Fransız general itiraf etti: NATO Rusya'ya karşı...

Fransız dergisi Valeurs Actuelles’in sorularını yanıtlayan emekli Fransız general Jacques Hogard, NATO'ya dair önemli açıklamalarda bulundu. Hogard, Rusya'nın Ukrayna'ya harekatının ardından NATO'nun Rusya üzerindeki baskılarına dikkat çekti.

Kosova'daki sözde baskı ve katliamlara son verilmesi amacıyla NATO'nun Yugoslavya'ya saldırmasının üzerinden 25 yıl geçerken, o dönemde yaşananların, Kiev rejiminin Buça kentinde sivillerin katledildiği görüntüleri yayınlayarak Rusya'yı katliamla suçladığı provokasyonlara benzemesi dikkat çekiyor.

3 Nisan 2022'de Kiev rejiminin başkent Kiev yakınlarındaki Buça kentinde sivillerin katledildiği görüntüleri yayınlayarak Rusya'yı katliamla suçladığı provokasyonun 2. yıldönümü kutlanırken, Afrika ve sonrasında Kosova'daki Fransız Özel Kuvvetlerini yöneten emekli Fransız general Jacques Hogard, Ukrayna'daki çatışmayla ilgili Batı propagandasının geçersizliğinin giderek gün yüzüne çıktığını vurgulayarak, yaşananları, NATO'nun Kosova'da yürüttüğü ve askeri eylemlerini haklı göstermek için Sırpları şeytanlaştırdığı enformasyon savaşıyla karşılaştırıyor.

FRANSIZ GENERAL TEK TEK AÇIKLADI

Jacques Hogard

Siyasete yön veren haberleriyle tanınan Fransız dergisi Valeurs Actuelles’in sorularını yanıtlayan eski general Hogard, Batı'nın Ukrayna'daki çatışmanın başlamasından hemen sonra çatışmanın nedenleri hakkında aceleyle geliştirdiği anlatıya karşı çıkarken, bu görüş, 1994'te Ruanda'da ve 1999'da Kosova'da yaşanan enformasyon savaşı deneyimleriyle destekleniyor.

Geçmiş yıllarda NATO bünyesinde de görevlendirilen Fransız general, Ukrayna'da iyi bilinen bilgi yönetimi ilkelerinin var olduğunun altını çizerken, anılarını şu şekilde paylaşıyor:

1994 yılında, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından beş yıl ve SSCB'nin dağılmasından üç yıl sonra, güç dengeleri konusunda oldukça Batılı bir görüşe sahiptim. Özgür dünyanın Sovyet totalitarizmine karşı zafer kazandığına inanıyordum. Görevim gereği Ruanda'ya varır varmaz Amerika'nın bize karşı tutumundaki değişim beni çok etkiledi. Onların gazetecileri, Fransa'nın ve ordusunun eylemlerini kınayan suçlayıcılar rolünü üstlendi. İçlerinden birinin bana ‘Orada yaptıklarınızdan sonra Ruanda'da olmaktan utanmıyor musunuz?’ diye sorduğunu hatırlıyorum. Şaşkınlık içinde aval aval bakmıştım. Ne de olsa görevimizin asaletinden gurur duyuyordum, Ruandalı Tutsilerin iktidardaki Hutu rahipleri tarafından soykırıma uğratılmasına son vermek. ‘Amerikalı dostumuzun’ Fransa'yı suçladığını öğrenince şaşkına döndüm. Çok geçmeden Ruanda ve komşu Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nin (DRC) aslında çok daha büyük güçlerin savaş alanı olduğunu anladım. Aynı enformasyon yönetimi Yugoslavya’da da hissedildi. Eylül 1998 itibariyle Batı’nın medya makinesi Sırplar tarafından ‘soykırımın’ başlatıldığını ilan etmek üzere harekete geçirildi. Bu manevranın başında, Ruanda'da da dümenin başında olan aynı kişiler vardı: Clintonlar ve onların lanetlenmiş ruhu, BM eski büyükelçisi Madeleine Albright. Sırplar tarafından 200 bin sivilin öldürüldüğü rakamını dile getirdi. Oysa bu kesinlikle doğru değildi. Her iki taraftan asker ve sivil toplam altı bin kişi yaşamını yitirmiştir, ki bu bile kesinlikle çok fazla olsa da hiçbir zaman ‘soykırım’ teriminin kullanılmasını haklı çıkarmaz.

