Göçmen sorununun sebebi emperyalizmdir

Hegemonyacılığa yönelen Batı emperyalizmi kendi içinde yarılmış, üstünlüğü kaybetmeye başlamıştır. Avrasya üstünlüğü bütün insanlığa hiçbir fark gözetmeksizin ortak bir gelecek hazırlamaktadır. Batı’nın bu yüzü göçmen akınında net olarak görülmektedir.

Mültecileri Koruma Anlaşması, 1950’lerden itibaren çeşitli aşamalardan geçerek yeni kararlar protokol altına alındı. Bu düzenlemelerle savaş, etnik ve dinsel baskı, ekonomik yokluk gibi çeşitli sebeplerle ülkesini terk etmek zorunda olan insanların korunması ve yardım edilmesini öngörüyor. BM çerçevesinde kabul edilen kararların bugün Batı’da uygulaması ne derece insan haklarına uyuyor, son yıllardaki gelişmelerden görüyoruz. Batı, mültecilere yardım alanını daha çok ezilen ve gelişmekte olan milli devletlerin etnik ve mezhep sorunlarını derinleştirmek için kullanıyor. Suriyeli göçmenler sorununda, Türkiye ve Almanya-AB arasındaki çelişmeler, bu konuyu dünyanın gündemine taşıdı.

MÜLTECİLERİ KORUMA KARARLARIRAFA MI KALKTI?

Alman dış politika yapıcı düşünce kuruluşları ve medya organları soruyor: “Mültecileri koruma şartnamesi güncelliğini koruyor mu?” Çünkü, Mart ayının ilk gününde medyaya yansıyan görüntüler, insanlığın düşürüldüğü içler acısı durumu yansıtıyor. “AB dış sınırlarında mültecilere karşı polis zorbalığı hüküm sürüyor.” Uzmanlar, Cenevre “Mültecileri Koruma Kuralları”nın rafa kaldırılmasına karşı uyarıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Almanya Başbakanı Angela Merkel ile, yüklerin paylaşılmasını hatırlatmak üzere bir telefon görüşmesi yaptı. Erdoğan görüşmeden önce AB’yi bu konuda uyarmıştı. Erdoğan, Mart 2016’da anlaşmaya varılan mültecilere yardım paketi ile ilgili sözlerin tutulmadığını da hatırlattı. Türkiye’de 4 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor. Başka ülkelerden gelenler ise cabası...

YUNANİSTAN SINIRINDAKİ İNSANLIK DIŞI UYGULAMALAR

Son mülteci dalgasının patlak vermesiyle Bulgaristan ve Yunanistan, sınırlarını sıkı sıkıya kapattı. Ankara kapıları açınca Yunanistan sınıra askeri birlikler sevk etti. Polis mültecilere gaz bombası ve şiddet araçlarıyla müdahale etti. Şubat’ın bitimi ve Mart’ın başına denk gelen hafta sonunda Yunanistan-Türkiye sınırında dramatik manzaralar yaşanmaya başladı. Dondurucu soğuk ve hiçbir altyapı olmadan, gıda bulunmayan ortamda Suriyeli mülteciler insanlık dışı bir ortama terkedildiler. Avrupa’ya gitme hayaliyle yola çıkan mülteciler yollarda uğradıkları şiddet nedeniyle canlarından da olmaya başladı. Bütün gözlemciler, bu sınırda “Avrupa ilkelerinin” ve verilen sözlerin unutulduğu görüşünde birleşiyorlar. Mülteciler dikenli teller, gaz bombası ve cop yemekten başka bir karşılık bulamadılar.

Almanya Başbakanı Angela Merkel’le görüşen Yunan Başbakanı Kyriakis Mitsotakis ve Bulgaristan hükümet yetkilileri mültecilere karşı askeri yığınak yaparak karşılık verdiler. AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen de Birliğin sınır koruma birliklerinden askeri destek gönderdi. Uzmanlar, mültecilere karşı insan haklarına aykırı muamele yapıldığı, uluslararası hukuka uymayan tutumlar alındığını belirtiyorlar. Teamüllere uymadan mültecileri zorla geri çevirmenin, Cenevre Mültecileri Koruma Anlaşmasının ihlali olacağı konusunda birleşiyorlar.

SINIRA COPLU SOPALI ASKER YIĞINAĞI

Bulgaristan da Türkiye sınırını çok sıkı tedbirlerle kapatmaktadır. Sağlam dikenli tel ve betonlamanın yanı sıra sınıra, devamlı jandarma birlikleri gönderilmektedir. Bulgaristan Başbakanı Bojka Borrisow, AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ile devamlı temas halinde olduğunu açıklamıştır. Borrisow, Türkiye Cumhurbaşkanı ile durumu sınırda görüşmek istiyor.

Ayrıca AB’nin sınır güvenliğinden sorumlu askerler de takviye için devrede ve mültecilere coplar ve sopalarla eziyet etmektedirler. Sınırda görevli gözlemci memurlar bu duruma müdahale etmemektedirler. Görgü tanıkları ve gözlemciler bu durumları yetkili AB makamlarına iletmektedirler. Ancak henüz bir reaksiyon yoktur.

Dramatik gelişmeler aynı zamanda Ege adalarında da görülmektedir. Avrupa basınına göre mülteciler adalarda kapasitenin çok üstünde ve insanlık dışı şartlarda tutulmaktadırlar. Ada halkı mültecilerin botlarından inmesine engel olmaktadırlar. Yunan ve NATO donanmasına ait gemiler daha fazla mülteci akınını engellemenin ötesinde can güvenliği ve barınma, beslenme ile ilgili konularla ilgilenmemektedirler.

