Göçmen işçi gerçeği: Güvencesiz iş, düşük ücret, ayrımcılık

Göçmen işçiler güvencesiz iş, düşük ücret ve hor görülmekten şikayetçi. “Öyle görünüyor ki; ölene kadar çalışacağız” diyorlar.

Tekgıda-İş Sendika Akademisi “Türkiye’de yabancı işçiler” başlıklı bir rapor hazırladı. Türkiye’de yabancı işçiliğin tarihsel sürecinin anlatıldığı raporda yabancı işçilerin çalışma koşullarına yer verilirken işgücü piyasasına etkisi de değerendirildi.

Türkiye tarihinde genellikle dışa göç verildiği hatırlatılan raporda özetle şunlar kaydedildi: “1909 yılında azınlıkların askere alınma kararı sonrasında yüz binlerce Ermeni ve Rum, öncelikli olarak ABD’ye göç etti. Birinci Dünya Savaşı öncesinde çok sayıda işçi ve öğrenci, Almanya’ya eğitime gönderildi. 1961-1973 döneminde bir milyon civarında insanımız önce Federal Almanya’ya, ardından diğer Avrupa ülkelerine “misafir işçi” olarak çalışmaya gitti. İlk başlarda geçici bir süre çalışmak için yurtdışına işçiliğe gidenler oralara yerleşti ve yakınlarını da yanlarına aldırttı. Bir dönem müteahhitlerimizin yurtdışı yatırımlarında da çok sayıda işçi istihdam edildi.”

Birkaç dalga halinde yabancıların Türkiye’ye de çalışmaya geldiği belirtilen raporda şu bilgiler yer aldı: “Osmanlı Devleti’nin savaşlarda aldığı yenilgilerden sonra ‘93 muhacirleri’, ‘Balkan Savaşları muhacirleri’, Lozan Antlaşması sonrasında Yunanistan’dan gelen ‘mübadiller’, dönem dönem Bulgaristan ve Yugoslavya’dan gelenler ‘yabancı’ kabul edilmedi. Farklı etnik kökenden olanlara bile bu topraklarda yaşam hakkı tanındı. Türkiye’nin vatandaşı oldular.

2011’DE 4 MİLYON SURİYELİ SIĞINDI

“Diğer taraftan, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında faşizmden ve savaştan kaçanlar Türkiye’ye sığındı ve savaş sonrasında ülkelerine geri döndü. İran’da 1979 başında Humeyni rejiminin kurulması üzerine İran’dan Türkiye’ye sığınanların büyük bölümü Türkiye’yi bir köprü olarak kullanarak başka ülkelere gitti; işgücü piyasasını pek etkilemediler. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın ve ardından 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrasında geçici işçilik amacıyla Türkiye’ye yüz binlerce işçi geldi. Bu insanlar Türkiye’de bir süre çalışıp, kendi ülkelerinde aldıklarına göre daha iyi olan ücretleri biriktirip ülkelerine geri döndüler. Bulgaristan ve Romanya’nın Avrupa Birliği’ne katılması sonrasında Bulgar ve Rumen işçilerde önemli bir azalma yaşanırken, 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş sonrasında ise Türkiye’ye 4 milyona yakın Suriyeli sığındı. Suriye’den gelenler hem sayıca çoktu, hem büyük ölçüde Türkiye’de kalıcı oldu, hem de çocuk işçiliğin patlamasına yol açtı.

“Ayrıca Afganistan, İran, Irak, Afrika ülkeleri ve hatta Nepal’den bile çalışmak amacıyla Türkiye’ye gelenler oldu. 1990’ların yabancı işçi dalgası gerilerken, bu yeni dalga geçmişteki örneklerini çok aştı.”

