‘Türk şairi sistem ile uzlaşmadı’

Günümüz Türk Şiirinin önemli isimlerinden biri olan Şair Tuğrul Tanyol, şiir ve halk arasındaki bağlantıya dikkat çekti. Tanyol şiirin halkın dilini oluşturduğunu belirtti

Günümüzde Türk Şiiri soruşturmasına Çağdaş Türk Şiirinin önemli temsilcilerinden Tuğrul Tanyol’la devam ediyoruz. Tanyol şiirin yeni bir tanımından söz edilemeyeceğini belirtti. “Şiir bitti” iddialarını değerlendiren Usta Şair, söz konusu iddiaların şiiri denemiş ve başarısız olmuş kimselerin ortaya attığını belirtti. Şiir, şair ve halk arasındaki ilişkiye değinen Tanyol, halkın konuştuğu dili şiirin oluşturduğunu söyledi. Tuğrul Tanyol ayrıca Türk Şiirinin ve Türk Şairinin sistemle hiçbir zaman uzlaşmadığını vurguladı.

ŞİİRDE BAŞARISIZ OLANLAR ŞİİR BİTTİ DİYOR

- 21. yüzyılda şiirin yeni bir tanımından söz edilebilir mi?

Sanmıyorum. Şiir yüzlerce yıl içinde biçimsel ve içeriksel değişimlere uğramış olmasına rağmen tür olarak yerini korumuştur. Akımlar, modalar, değişen toplumlar ve değişen dünya şiire yeni çağrışım alanları açmış, şiir kendine yeni ifade biçimleri aramış ve bulmuştur.

- Dönem Dönem ortaya atılan bir iddiadır. Şiir bitti mi?

Ne yazık ki bu sav kimilerine keyif veriyor sanki. Şiirle ilgili olduklarını türün bittiğini ilan ederek kanıtlamaya çalışanlar genellikle şiiri denemiş ve başarısız olduğunu görerek şiirden ve şairden nefret edenlerden oluşuyor sanki. Biraz akıl sahibi olsalar şiirin bitmesinin dilin bitmesi anlamına geleceğini bilirlerdi çünkü.

ŞİİRİN SANAT DALI OLDUĞUNU UNUTMAYALIM

- Şiirin halkla arası nasıl? Geniş kitleler şiirin sesini ne kadar duyuyor?

Şiirin halkla arası çetrefil bir konudur. Halk şiirin getirilerinden dolaylı olarak yararlandığı halde şiirin kendisiyle pek ilgili değildir. Ne mi demek istiyorum? Bir önceki soruyu yanıtlarken belirtmeye çalıştım zaten. Halkın konuştuğu dili şiir oluşturur. Çarşıda pazarda şairlerin yaptıkları dille konuşurlar, şairlerin yaptığı dille aşklarını ilan ederler, çocuklarına terbiye verirler, öfke ve nefretlerini dile getirirler; şairlerin yarattığı dille iletişim kurarlar kısacası. Her şair daha geniş kitlelerce okunmayı arzu etse de, kitleler şiir okuru olma birikimine sahip değillerse bunun başarılması pek mümkün değildir. Şiirin bir popüler kültür aracı değil bir sanat dalı olduğunu unutmamamız gerekiyor. Halk ne kadar Beethoven dinliyor, ne kadar, Cézanne resimlerine bakıyorsa o kadar şiir okuyor. Bu da bu işin normali.

MÜZİĞİN İÇİNDE ŞİİR ŞİİRİN İÇİNDE MÜZİK VAR

- Bir fikir de şu: Şiirin aslında bütün biçimlere etki ettiği, onların içine sızdığı şeklinde. Bu bağlamda şiir ve resim, şiir ve sinema ve şiir ve müzik birlikte değerlendiriliyor. Sizce bu doğru mu? Doğruysa bu bağ nasıl oluştu?

Sanatların uyumundan, ya da ortaklığından söz eden çok sayıda çalışma var. Bu ilişkiler, bu bağlar karşılıklı, yani burada şiirin üstünlüğünden söz etmek anlamsız olur. Hugo bir aforizmasında “Rüzgâr, rüzgârdır,” diyordu. Poyraz da, meltem de, lodos da olsa, hepsi sonunda rüzgârdır. Önemli olan sorunuzda sıraladığınız türlerin ne kadarının sanat olmayı başardıklarıyla ilgili. Müziğin içinde şiir olduğu kadar, şiirin içinde de müzik vardır. Ne diyordu Verlaine Art Poétique şiirinde? “Her şeyden öce müzik,” diye başlıyordu.

