Göçmenler için çözüm: Avrasya İstihdam Forumu

IMF’nin para baronlarının ve emperyalistlerin az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını sömürmekten başka amaçları yoktur. Bunun için Avrasya ikliminde başarının ilk adımı Avrasya ülkelerinin bir ‘Avrasya İstihdam Forumu’ kurmaları ve akılcı yöntemlerle bu forumu düzenli olarak idare etmeleridir.

Sığınmacı ve göçmen unsurlarının içinde bulundukları şartlar ve hareket noktaları birbirlerinden farklıdır. Sığınmacı da hareket noktası korku ve zorunluluk iken göçmen de onları harekete geçiren unsur iradidir. Tek ortak noktaları gelecek endişesidir.

Sığınmacılar, bulundukları ülkede can ve mal güvenliği kalmayınca diğer komşu ülkeye ya da canını daha güvende hissedebileceği başka bir ülkeye giden insan topluluklarıdır. Bu durum, can ve mal güvenliğini tehdit eden ırkçılık, iç savaş vb. nedenlerle gerçekleşebileceği gibi bulundukları ülkeye başka bir ülkenin taarruzuyla da ortaya çıkabilir. Yine bir ülkede gerçekleşen rejim değişikliği gibi olaylar sonrasında geniş kitle hareketleri görülebileceği gibi, örneği çok az olsa da salgın hastalık sebebiyle de kitleler harekete geçebilirler.

TARİHTEN GELEN TECRÜBELER

Ülkemiz ilk büyük sığınmacı dalgasını I. Balkan Savaşı sonrasında yaşamıştır. I. Balkan Savaşında Osmanlı ordusunun bölgeden çekilmesi ile birlikte yüz binlerce insan Anadolu topraklarına sığınmacı olarak gelmiştir. Ardından I. Dünya Savaşında Kafkaslardan gelen insanlarla birlikte Anadolu’ya ciddi bir sığınmacı akını olmuştur. Gelen sığınmacılar, başta Bursa, İzmit, Balıkesir, Adapazarı, Tekirdağ, İstanbul ve Eskişehir olmak üzere ağırlıklı olarak Marmara Denizinin etrafına ve kısmen Adana’ya ve az da olsa başka illere yerleştirilmişlerdir. Savaşlardan dolayı yurtlarından ayrılan bu insanlar yerleştirildikleri yerlere öyle sahip çıkmış ve öyle çalışmışlardır ki, bu bölgeler ekonomik yönden ön plana çıkmışlardır. Kanaatimce Marmara Bölgesinin ülkemizin en gelişmiş bölgesi olmasının temelinde yatan etkenlerden biri bu olabilir. Yine Bolşevik Devrimi ile birlikte bir kısım Rus vatandaşı ülkemize gelmiştir ancak bu sığınmacı hareketi büyük bir kitle hareketi şeklinde gerçekleşmemiştir. Keza sayıları çok olmamakla birlikte II. Dünya Savaşından kaçan bazı Avrupa devletlerinin vatandaşları da Türkiye’ye sığınmışlardır.

Cumhuriyet döneminde en büyük sığınmacı dalgası ise İran’da gelişen 1979 Devrimi neticesinde gerçekleşmiş, milyonlarca İranlı devrim sonrası Türkiye’ye gelmiştir. Bu kişilerin bir kısmı tekrar başka ülkelere geçmiş, bir kısmı ise Türkiye’de kalmış ve Türk vatandaşı olarak hayatlarına devam etmişlerdir. 1985-86 yıllarında ise Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımızın isimlerinin değiştirilmesine yönelik Jivkov yönetiminin uyguladığı baskıcı politika sonucunda binlerce sığınmacı soydaşımız ülkemize gelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilerek hayatlarına ülkemizde devam etmişlerdir. Yine 1991 yılında emperyalist ABD, yaptığı ayak oyunlarıyla Irak’a Kuveyt’i işgal ettirmiş, bunun sonucunda ABD Irak’a saldırmış ve Irak’ın güneyini işgal etmiştir. Diğer taraftan kuzeyde emperyalist ABD birliklerine destek veren unsurlara Irak ordusunun saldırmasıyla bölgede yaşayan Kuzey Iraklılar Türkiye’ye sığınmışlardır. O dönemde Kuzey Irak’tan Türkiye’ye ciddi bir sığınmacı akını yaşanmasa da bu durum, Suriye’deki çatışmalar başlayınca değişecektir. Arap Baharı ve iç savaş neticesinde Suriye’deki olaylar başladığında ise milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye sığınmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti de tüm misafirperverliğiyle bu insanlara kucak açmıştır. Sosyal medyada veya başka ortamlarda “orada savaş varsa genç erkekler buradan gidip ülkelerinde savaşsınlar” şeklinde yapılan yorum ve paylaşımlar doğru bir yaklaşım değildir. Cinsiyetle şiddetin bir ilgisi olmadığı gibi, şiddete ve savaşa sırf cinsiyeti erkek diye bir insanı mecbur etmenin insani hiç bir tarafı bulunmamaktadır.