BRAKEL: AB BİR ÇÖZÜM BULMALIYDI

Heinrich Böll Vakfı İstanbul Şubesi Başkanı Kristian Brakel, ARD’nin söyleşisinde AB’nin görevini yapmadığını savundu.

“AB’nin Türkiye’yi yeterince desteklemediği eleştirisi yapılıyor, doğru mu?” sorusuna Brakel, “Gerçekten böyle. 2015’te keskinleşen sorunlar geri plana atıldı. Bugüne kadar AB bir çözüm bulmalıydı. En azından orta bir yol bulup yükler paylaşılabilirdi. Bunun temel sebeplerinden birisi, Avrupa’nın Suriye ile ilgili ortak ve açık bir politikasının olmamasıdır.

“Sınırları açarak Türkiye AB üzerinde bir baskı oluşturmak istiyor. NATO’nun İdlib’te kendi tarafında olmasını istiyor. Türkiye, mülteci akınını kaldıramayacak duruma geliyor. Son olarak İdlib krizi sırasında çoğu kadın ve çocuk bir milyon mülteci daha akın etti.” Brakel, Türkiye ile Avrupa arasında bir güven kalmadığını ve bu temelde bir konunun ele alınamayacağını da sözlerine ekledi.

“Yunanistan sınırlarını kapatıp mülteci haklarını ortadan kaldırıyor. Bu doğru bir tedbir mi?” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “Hayır. Bu durum Avrupa’nın insan hakları ve mültecilerle ilgili kararlarına uymuyor. Oysa bunları savunmamız gerekir.”

18 yaşındaki Suriyeli Fuat, Türkiye-Yunanistan sınırında ARD İstanbul stüdyosundan Karin Senz’e şöyle diyor: “Suriye’de savaş var. Türkiye bizi bırakıyor, gidebilirsiniz diyor, ancak nereye? Yunanistan bizi geçirmiyor. Suriye’de Rusya, İran, ABD, Türkiye, herkes var. Orası benim ülkem. Şimdi ben buradayım. Ne yapmamız gerekiyor?”

Suriyeli mültecilere her türlü eziyeti reva gören Yunanistan’ın PKK ve FETÖ teröristlerine ve firarilerine kapıları ardına kadar açtıkları hatırlardadır.

MÜLTECİLER ÜZERİNDEN TÜRK-İSLAM DÜŞMANLIĞI KÖRÜKLENİYOR

Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinde mülteci akını nedeniyle yabancı düşmanlığı körüklenmektedir. Son olarak Almanya’nın Hanau şehrinde 4’ü Türk 9 yabancı gencin katledilmesi bu kampanyanın bir sonucudur. Bu saldırı da henüz aydınlatılmamış olan NSU davası gibi karanlıktadır. Bu saldırı ve önyargı kampanyası göçmen sorunu ileri sürülerek desteklenmektedir. Bu durumu iyi değerlendirmek ve gelişme sürecini algılamak gerekir. Olayı münferit bir saldırı, hastalıklı ruh veya bir grubun üstüne yıkmak sorunu izah etmiyor. Sorun bütün olarak sistemden kaynaklanmaktadır.

IRKÇI VE MÜLTECİ SORUNUNUN KAYNAĞI EMPERYALİZMDİR

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı emperyalist Batının ezilen ve gelişmekte olan ülke halklarına karşı tavrından kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi İslam coğrafyasındaki bilim birikimine dayanan Batı kendisini merkez (Avrupa Merkezcilik) olarak ilan etmiştir. Kendisini her türlü ilerlemenin merkezi olarak görmüştür. Oysa birkaç yüzyıl öncesine kadar her yönden geri şartlarda yaşayan, Ortaçağ karanlığının mirası üstünde duran bu Avrupa vardı. Sömürgecilikten kazandığı birikimle bir atılım sağlamıştır. Yabancı düşmanlığı sömürgelerde kölelere yönelik bakışın “modern” şeklidir. Ancak bu devir son bulmaktadır. Hegemonyacılığa yönelen Batı emperyalizmi, kendi içinde yarılmış, üstünlüğü kaybetmeye başlamıştır. Avrasya üstünlüğü bütün insanlığa hiçbir fark gözetmeksizin ortak bir gelecek hazırlamaktadır. Avrupa siyasetine ve partilerine karşı tutumumuz bu perspektife uygun olmalıdır. Avrupalı partilerin birbirine karşı tutumlarına bakarak onların yedeğine düşmememiz ve Türkiye’nin, Batı Asya’nın ve Avrasya’nın çıkarlarına göre tutum almalıyız. En başta, yıllardır Avrupa’yı yönetmiş geleneksel partiler bu sorunun yaratıcıları arasındadır.

Berlin merkezli “European Stability Initiative” adlı düşünce kuruluşu kurucularından Gerald Knaus, Türkiye’den AB’ye doğru yönelen mülteci akınıyla ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: “Şu anda Yunanistan sınırında gördüklerimiz uluslararası hukuka aykırıdır. İnsanlar olmayan bir ülkeye sürülmektedirler. Bu Cenevre Mülteciler Sözleşmesine aykırıdır. Bütün mülteci adayları insan gibi muamele görmelidirler. Bu sınırlarda görülenler tam aksinedir. Gerçekte Berlin, AB ve Birliğe üye ülkelerin hiçbirisi sıklıkla uluslararası hukuk normlarına uymayan bir tutumda birleşiyorlar. Böylece Birlik “Kurallara bağlı” uluslararası hukuk sistemini toprağa gömmektedirler.” (German Foreign Policy, 02.03.2020.)

Sonraki Haber