GFP: Kararlar New York ve Cenevre’de değil, Soçi ve Astana’da alınıyor
Washington, Huawei üzerinden AB’ye baskısını artırıyor. Ancak bunun sonuna gelinmiştir. Dünya duysun: Bütün Avrupa’yı ‘devletin dili’ sarmıştır. Verilen mesaj açıktır: Avrupa (Bağımsız) devlet dilini öğrenmelidir.
5’i Türk 9 yabancı gencin ırkçı bir saldırıyla öldürülmesi, Münih Güvenlik Konferansı (MGK) ile belirginleşen Atlantik’ten bağımsız Avrupa olgusunu gölgelememeli. Münih Güvenlik Konferansı’nda su yüzüne çıktığı gibi, Avrupa’nın ABD hegemonyasından bağımsızlaşması hızlandı. Merkezinde NATO ittifakının güvenlik sorunlarını ele alan 56. Münih Güvenlik Konferansı, Atlantik’e karşı Avrupa’nın baskın bağımsızlık isteğiyle sona erdi. Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” tespiti, bu ittifak üzerine tartışmayı derinleştirdi. MGK’dan birkaç gün sonra bütün Almanya ve Avrupa’yı sarsan Hanau’daki ırkçı saldırı, akıllarda soru işareti bıraktı.
ABD ELÇİSİ: KİMSE HUAWEİ KULLANAMAZ
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas MGK’da, “ABD’nin dünya jandarmalığı sona ermiştir. Orta ve yakın doğu ile ilgili kararlar Washington’da, Cenevre’de değil, Soçi’de ve Astana’da veriliyor” dedi. Washington yönetimi, bu tavrın üzerine Huawei’yi yok etme hedefini de ekleyerek AB’ye “savaş” ilân etti.
Washington yönetimi Huawei’ye karşı imha plânı yürütüyor. Alman hükümet çevreleri Huawei karşıtı ABD eleştirilerini “propaganda” olarak nitelendirdi. Berlin’in 5G teknolojisini Huawei ile gerçekleştirme kararı, ABD’nin Alman Federal Hükümeti ve Parlamentosu üzerinde baskılarını artırdı. Münih Güvenlik Konferansı sırasında birçok ABD bakanının bu konuda savurduğu tehditler sonucu, Amerikan Büyükelçisi Richard Grenell, Twitter üzerinden açık bir savaş ilânı yaptı: “Washington Huawei teknolojisi kullanan devletlerle istihbarat paylaşmayacak.” (German Foreign Policy-GFP.)
Bu tehditler Huawei’nin istihbarat topladığı iddialarına dayandırılıyor. Ancak Alman hükümet sözcüleri bu iddialara “propaganda“ diyor.
HUAWEİ İZNİ BASKILARI ARTIRDI
Londra’nın da Huawei teknolojisine karar vermesi, bardağı taşıran son damla oldu. ABD, Huawei’ye karşı savaşın bir parçası olarak, Nokia ve Ericsson firmalarının hisselerini aldı. Bu yoldan Huawei’ye karşı onları güçlendirme yoluna girdi.
Berlin’in Huawei teknolojisine karar vermesi, ABD’nin şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. GFP gelişmeyi “Washington Huawei’ye öldürücü darbe planlıyor” diye tanımladı. Makalenin başlığını “Huawei üzerinden savaş” (Die Schlacht um Huawei) şeklinde attı. Batı Asya’nın hızla gelişen çelişmeleri içinde geçen “savaş, tehdit, imha” gibi şiddet içeren kavramlar, ABD-Almanya (AB) ilişkilerinde yer almaya başladı. Almanya (AB), ABD’nin baş düşman olarak hedef seçtiği Çin ile işbirliği yapmaları nedeniyle hasım kavramına dahil ediliyor. Amerikan makamlarının gerekçeleri Huawei teknolojisinin ispiyonculuk sistemleriyle donanmış olduğu iddiası. Bu iddia geçen hafta Wall Street Journal’de tekrarlandı. ABD Başkanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien de iddiayı tekrarladı. Son olarak MGK’da ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Savunma Bakanı Mark Esper iddiaları yineleyerek Huawei’ye izin vermenin NATO’nun güvenliğini tehdit ettiğini ileri sürdüler.
Alman devlet danalı ARD yorumcusu Florian Flade yetkili makamlara dayanarak “Bu konuda hiçbir bilginin bulunmadığını” açıkladı. Alman Telekom’da trafolarının denetimleri altında olduğunu açıklayarak iddiaları yalanladı. Alman Meclisi'nin “Dijital Güvenlik Komisyonu’nun gizli oturumunda” iddiaların dayanaksız olduğu tespit edildi. Bir Federal Hükümet Sözcüsü bunlara “propaganda” dedi.
TRUMP'I ÇİLEDEN ÇIKARAN ADIM
Washington’un bütün olanaklarını kullanarak Huawei ile anlaşanlara karşı savurduğu tehditlere rağmen, 28 Ocak’ta Londra’nın aynı yönde karar alması Trump’ı hiddetten küplere bindirdi (Rasend vor Wut) ve Boris Johnson’un suratına telefonu kapattı. Bunun üzerine Johnson uzun süre önce planlanan ABD ziyaretini iptal etti. ABD’nin bu savaş ilanı niteliğindeki tehditlerine rağmen, dünyanın birçok ülkesi Huawei ile anlaşmalar yapmaya devam ediyor.