PSİKOLOJİK ŞİDDET VE SAVAŞ ŞARTLARI

Bu anlamda ülkemize sığınan üç buçuk milyon civarındaki Suriyeliye Türkiye Cumhuriyeti devleti ev sahipliği yaparak ulvi bir davranış sergilemiştir. Batılı emperyalistlerin Ortadoğu’da vekâlet savaşları yürüttüğü bu iç savaşta, Suriye vatandaşlarına ilgisiz kalması, hatta kör ve sağırı oynaması kabul edilebilir bir durum değildir. Ne AB, ne de ABD verdikleri sözleri yerine getirmemişlerdir. Türkiye, Rusya ve İran’ın bu bataklığın içine çekilerek vekâlet savaşlarının bu devletler arasında yaşanmasına Türkiye devlet aklı ile engel olmaya çalışmaktadır.

Emperyalist ABD’nin en çok isteyeceği şey şüphesiz ki Türkiye, İran ve Rusya arasında gerçekleşecek olan bir savaştır. Teknik olarak ilerlemiş olan emperyalist Batı her şeyi hesap ediyor olabilir, ancak daha kendileri henüz bir devlet bile kuramamışken bu coğrafyada gerek insani, gerek mimari gerekse de edebi olarak üst bir medeniyet oluşturmuş bu devletler, derin tarihi birikimleriyle emperyalist güçleri geldikleri yere geri göndereceklerdir. Emperyalizmçökmüş, Batı uygarlığı bitmiştir. Sömürme dönemi tarihin tozlu sayfalarına kaldırılmak üzeredir. AVRASYA ÇAĞI başlamıştır.

Afrika’da ise büyük bir sığınmacı kitlesi Hutu ve Tutsilerin arasında gerçekleşen kanlı Ruanda İç Savaşında ortaya çıkmış, yüz binlerce insan öldürülmüş ve milyonlarca insan başka ülkelere sığınmıştır.

Kısaca sığınmacılar psikolojileri şiddet ve savaş şartlarında bozulmuş insanlardır. Bu sebeple sığınmacılara müşfik davranılması gerekmektedir. Çünkü bu insanlar, şiddetten, savaştan ya da salgın hastalıktan kaçan, canının derdinde olan insanlar olup, iradilik yoktur; sığınmacının şartları vardır. Korku saikiyle hareket ederler. Bu sebeple Türkiye’nin gelen sığınmacılara kucak açması ne kadar insani ise başka ülkelere gitmelerini engellememesi de o derece doğru ve özgürlükçü bir yaklaşımdır.

