaşkanını seçecek hem de Millet Meclisi yenilenecekti.

SİYASİ SİSTEM İFLAS ETMİŞTİ

Fransa’nın iki geleneksel siyasal akımı vardı: Sosyal demokratlar ve muhafazakârlar. Biri sol diğeri sağ akım olarak adlandırılırdı. İkinci Dünya Savaşı sonrası bu partiler giderek halkın desteğini ve güvenini yitirdi ve 80’li yıllardan sonra da küreselleşeme süreciyle eriyip gittiler.

Neoliberalizmin doludizgin girdiği Avrupa Birliği (AB) sürecinde devletlerinin ulusal dinamikleri, sosyal yapıları, egemenlikleri zayıfladı. Neoliberal politikaların yıkımı ağır oldu; işsizlik, yoksulluk, başta sağlık olmak üzere sosyal hakların tırpanlanması, emeklilerin çoğunluğunun neredeyse açlığa mahkûm edilmesi, sendikaların küçülmesi…

Siyasilere güven sıfırlandı ve bu geleneksel partiler iflasın eşiğine geldi. 14 yıl ülkeyi yöneten Sosyalist Parti’nin cumhurbaşkanı adayı seçimlerden yüzde 7 oy almıştı. Bu sonucu önceden gören ve geleneksel partilerin seçimlerde bir başarı elde edemeyeceğini anlayan Fransız derin devleti, tekelci burjuvazisi, Macron’u piyasaya sürdü.

Macron ABD’nin yetiştirdiği “genç liderlerdendi”, küreselci neoliberal programı savunuyor ve Avrupa’da Atlantik’in koçbaşı rolüne talipti. Yani geleneksel partilerin iflasına yol açan programı savunuyordu. Ama bu programın yani küreselleşmenin sonu gelmişti.

Devletlerin hegemonyacılığa karşı milli bağımsızlık mücadelesini yükselttiği, ulusal değerlerin daha da önem kazandığı yeni bir dünyanın doğduğu bir çağa Asya Çağı’na girilmişti. Bu süreç sadece gelişmekte olan ülkelerde değil bizzat kapitalist sistemin kalbinde Avrupa’da da yaşanmaya başlanmış ve tüm dünyada olduğu gibi Avrupa’da da küreselleşmeye karşı milli bir refleks gelişmişti. Halk milliyetçi oluşumlara, partilere yöneliyordu.

İçeride neoliberal politikalara karşı çıkan, dışarıda ABD ve NATO karşıtı bir çizgi izleyen, Brüksel diktatörlüğünün dayatmalarını reddeden ve Rusya ile dostluğu savunan partiler büyümeye başlamıştı. Bunların başında da Marine Le Pen’in Ulusal Birlik partisi geliyordu.

KÜRESELLEŞMECİLERLE MİLLİYETÇİLER ARASINDAKİ SEÇİM

2022 cumhurbaşkanlığı seçimi neoliberal küreselleşmecilerle milliyetçiler arasında oldu. Atlantik cephesiyle Fransa cephesi karşı karşıya geldi. Macron çürüyen, iflas eden küresel neoliberal sistemin tüm güçlerinin desteği ile seçildi. Ama seçimin kazananı sistem karşıtı yoksul kesimlerinin desteği ile parti tarihinin en yüksek oy oranına ulaşan Marine Le Pen oldu.

Bu seçimler, sistemin parçası olmuş ve kendilerini Macron karşıtı gibi gösteren ama ikinci turda Marine Le Pen’e karşı Macron’u destekleyen Sosyalist Parti, Yeşiller ve Fransız Komünist Partisi gibi sözüm ona sol partilerinin ikiyüzlülüğünü, kokuşmuşluğunu bir kez daha ortaya koydu. Sol seçmenin sempatisini kazanmış Boyun Eğmeyen Fransa lideri Melenchon’un Le Pen’e oy vermeme çağırısı seçmenlerinin pusulasını bozmuş ve Macron’un kazanmasına hizmet etmişti.

Haziran 2022’de yapılan genel seçimlerde Macron Meclis’te çoğunluğu oluşturamadı ve bir azınlık hükümeti kurdu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Macron’u destekleyen başını Jean-Luc Melenchon’un çektiği Partisi Boyun Eğmeyen Fransa, Sosyalist Parti, Yeşiller ve Fransız Komünist Partisi’nden oluşan “Sosyal ve Ekolojik Yeni Halk Birliği" (NUPES) hezimete uğradı. Le Pen’nin Ulusal Birlik Partisi ise milletvekili sayısını 10 kat artırarak 89 sandalyeyle ana muhalefet partisi oldu. Marine Le Pen yaptığı açıklamada “Halk meclise girdi, meclis az da olsa milli oldu” açıklamasında bulundu.

