Godard’ın Çinli Kız’ı
Beni neden etkiledi? Kolaycılık, aktarmacılık, kopyacılık bir devrimci için çıkar yol değil. Dahası, insanın kendi sınıfından kopması hiç de kolay olmuyor. Yabancılaşmayı bu kadar güzel anlatan bir başka film hatırlamıyorum.
Yeni Dalga sinema akımının öncülerinden Jean Luc Godard aramızdan ayrıldı. Sinemanın dorukta olduğu savaş sonrası yıllarda Godard, Hollywood sinemasından farklı başka bir anlatım geliştirmiş, insani toplumsal konulara cesaretle el atmıştı. En ünlü filmi “Serseri Aşıklar”, Paris sokaklarında geçen bir âşk öyküsüdür. Gençlerin içini titretir ama biraz anarşizan eğilimlidir. Ben, beni en çok etkileyen filmi ile veda etmek istiyorum Godard’a: Çinli Kız ile…
Yıl 1968’ler… Gençlik hareketleri… Şimdiki gibi değil, haberleşme imkanları kısıtlı. Paris’te olup bitenlerden az çok haber alıyoruz gazetelerden ama hepsi o kadar. Arada Avrupa’dan da bazı haberler ulaşıyor. Ne de olsa genciz, benzer sorunlarla boğuşuyoruz üniversitede….
Ancak bir olay var ki, anlamak mümkün değil. Çin’de Kültür Devrimi oluyormuş… Nasıl bir şey ola ki… Onun haberlerini de Batılı gazeteler üzerinden, bizim gazetelere ulaştığı kadar öğreniyoruz. Ellerinde “Kızıl Kitaplar”, Mao üniformalı gençler kızıl bayraklarla, ellerinde koca ülkenin dört bir yanında gösteriler yapıyor, burjuva çevrelere saldırıyorlarmış. Kafamda yüzlerce soru… Bir bilen olsa da anlatsa…
UMMAK VE BULMAK
Godard’ın “Çinli Kız”ını o koşullarda seyrettim. Yapım yılı 1967 olarak duyuruluyor. Ben filmi tam ne zaman nerede seyrettim, bilemiyorum. Filmin bize gelmesi mutlak birkaç yılı almıştır. Benim beklentim, ne olduğunu bir türlü kestiremediğim Kültür Devrimi hakkında bir şeyler öğrenebilmek… Ama hayret… Ne umarak gittim neyle karşılaştım!
Film Paris’te, Paris’in ana caddelerinden birinin kenarındaki bir apartmanın geniş salonunda geçiyor. Yaşadıklarından hayal kırıklığına uğrayan orta sınıftan bir avuç genç, arayış içindeler. Devrim yapmak istiyorlar. Buldukları çare, o güzel apartman dairesinin salonunda “Kızıl Kitap”la eğitim yapmak oluyor.
Boş duvarın tam ortasında bir “Başkan Mao” resmi. Boş duvarlar boşluk duygusunu pekiştiriyor.
Beş ya da altı genç, tam hatırlamıyorum. Hepsi temiz giyimli, üstlerinden varlıklı ailelerin çocukları oldukları belli. Her gün biri Kızıl Kitap’tan bir bölüm okuyor.
Ertesi gün aynı ortam, sadece metin okuyan değişiyor. Ve bu görünüm sürüp gidiyor. Seyirci de o durağanlıktan, o yeknesaklıktan usanıyor. Belli ki Godard o sahneleri bilerek uzatmış.
Gençler ara sıra dışarı çıkıp çeşitli anarşik eylemlere katılıyor, sonra bıraktıkları yerden devam etmek için salona dönüyorlar. Eğitim çalışması böyle sürüp gidiyor. Sonra birinin canı sıkılıyor; belki de bıkıyor; altı kişilik grup beşe düşüyor vb… Filmin sonunda genç kız bir trene binerek bir yerlere doğru gidiyor. Film öyle bitiyor… Tam bir boşluk, hiçlik duygusu…
HAYATIN DIŞINDA KALMAK
Godard’ın “yeni sinema” içindeki yeri biliniyor. Ölümünden sonra kimi sitelerin ondan “Maocu” diye söz etmesini garip karşıladım. Her neyse, amacım Godard sunumu değil.
Neye niyet niye kısmet. “Çinli Kız” beni neden etkiledi?
Boş salonun boş duvarındaki “Başkan Mao” resmi, eldeki Kızıl Kitap’lar ve hayattan kopuk, dünyanın öteki ucundaki bazı olayları inceleyerek dünyayı kavrayacağını, dahası devrim yapacağını sanan Paris’in göbeğindeki burjuva gençler...
Belki de kendilerini kandırıyorlar, bilemiyorum..
Kendi aramızda “somut durumların somut tahlili” önermesini yineleyip durduğumuz bir ortamda Godard’ın “Çinli Kız’ı” bilincime cuk oturuyor. (Aslında filmin tam adı “A la Chinoise” (yani Çinli Kıza Öykünmek; böylesi daha anlamlı çünkü Godard’ın hedefindeki Kültür Devrimi’nde oraya buraya koşan Çinli Kız değil, o kıza öykünen kız/erkek.)
Kolaycılık, aktarmacılık, kopyacılık bir devrimci için çıkar yol değil. Her çiçek her toprakta yetişmiyor. Sosyal olaylar ancak kendi koşullarında var oluyor. Kutuplarda kaktüs, çölde karanfil bitmiyor. Dahası, insanın kendi sınıfından kopması hiç de kolay olmuyor. Yabancılaşmayı bu kadar güzel anlatan bir başka film hatırlamıyorum. Godard’ın “Çinli Kız” üzerinden bana verdiği hayat dersini unutmadım. Ustanın toprağı bol olsun.