DÜNYA EKONOMİK DİKTATÖRLÜĞÜ
Washington, Huawei nedeniyle müttefiklerine ekonomiyi çökertici yeni ve ağır yaptırımlar kararlaştırdı. Dünya ticaretini kontrol eden bir “ABD, dünya ekonomik diktatörlüğü” istiyor. (Weltwirtschaftsdiktatur- GFP.)
Diktatörlük bütün AB üyeleri yanında özellikle Almanya’yı hedef alıyor. AB ülkelerine rakip olarak Nokia ve Ericsson firmalarını öne çıkartıyor. Bu yoldan Huawei’yi etkisizleştirmek istiyor. İletişim üzerinde de kontrol sağlamayı planlıyor. Bu manevra ilgili çevrelerce, İsviçre’nin Crypto AG şifre çözücü sisteminin ABD ve Almanya istihbarat örgütleri tarafından alınarak, 130 ülkeyi (Türkiye dahil) izlemesi olanağını sağlamasını gündeme getirdi.
Washington, Huawei üzerinden AB’ye baskısını şiddetlendiriyor. Ancak bunun sonuna gelinmiştir. “Dünya duysun: Bütün Avrupa’yı ‘devletin dili’ sarmıştır. Bu mesaj MGK’da bütün Avrupa eliti ve Brüksel’deki AB Komisyonu Başkanı tarafından iletilmiştir.” Verilen mesaj açıktır: “Avrupa (Bağımsız) devlet dilini öğrenmelidir.”
GFP: ABD'NİN DÜNYA JANDARMALIĞI SONA ERİYOR
MGK’da “Batının düşüş süreci” tartışıldı. Konferans Müdürü Ischinger’in raporunun özü etrafında geçen tartışmalarda, Almanya şu sonuçları çıkarttı: "Almanya’nın güvenliği sadece Hindikuş’un savunması ile sınırlı kalamaz." Irak’ta, Libya’da ve Sahra’da da geliştirilmelidir. Dışişleri Bakanı Heiko Maas bu alanda somut olarak Libya hava sahasını kapsayacak bir savunma tedbiri, Hürmüz Boğazı'nda deniz gücü önerdi.
Almanya’nın öne çıkarttığı en önemli konu Libya’da ateşkesin sağlanması ve bunu için AB’nin insiyatif alması. Daha önce Berlin, Libya Konferansı'nda karara katılanlar MGK’da bu kararların uygulanacağı üzerinde birleştiler.
Alman televizyonundan Ralf Borschard sonuçları şöyle yorumladı: “Güvenlik Konferansı’nda Macron’a cevap verilememesi zayıflıktı. Uluslararası politika için tatmin edici bir liderlik sergilenemedi. Federal Almanya güçlü bir AB için çaba göstermelidir. Pompeo Çin’e meydan okuyarak ‘Batı kazanıyor’ dedi. Aslında böylece Almanya’ya sızlanmaktan vazgeç mesajı verildi. Almanya yıllarca NATO şemsiyesi altında rehavete kapıldı, Konferansta zayıf bir durum sergiledi.”
MGK’da özetle şu sonuçlara varıldı: “Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron taze bir soluk getirdi. Fransa ve Almanya, güvenlik alanında çekirdek Avrupa olarak ortak olmalıdır, dedi. Nükleer silahlar, Avrupa’nın savunması, Brexit konularındaki işbirliği teklifine Almanya yeterli cevap veremedi. Yapmacık bir kelime olan 'Westlessness' üzerine söylenip durmak bir şey getirmedi. Güçlü bir AB için Almanya yeterli adım atmazsa geriye sadece sızlanmak kalır.”
KARARLARI KİM VERİYOR
GFP, konferans sonuçlarına ilişkin şu saptamayı yapıyor: "Konferansta Batı’nın inişe geçtiği konusu önemli bir yer tuttu. Dışişleri Bakanı Heiko Maas'a göre, 'Avrupa’nın Soğuk Savaş'tan sonraki stratejik anlamının yıpranmasıyla kalmıyor, ABD’nin dünya polisi rolü görülür bir şekilde sona eriyor.' Bu jeopolitik boşluğu Orta ve Yakın Doğu’da Rusya, Türkiye ve İran dolduruyor. Artık bölge üzerinde New York ve Cenevre’de değil Soçi ve Astana’da karar veriliyor."
Macron da “Batı’nın gerilemesi yanında ABD’nin yıllardır zayıflaması ve Batı’ya (Avrupa) karşı düşündürücü olumsuz tavrı öne çıkmıştır. Mike Pompeo Batı’nın gerilemesi tespitine karşı çıksa da gerçekte başta ABD olmak üzere Batı’nın gerilemesi devam etti” görüşünü savundu.
ABD, Konferansı Huawei üzerinden Avrupa’ya baskı yapmak için değerlendirdi. Özellikle İngiltere’nin Brexit sonrası da Huawei ile anlaşması Çin’e karşı ABD’yi daha güçlü kampanya yürütmeye yöneltti. Bu iletişim devini bütün kıta Avrupasından dışarı atmayı planladı. Ancak bu çabalar iflasın eşiğine geldi. Tersine Çin’le ilişkilerin pekiştirilmesi güçlendi. Almanya’nın AB Milletvekili Reinhard Butikofer Çin’le ortak toplantılar, (Trans Atlantik China Caucus) yapılmasını önerdi.
Almanya ve AB’nin Atlantik’e karşı girdiği yoldaki başarısı, Helmut Schmit, Gerhard Schröder, Sigmar Gabriel ve Frank Walter-Steinmeier gibi Atlantik’ten bağımsız politikaların sürdürülmesi yanında Rusya, Çin, İran ve Türkiye ile geliştireceği ilişkilere bağlıdır.