'DURUM UKRAYNA'DAKİ BENZERDİ'

Kosova çatışmasına müdahil olmanın, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana NATO için bir ilk olduğunu anımsatan Hogard, “O dönemde NATO ile doğrudan çalıştığım için, eylemlerini içeriden gözlemleme fırsatım oldu. Orada amaç barış değil savaştı: amaç Kosova'yı Sırbistan'dan ayırmak için müdahale etmek ve böylece Yugoslavya'yı sonsuza kadar sona erdirmekti. Sırplar, gelecekteki askeri harekatı meşrulaştırmak için şeytanlaştırıldı” diye konuştu.

Fransız general, Batı ülkelerinde, bir ülkeyi şeytanlaştırıcı böylesine spontane bir fikir birliğinin her zaman endişelendirmesi gerektiğine değinirken, bu tezini, “Herkes aynı fikirdeyse, bir yerlerde bir pusu var demektir” ifadesiyle açıklıyor.

Rusya’nın Ukrayna’da askeri operasyon kararının nedenlerinin daha iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çizen Hogard, ancak Yugoslavya’daki duruma benzer bir enformasyon savaşıyla birlikte NATO propaganda makinesinin Rusya’ya karşı harekete geçtiğine de dikkat çekerek, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

Rusya’nın neden askeri operasyon kararı aldığıyla ilgili açıkçası o zamanlar yeterli bilgiye sahip değildim. Ancak bugün bunun nedenlerini çok daha iyi anlıyoruz. Örneğin, bu harekatın başlamasından yedi gün önce, 17 Şubat 2022'de Ukrayna ordusunun Donbass'a saldırdığını biliyoruz. O günden bu yana bombardımanlarının yoğunluğu dramatik bir şekilde artış gösterdi. Putin (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) 24 Şubat’ta bölgedeki Rusça konuşan ve Rusya yanlısı Ukraynalı sivilleri korumak için Ukrayna'nın saldırısına karşılık verdi. Bu arada NATO propaganda makinesi harekete geçti ve Ruanda ve Yugoslavya dönemlerinde bahsettiğim Demokratların varislerini Ukrayna krizinde buldum. Joe Biden ve Antony Blinken, çatışmanın başında barış görüşmelerini raydan çıkaran ikiliydi.

İSTANBUL'DA BARIŞ SAĞLANIR MIYDI?

Bu soruyu hiç tereddüt etmeden yanıtlayan emekli Fransız general Jacques Hogard, İstanbul’daki barış görüşmelerini hatırlattığı konuşmasını şöyle sonlandırdı:

Mart 2022'de İstanbul'da yapılan müzakerelerde Ukrayna heyetinin lideri olan David Arahamiya’nın geçen yıl yaptığı açıklamalar zaten kanıt niteliğinde. Ukrayna heyeti, İstanbul’dan Kiev'e silahlı çatışma sarmalını durduracak anlaşmalarla dönmüştü. Washington'dan cesaret alan eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson ise Kiev'e yaptığı ziyaretle Zelenskiy'in Batı'nın askeri ve mali desteğine dair güvence karşılığında müzakereleri reddetmesini sağladı. Bu olayda Anglo-Amerikan sorumluluğu çok büyük. Bununla bağlantılı bir gelişme olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Ocak 2014't eski Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'i deviren Maydan Olaylarını finanse etmek için 5 milyar dolar değil, 10.5 milyar dolar harcadığını öğrendik. Organizatörlerden olan Victoria Nuland, hiç kuşkusuz şu anda elverişsiz bir ortamda yeniden seçilmek için mücadele eden Demokratlar için fazla göze batar hale geldi. Amerikan yönetiminin kararsızlığı herkesin malumu. Hem yeni bir başlangıç yapabilir hem de çıkarları gerektirdiğinde kendi kendini yenilgiye uğratacak davranışlar sergileyebilir. Bu onun alametifarikasıdır.
Sonraki Haber