UKRAYNA’DA NAZİLERİ GİZLEYEN, NATO’YU SAVUNAN

Rusya’nın ulusal güvenliği için NATO’nun doğuya doğru genişlemesini durdurmaya yönelik Ukrayna’ya karşı başlattığı askeri operasyon karşısında Fransa, ABD ve NATO’nun yanında yer aldı. Fransa Cumhurbaşkanı, “Bu savaş, bazılarının yazdığı gibi, bir yanda NATO ile Batı, diğer yanda Rusya arasında bir çatışma değil. Ukrayna'da NATO birlikleri ya da üsleri yok. Bunların hepsi yalan. Rusya saldırıya uğramadı. Saldırgan Rusya’dır” diyerek NATO’yu temize çıkarmaya çalıştı. Daha da ileri giderek “Nazizm’e karşı mücadele edildiği propagandasının da bir yalan olduğunu” ifade etti. ABD’nin Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımların kararlı savunucusu oldu.

Savaşın, Avrupa’nın dengesini bozduğunu ifade eden Macron “Avrupa’mız sarsılacak” “Ekonomimiz etkilenecek”, “Tarımımız, sanayimiz, birçok ekonomik sektör ya Rusya'dan ya da Ukrayna'dan hammadde ithalatına bağlı oldukları ya da bu ülkelere ihracat yaptıkları için acı çekiyor ve acı çekecek. Büyümemiz, bugün en yüksek seviyesinde, ama kaçınılmaz olarak etkilenecektir. Petrol, gaz ve hammadde fiyatlarındaki artışın satın alma gücümüz üzerinde sonuçları olacaktır: arabamıza koyduğumuz bir depo yakıtın fiyatı, ısınma faturasının miktarı ve bazı ürünlerin maliyeti artacaktır” diyerek Rusya’ya karşı uyguladıkları yaptırımların sonuçlarını sıraladı. Ama Macron’a göre bütün bunların sorumlusu Rusya ve lideri Putin’di.

ENERJİ KRİZİ HER KESİMİ VURDU HALK HAREKETE GEÇTİ

Yaşanan enerji krizi, istisnasız yaşamın her alanını etkisi alanına almış, küçük büyük tüm patronlar “imdat batıyoruz” diye feryat ediyor. Fransız İşverenler Sendikası Medef’in başkanı Geoffroy Roux de Bézieux, Cumhurbaşkanı Macron’a çağırıda bulunarak şirketlerin “iflasın eşiğinde olduğunu” ifade ediyor ve “imdat” diyor: “Bu şirketlerin Fransız olmasını ve Fransa’ya yatırım yapmaya devam etmesini mi tercih edersiniz? (...) Yoksa yabancı bir çokuluslu şirket tarafından satın alınmasını ve her şeyin Fransa’dan gitmesini mi?” diye soruyordu.

Enflasyonun yüzde 10’u geçtiği, bunun yol açtığı hayat pahalılığı, işsizlik ve kışın ısınamama korkusu halkı harekete geçirdi. Sağlık çalışanlarının, öğretmenlerin, demiryolu işçilerinin, rafineri çalışanlarının alım gücünün düşmesinden dolayı ücretlerin artırılması talebiyle başlattıkları grev ve eylemler sürüyor. Bu ekonomik taleplerin yanında eylemlerde, NATO’ya ve Rusya’ya yaptırımlara karşı talepler dile getiriliyor.

AFRİKA’DA FRANSIZ SÖMÜRGECİLİĞİNİN SONU

Artan nüfusu, büyüyen ekonomisi ve petrol, doğal gaz, altın, uranyum, elmas, bakır ve daha birçok doğal kaynaklara sahip olan Afrika ülkeleri başta ABD ve Fransa olmak üzere Batı’nın sömürgeci ve emperyalist ülkelerinin yağma ve saldırılarına maruz kalmıştır.

Fransız şirketleri Afrika ülkelerinin başta petrol, altın, uranyum ve gümüş gibi madenlerini yağmalıyor bu ülkelerdeki telefon, elektrik, su, ulaşım, inşaat ve sağlık gibi hizmetlerini yürütüyordu.

Mali’de, Fransız nükleer enerji şirketi Orano Group ve madencilik şirketi ülkenin altın, bakır, gümüş ve özellikle de uranyum madenlerinin büyük çoğunluğunu işletiyor. Mali’nin kuzeyinde ayrılıkçı ve terör örgütlerini kışkırtan Fransa, Mali’yi terörden kurtarmak bahanesiyle başlattığı "Serval" isimli askeri harekâtın ardından (ki sonra "Barkhane Operasyonu”na dönüşecek ve Fransa bölgeye 5100 asker yığacaktır), Fransız Total şirketi petrol arama faaliyetlerine başlıyor.

Fransa, Nijer'deki uranyumun işletme haklarını 46 yıllığına elinde tutuyor ve çıkarılan uranyumun yüzde 87'si Fransa'nın nükleer enerji şirketi Orano Group'a ait. Yine Çad’da petrolün yüzde 60’ını Fransa çıkarıyor.

Örnekleri çoğaltabiliriz.

2000’li yıllarda dünyadaki saflaşma değişmeye başladı. Batı uygarlığının sonuna gelinmişti. Tüm dünyada olduğu gibi, Afrika’da, ABD ve Fransa tahakkümü çöküyor ve bunun yerini Asya’dan yükselen yeni bir uygarlık almaya başlıyordu. Çin ekonomik olarak, Rusya da askeri olarak ABD ve Fransa’yı geride bırakmaya başladı.

Sonraki Haber