Fransız Emperyalizminin Aşil Topuğu: Orta Afrika Cumhuriyeti

Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), Afrika'daki Fransız etkisi ile gelişimi sekteye uğrayan ülkelerin sıradan bir örneğidir. OAC'taki 150 yıllık Fransız sömürgeciliğinin sona erdiği ve bağımsızlığın kazanıldığı 1960'ta, ülkede doktora derecesine sahip sadece bir kişi vardı.

Fransa’nın OAC üzerinde oldu olası sıkı bir denetimi olmuştur. Bağımsızlığından bu yana OAC’ın tarihi, uzayan giden bir darbeler, isyanlar, iş savaşlar ve Fransa başta olmak üzere yabancılar tarafından acımasızca sömürülmenin tarihidir. Ülkedeki yöneticiler, ne zaman için ülke siyasetini çok yönlü kılma ve Soğuk Savaş döneminde SSCB gibi yeni ortaklar bulma eğilimine girdiyse devrilmiştir.

OAC, altın, petrol ve elmas gibi doğal kaynakları göz önüne alındığında dünya üzerindeki en zengin ülkedir. OAC, 2012’de dünyadaki en büyük 10. elmas üreticisi olarak kayıtlara geçmiştir.

2000’lerin başından günümüze değin OAC, sonu gelmez iç savaşlarla alt üst oldu. Fransız yöneticiler ise her şekilde Paris’in çıkarını gözetti. Fransa, yakın zamana kadar makine, silah, gıda, sınai ürünler ve ilaçlarda OAC’ın ana tedarikçisi konumundaydı. Aynı zamanda kereste ürünlerinde, elmasta, uranyum cevherinde, pamukta, tarımsal ürünlerde ve meyvede OAC'ın ana ihracatçısıydı. Ülke, Bouar kentinde söz konusu kaynakların kontrolünü sağlayan tam donanımlı bir Fransız askeri üssüne ev sahipliği yapıyordu. Areva, Total, Castel Group ve Groupe Bollore gibi şirketler OAC’ta faaliyet yürütüyordu. Fakat ülke herhangi bir kalkınma yaşamadığı gibi esasen Fransa’nın fiilen sömürgesi olarak kaldı.

OAC’taki Fransız askerleri, savaşları durdurmayı ve güvenliği sağlamayı başaramadı ya da bunu istemedi. Ne de olsa Fransız şirketleri için kendilerini denetleyemeyen, karanlık pazarlıkların ve yolsuzlukların döndüğü zayıf bir devlet, iş yapmak açısından elverişli koşullar sağlıyordu.

OAC'ın eski devlet başkanı François Bozize bu duruma sıradan bir örnektir. Darbeyle iktidara geldikten yaklaşık bir yıl sonrası olan 2004’te Başkan Bozize, bir Alman havalimanında elinde elmas dolusu bir çantayla gözaltına alındı.

Bir başka skandal daha jeopolitiğin ve yolsuzluğun OAC’ta ne denli iç içe geçtiğini gösteriyordu. 2006’da Bozize hükümeti az bilinen bir Kanada şirketi UraMin’e uranyum madenlerini devretti. Bir yıl sonra Fransız nükleer devi Areva, şirketi çok yüksek bir fiyata satın aldı. Ama işin gerçeği Areva, UraMin’i şirketin 2004’ün Aralık’ında kurulan “Cogema Gelişim Bir” adlı yan kuruluşu üzerinden kontrol ediyordu. Sonuç olarak %45 hisseyle Fransız devletine bağlı olan şirket, OAC’taki uranyum madenlerini sözde Kanadalı şirketten yüksek bir fiyatla alarak aslında kendisinden satın almış oldu. Devletin parası François Bozize hükümetinin dahli olmadan mümkün olmayacak bir yolsuzluk şemasıyla özel sektöre, yani Fransız kapitalistlerine sarf edildi. Aynı zamanda Fransa uranyum varlıklarının kontrolünü de elde etmiş oldu.