GÖÇMENLİKTE ASIL ETKEN İŞSİZLİK

Göçmen ise bulunduğu yerdeki yaşam koşullarını beğenmeyen, işsizlik ve daha iyi bir yaşam arzusu ile yer değiştiren insan ya da insan topluluklarıdır. Bunları harekete geçiren en yaygın sebep işsizliktir. Genelde nüfusu yoğun ülkelerden iş bulma umuduyla diğer ülkelere geçmeye çalışırlar. Bireysel hareket ederler ve hareket nedenleri iradidir. Korku ve şiddet unsurları yoktur. Göçmenlik, insanların kanuni yollardan veya kaçak yollardan sınırları geçerek iş bulma ya da daha iyi yaşam koşulları umuduyla başka ülkelere göç etmeye çalışmalarının bir sonucudur. Bunun en bariz örneği ülkemizde 1960 ve 1970’li yıllarda Avrupa’ya giden insanlarımızdır. Bu kişiler ülkelerinden ayrılmış olsalar da aileleri parçalanmamış ve gittikleri yerlerde farklı alanlarda emek verip çalışarak bulundukları ülkelere değer katmışlardır. Göçmen hareketlerinin en önemli etkeni görüldüğü üzere işsizliktir. Göç veren ülkelerde işsizliği azaltmak için ise nüfus planlaması yapılmalı ve ülke kaynaklarının sömürülmesine izin verilmemelidir. Kaynakları sömürülmeyen, kendi yeraltı ve yer üstü kaynaklarını yatırıma dönüştüren, düzgün bir nüfus kontrolünün yapıldığı ve yapısal diğer problemlerin çözüldüğü ülkelerde işsizlik azalacak ve otomatikman göç hareketi de doğmayacaktır. Diğer bir göçmenlik hareketine örnek ise Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesidir ki bu başlı başına ayrı bir yazı konusudur.

Bugün IMF, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere para politikaları uygulayarak yardımcı olmaya çalışıyormuş gibi görünse de aslında bu noktada para baronlarının ve emperyalistlerin az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını sömürmekten başka amaçları yoktur. Bunun için Avrasya ikliminde başarının ilk adımı, Avrasya ülkelerinin bir AVRASYA İSTİHDAM FORUMU kurmaları ve akılcı yöntemlerle bu forumu düzenli olarak idare etmeleridir. Yine birçok ülke bu çalışmalarla nüfus artış hızını düşürmeli, işsizlik sorununu ve diğer sosyal problemlerini dogmatik saiklerle değil, bilimsel gerçeklerle ele almalıdır. Göç hareketinin olmazsa olmazı

Avrasya İstihdam Forumudur. Böyle bir foruma Güneydoğu Asya, Uzakdoğu ve Pasifik ülkelerinin de katılımı sağlanmalıdır. Birçok konuda yetersiz kalan Birleşmiş Milletler’den çare beklemektense bu ülkelerin bir araya gelerek kendi para fonlarını, kendi istihdam forumunu, salgın ve bulaşıcı hastalıklar için kendi teşkilatlarını oluşturmaları da AVRASYA iklimi için büyük önem arz etmektedir.

AVRASYA PAKTI

Yine hep kurtuluş ve güvence gibi görülen NATO yerine, BİRLEŞİK AVRASYA PAKTI kurularak emperyalistlerin kendi topraklarımızda gerçekleştirecekleri vekâlet savaşlarına son verilmesi sağlanmalıdır. Bu vekâlet savaşları önlendiğinde sığınmacı problemi diye bir şey de kalmayacaktır. Yine kendi ortak polis teşkilatını kurarak organize suç örgütlerinin gelişmesi önleneceği gibi bununla birlikte terör suçlarının işlenmesi de engellenecektir. Emperyalistler kendi vekâlet savaşlarını yürütemeyince, otomatik olarak bu savaşlardan etkilenen siviller ortaya çıkmayacak ve sığınmacı sorunu da oluşmayacaktır. Batının kurduğu örgütlerden medet ummayı bırakıp ezilen halklar ve sömürülen ülkelerle birlikte bir şahlanış gerçekleştirmek zorundayız.

Bugün baktığımızda İnterpol’ün, Türkiye tarafından aranan binlerce terör örgütü mensubundan birini bile teslim etmediğini, hatta Türkiye’nin başvurularını işleme bile koymadığını açıkça görmekteyiz. İşte bu sebeple Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.

“Kurda demişler, neden ensen kalın, o da kendi işimi kendim hallederim demiş.” Buradan çıkarmamız gereken tek sonuç şudur ki, biz de hiçbir ülkeye kul köle olmamalı ve yıllarca sömürülen ve ezilen devletlerle bir olarak Batının hükümranlığına son vermeli, eşit şartlarda masaya oturacağımız günler için uğraşmalıyız. Kısaca ensemizi kalınlaştırmaktan başka çaremiz yoktur.

Sonraki Haber