Peki benim için bir ses tanrısı olan Beethoven o derinlikli, sarsıcı müziğini bestelerken yalnızca kendisine kadar gelen müzik tarihinden mi etkileniyordu? Zengin kütüphanesi felsefe, tarih kadar şu şairlerin kitaplarını da içeriyordu: Euripides, Goethe, Hölty, Homeros, Klopstock, La Fontaine, Schiller, Seume, Shakespeare yalnızca birkaçıydı. Mimaride şiir var mıdır bilemem, ama tüm sanatların içinde mimari vardır. Mimari bir anlamda yapısal bütünlüktür.

ŞİİRİN ARKA PLANDA GÖRÜLMEMESİ BİZİ YANILTMAMALI

- Son dönemde şiir kitaplarının satış oranları hayli düşük. Eskiden olduğu gibi dişe dokunur şiir eleştirileri ve polemikleri de yayınlanmıyor. Bunun sebebi nedir?

Sanırım bir edebiyat türü olduğu kadar, popüler kültürün de bir tüketim nesnesi haline gelen romanın son on yıllarda giderek öne çıkması şiirin göreceli bir arka alana itilmiş olduğu görüntüsünü yarattı. Bu bizi yanıltmamalı. Yine müzikten örnek vereceğim. Dönem dönem kimi türler ötekileri gölgelemiştir. Bir dönem senfoni, bir başka dönem opera bestelemeyen besteciler dikkatlerden uzak kalmışlardır. Operalarıyla üstün başarı elde eden Rameau’nun cenazesi neredeyse devlet töreniyle kaldırılırken, bir cinayete kurban giden, Fransız keman okulunun kurucusu Leclaire’in ölümü ancak bir Lyon gazetesinde küçük bir haber olarak yer almıştır.

Şiir kitaplarının satış oranlarında bir sorun olduğunu sanmıyorum. Bin civarında basılan bir şiir kitabı, ABD ve öteki Batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında yine de yüksek bir adete ulaşıyor. Evet eskiden şiir kitapları daha fazla basılıyor ve satıyordu. 1983’te ilk kitabım beş bin basılmış ve kısa sürede tükenmişti. O dönemde okur dizelerin arasında anlam arıyordu sanırım ve unutmayalım ne dünya ne Türkiye görsel kültürün ve sosyal medyanın saldırısına henüz uğramamıştı.

Eleştiri ve polemiğe gelirsek, ülkemiz ne yazık ki bu konularda hep kısırdı. Ne var ki genç akademisyenlerin, lisans ve lisans sonrası öğrencilerin nitelikli çalışmaları son yıllarda giderek bir artış gösterdi. Türk Şiiri dar kalıplı çerçeveden günümüz şiirini ele alan çalışmalara doğru evrim geçirdi. Bunu umut verici bulduğumu söylemeliyim.

‘ŞİİRİN GÜCÜ VAR MIYDI GERÇEKTEN?’

- Şairin toplumda yönlendirici bir gücü vardı. Şair duyarlılığından ve şiirinin etkisinden hep söz edilir ki bu yüzden geçmişte pek çok şair gazaba uğramıştır. Günümüzde şairin böyle bir gücü kaldı mı?

Böyle bir gücü var mıydı gerçekten şairin? Yoksa bir şiir, bir dize, tarihin belli bir anında toplumun o andaki duyarlığına ve arayışına denk mi düşüyordu? Neruda “Biz halkız yeniden doğarız ölümlerde,” diye yazdığında halkı harekete geçirecek bir slogan mı yazmak istemişti, yoksa bir şiir mi? Ben şiir olduğunu düşünüyorum. Halkın bir parçası olan şairin duygularının halkın o andaki duygularından farklı olması mümkün mü? Şairin gücü kaldı mı bilemem, ama yazılmakta olan bir şiirin böyle bir güç kazanması her an mümkün. Yeter ki zorlama olmasın, yeter ki şaire görev biçilmesin.

TÜRK ŞAİRİ SİSTEMLE HİÇBİR ZAMAN UZLAŞMADI

- Tarihin doğru tarafında durmak bir mesele. Günümüzde de bu konuda turnusol olabilecek pek çok olay yaşandı. 21.yüzyılda şair duruşunu nasıl belirlemeli?

Dün nasıl idiyse bugün de öyle. Türk şairi ve Türk şiiri sistem ile hiçbir zaman uzlaşmadı. Bu nedenle devlet aklı modern şiirde Yahya Kemal’de kalmaktan başka çare bulamadı. Son 20 yıllık dönemi gözden geçirdiğimizde ana akım şairlerimizin duruşunun dört dörtlük olduğunu söyleyebilirim.

Sonraki Haber