AFRİKA’DA YENİ GÜÇLER

2010’ların başında, Afrika kapsamlı birtakım değişikliklere gitti. Afrika ülkelerinin başlıca ortağı olarak Fransa, İngiltere ve ABD, kıtada herhangi bir sömürü tarihi olmayan Çin, Türkiye ve Rusya tarafından sıkıştırıldı. Altyapı geliştirme ve Afrika’yı küresel ticarete katma konusunda sınai gelişimin dinamik bir kutup olarak altyapı projeleri ve toplumsal projeler yürüten Çin, küçük ve orta ölçekli işlere yatırım yapan Türkiye ve kıtada bu alanlardaki faaliyetleriyle olmasa da güvenlik, nükleer enerji ve madencilik konularında belli başlı hizmetler sunarak öne çıkan Rusya, bu bağlamda yeni bir yaklaşım öneriyordu. Bu üç ülke de küreselleşmeci Batı’nın dayattığı, Afrikalı insanların geleneklerine yabancı olan neo-liberal değerlere karşıydı. Dolayısıyla bu üç ülke de “dünya 5’ten büyüktür” sloganına uygun olarak, BM’de genişleyen bir Afrika etkisini savunuyordu.

OAC’ta güvenlik, halkın en temel ihtiyacıydı. Ne Fransız ordusu ne de BM Barış Koruma Gücü, ülkede güvenliği tesis edemiyordu. Türkiye, BM görevinin bir parçası olmak istedi ama Fransız komutan ve diplomasi kurdu Jean-Pierre Lacroix, BM Barış Koruma Gücü Operasyonlarının başındaydı.

Fransa on yıllardır BM Barış Koruma Gücü operasyonlarını kontrol ediyor ve operasyonları Fransız çıkarları doğrultusunda yönlendiriyordu. Fakat Fransız yetkililer, yerli halkın haklarını ihlal etmek, pedofili ve çocuklara tecavüzle suçlanıyordu.

OAC’TA FRANSA VE RUSYA KARŞI KARŞIYA

OAC Devlet Başkanı Faustin-Achange Touadera’nın 2018’de Rusya’ya başvurması ve Rus ordusundan danışmanların OAC’a gönderilerek Hükümet Ordusundaki (FACA) savaşçıları eğitmesi, ülkenin silahlı kuvvetlerinin kapasitesini artırmada yardımcı oldu. Hükümet Ordusu ülkenin, ülkede kümelenmiş olan Değişim İçin Yurtsever Koalisyon (CPC) savaşçılarından temizlenmesinde başarılı oldu ve bölgede güvenliği tesis etti. Rus ordusu danışmanları ayrıca François Bozize’nin 2020’deki seçimi sabote etme girişimlerinin durdurulmasında da rol oynadı.

Fransa, OAC’ın Rusya’yla dostane ilişkiler kurma girişimlerine etkin bir şekilde direnen ülke durumundadır. Paris, dedikodu ve üstü kapalı söylemlerle Afrika basını üzerinden ülkede Rus karşıtlığını yayıyor. Ayrıca Ruslar'a karşı ayrımcılık yapmak için BM mekanizmalarını kullanıyor ve gizlice militanları destekliyor. Mayıs 2021'de OAC hükümeti, Fransız vatandaşı Juan Remy Quignolot'u militanları desteklediği suçlamasıyla tutukladı. Bu suçlamalar uluslararası alanda da doğrulandı. Ağustos ayında, Rusya’ya sempati duymamasıyla bilinse de uluslararası bir STK olan The Sentry, Fransız alkollü içecek devi Castel Group'un Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Barış İçin Birlik (UPC) militanlarını finanse ettiği mekanizmaları ortaya çıkardı.

TÜRKİYE'NİN ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ'NDEKİ ÇIKARLARI

Türkiye, Afrika kıtasını etkin bir şekilde araştırıyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin OAC’taki çıkarları, diğer ülkelerde olduğu kadar ön planda değil. Bangui Uluslararası Havalimanı'nın işletmesini, Nusret Cömert'in yönettiği Türk firması Damnus'un üstlendiği ve şirketin tahmini 30 milyon avro değerindeki yenileme çalışmalarından sorumlu olacağı biliniyor.