KAÇAK İŞÇİLİKLE ETKİSİZ MÜCADELE

Söz konusu dönemde Türkiye’de giderek derinleşen bir ekonomik kriz yaşanırken, milyonlarca yabancının önemli bir bölümünün işçi olarak çalışması, Türkiye’de işsizliğin daha da artmasına yol açtığı ifade edildi. Raporda, günümüzde resmi verilerde bile 10 milyona yaklaşmış işsiz sayısının bu düzeye ulaşmasında, ekonomik kriz nedeniyle işgücü maliyetlerini düşürmeye çalışan bazı işverenlerin genellikle kaçak yabancı işçi istihdamına yönelmelerinin önemli payı bulunduğunun altı çizildi. Bu yeni dalganın diğer bir özelliğinin de, Suriyeli çocuk işçi istihdamının hızla artması olduğu kaydedilen raporda şu değerlendirmelere yer verildi: “1990’lı yıllarda Türkiye’ye çalışmaya gelenler geri dönmüşken, Suriyeli sığınmacı işçilerin büyük bölümünün bu topraklarda daha uzun süre kalacağa benzemesi de yeni bir durum yaratmaktadır. Yabancı işçilere ilişkin mevzuatımız 2003 ve 2016 yıllarında yeniden düzenlendi; ancak kaçak yabancı işçiliğin etkili bir biçimde önlenmesi doğrultusunda çok ciddi çabalar gösterilmedi. Buna bağlı olarak da, Türkiye’de işçi sınıfının ‘en alttakiler’ tabakası oluştu; özellikle kaçak yabancı işçiler, çalışma yaşamına ilişkin mevzuatın koruyucu hükümleri dışında, ağır bir biçimde sömürülmekte ve ezilmektedir. Ancak, içinde bulundukları zor konum nedeniyle, örgütlenmeleri ve baskı ve sömürüye örgütlü bir biçimde tepki göstermeleri de pek mümkün değildir. Türkiye’de işgücü piyasası, daha önce yaşamadığı boyutta ve nitelikte bir yabancı işçi akınıyla epeyce bir süre daha boğuşmaya devam edecektir.”

İzmir’de faaliyet gösteren Deri, Tekstil ve Kundura İşçileri Derneği’nin 2020 yılı Mart ayında yayımladığı “Deri, Tekstil ve Kundura İşkolunda Çalışan Mülteci İşçilerin Yaşadığı Hak İhlalleri Raporu”na da yer verilen raporda bazı Suriyeli işçilerin yaşadıkları sorunlar şöyle aktarıldı:

‘BEN 500, TÜRK İŞÇİ 700 ALIYOR’

“Tekstil işçisi mülteci D.S.: ‘Patronlar bize düşük ücret vererek diğer işçilerin de daha fazla maaş istemesine de engel oluyordu. Biz de yapacak başka bir işimiz olmadığı ve geçinebilmek için bir an önce para kazanmamız gerektiği için verilen paralara razı oluyorduk. Dilini bile bilmediğimiz bir ülkede nasıl hakkımızı arayabiliriz ki? Şu anda çalıştığımız yerde biz 500 lira alırken, bizimle aynı işi yapan Türkiyeli işçi 700 alıyor. Önceki çalıştığım yerlerde maaşımı alamadıklarım da oldu. 5 yıldır tekstil atölyelerinde çalışıyorum ve farklı farklı işyerlerinden toplamda 10 bin liralık alacağım var. Ayrıca daha uzun çalıştığımız zamanlar da oluyordu. 11 saatin sonunda fazla mesaiye kalmak istemediğimiz halde iş bitene kadar çalışıyorduk. Fazla çalışmamız için ek bir ücret de alamıyorduk. Sigorta kaydımızın olmaması da bizim için ileride büyük bir kayıp olacak. Ülkemize dönme ihtimalimiz çok düşük ve burada emekli olabilmemiz de mümkün değil. Ölene kadar çalışacağız gibi duruyor.’

‘HAKKIMIZI NEREDE ARAYACAĞIZ?’

“4 yıldır Türkiye’de yaşayan deri işçisi M.S. de en büyük sorunun yaşadıkları ayrımcılık ve dışlanma olduğunu belirtiyor: ‘Çalıştığım işyerlerinde Türkiyeli işçilere ayrıca yemek ve yol parası veriyorlardı, ama bize vermiyorlar. Neredeyse hiçbir işyerinde eşit şartlar altında çalışmadık. Bizim işe, paraya ihtiyacımızın olduğunu bildikleri için hem daha az maaş veriyorlar, hem de daha uzun süreli çalıştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ücretlerin tam ödenmemesi de bizim için önemli bir sorun. Bir haksızlık yaşadığımızda nereye şikayet edeceğimizi, haklarımızı nerede arayacağımızı bilmiyoruz. Mülteci olduğumuz için kötü davranıldığı da oldu. En ufak bir hatamızda başka işçilerin ortasında hakaret ve aşağılanmaya varan sözlere maruz kalıyoruz. Suriyeli olduğumuz için aşağılanıyoruz. Diğer işçiler de bizi kendilerine rakip olarak gördükleri için dışlıyorlar. Biz nefret söylemlerine maruz kalırken bu durum patronların işine de geliyor, çünkü bir şey isteyemiyoruz.’”

Sonraki Haber