Genel olaraksa, Türkiye ile OAC arasındaki ticaret hacmi büyük değil. Türkiye ile OAC arasındaki toplam ticaret 2018'de 5,89 milyon dolar, 2019'da 5,81 milyon dolar (3,84 milyon dolar ihracat, 1,97 milyon dolar ithalat) düzeyinde gerçekleşti.

Öte yandan, başka büyük sermaye yatırımının olmaması siyasi açıdan bir avantaj olabilir. Türkiye, önyargısız biçimde BM de dahil olmak üzere, uluslararası arenada Rusya'nın OAC'taki varlığını destekleyebilir. Bu, Afrika'da uzun vadeli ve güvene dayalı bir ilişki kurmanın temeli olacaktır.

Türkiye, Fransa'yı OAC'tan ve bir bütün olarak Afrika'dan çıkarmak istiyor. Bu stratejik bir hedeftir. Türkiye ve Fransa'nın çıkarları Afrika’da; Paris'in PKK'yı desteklediği gerçeğiyle birlikte Suriye’de ve Doğu Akdeniz'de çatışıyor. Paris'in aksine Moskova, Suriye ve Libya'da Ankara'yı dinlemeye ve müzakereye hazır olduğunu gösteren, iş birliğine çok daha müsait bir ortaktır. Rusya ve Türkiye arasındaki iş birliği hem ekonomik hem de siyasi açıdan hızlı bir şekilde gelişmektedir. Paris'in Fransa ile Rusya arasındaki mücadeleyi kaybetmesi ve Afrika'da topal ördek olarak görülmesi Türkiye'nin çıkarınadır. Fransa ancak o zaman, Afrika'nın merkezinde stratejik bir konum işgal eden ülke olarak OAC’tan çıkmak zorunda kalacaktır.

Ruslar OAC’ta bir güvenlik bölgesi oluştururken, Fransızlar son yıllarda süregelen kargaşadan kendilerine çıkar sağlıyor. Fransa’nın yerli rüşvetçileri, çeteler ve haydutlarla bağlantılı olanlar dışında, OAC’ta başka herhangi bir yatırımın Fransa için imkansız olduğu açıktır. OAC’ta, Ruslar’ın yardımıyla düzeni sağlamak, Türk yatırımının ve altyapının oluşturulması için fırsatlar yaratıyor. Türkiye'nin havalimanı yatırımı ve dahası, Afrika'nın merkezinde stratejik bir varlığın temeli olabilir. Ne Ruslar ne de Çinliler bunu yapamadığı için Türkiye bu boşluğu ekstra bir maliyet olmaksızın doldurabilir. Çünkü diğer iki ülke, bu konuda ilgili beceri ve deneyime sahip değildir. O durumda, Türkiye’nin çıkarlarını diğer sektörlerde teşvik etmek mümkün olacaktır.

Sonuç olarak OAC, Türkiye'nin Rusya'yı uluslararası arenada destekleyebileceği, fayda sağlayabileceği ve herhangi bir maliyete katlanmayacağı ideal bir konumdur.

Türkiye ve Rusya çok kutuplu bir dünya inşa etmeye odaklanmış durumdadır. Her ikisi de Afrika ülkeleriyle etkin bir şekilde bağlar geliştiriyor. OAC, her iki gücün de Afrika'da işbirliği yapabileceklerini gösterebilecekleri ve bu deneyimi kıtanın diğer bölgelerine aktarabilecekleri bir nokta haline gelebilir. Burada hiçbir nesnel çelişkileri yoktur. Bu kazan-kazan stratejisi OAC'ta işe yarayabilir ve ardından Emmanuel Macron'un, "Ankara ile Moskova'nın Paris'i Afrika'dan atacağı kabusu", yani tüm Afrikalılar'ın rüyası gerçek olacaktır.

Sonraki Haber