Güven yabancıya yük vatandaşa
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, piyasada güvenin arttığını ve çalışanları enflasyona ezdirmediklerini söyledi. Aydınlık’a konuşan iktisatçı ve tüketici temsilcileri ise ekonomi politikasının emekten yana olmadığını, güvenin vatandaşa değil yabancı yatırımcıya verilmeye çalışıldığını belirtti.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, TBMM Genel Kurulunda Bakanlığın 2024 yılı bütçesine ilişkin yaptığı konuşmada ekonomi politikalarının son birkaç aydır olumlu sonuç verdiğini iddia ederek piyasada güvenin tesis edildiğini öne sürdü. Şimşek, Türkiye’nin risk priminin düştüğünü anımsatarak “Gelişmekte olan ülkelerin risk primi mayıstan beri 87 baz puan, Türkiye'nin risk primi 400 baz puandan fazla düştü.” diyerek yabancı yatırımcıya güven verildiğini vurguladı. Çalışanları hiçbir zaman enflasyona ezdirmediklerini ve ekonomi büyüdükçe refahı artırıp adil bir şekilde paylaşacaklarını söyleyen Şimşek, CDS priminden örnek vererek Türkiye ekonomisine yabancı yatırımcının güvenini paylaştı. Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı tüketici güven endeksine baktığımızda ise vatandaşların ekonomiye güvenmediği görülüyor. 100 eşik puanın altında olduğu zaman tüketicilerin ekonomiye güveninin kötümser olduğunun yansıdığı endekste aralık ayı tüketici güven endeksi 77,4 olarak paylaşıldı. Mayıs ayında 91,1 olan tüketici güven endeksi, Ağustos’ta 68’e kadar düşmüştü. Aralık ayında ise önceki aya göre yüzde 2,6 artmış olmasına rağmen seçimlerden önceki mayıs ayının çok uzağında.
TÜKETİCİ GÜVENİ OLUMSUZ
Vatandaşların ekonomiye olan güveninin ne durumda olduğunu sorduğumuz Tüketici Birliği Federasyonu (TBF) Genel Başkanı Av. Mehmet Bülent Deniz, vatandaşın ekonomiden beklentisinin olumsuz olduğunu söyledi. Deniz, şöyle konuştu:
“Hazine ve Maliye Bakanı’nın ülkenin CDS puanının düşmesinden yola çıkarak güvenin artmış gibi yaklaşması yurt dışındaki sermaye, yatırımcı için geçerli. Ancak Türkiye’ye baktığımızda tüketici bakımından aynı güveni göremiyoruz. TBF olarak enflasyon kadar tüketici güven endeksini de takip ediyoruz. Son açıklanan endeks, maalesef Türkiye’de tüketicinin önümüzdeki en az 6 ay için ekonomi yönetimine ilişkin olumlu beklentide olmadığını göstermektedir. Bu durum Bakanın sadece yatırımcı için değil tüketici için de değerlendirme yapmasını gerektiğini gösteriyor. Tüketicide kurların yükseleceği ve enflasyonun artacağına dair beklenti hakim. Tüketici güven endeksine göre tasarruf yapma eğiliminde de hayli düşüş var. Tasarruf da halkın ekonomiye olan güveninin başka bir göstergesidir.”
‘EMEKÇİLERDE GELİR KAYBI VAR’
Bakan Şimşek’in ‘Çalışanları enflasyona ezdirmiyoruz.’ sözünün; enflasyonla mücadele yöntemi olarak iç talebi baskılama yöntemi seçilirken ve asgari ücrete hedeflenen enflasyon üzerinden yılda bir kez zam yaparken gerçekçi olup olmadığını sorduğumuz iktisatçı Doç. Dr. Baki Demirel de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sayın Bakan emekçileri ezdirmedik diyor ancak emekçilerin önemli bir gelir kaybı var. Ücretlerin manşet enflasyon üzerinden belirlenmesi, ücret erozyonuna neden oluyor. Çünkü asgari ücret açıklandıktan sonra fiyat belirleyici kesimler hemen bu artışı bahane ederek kendi mallarına emek maliyetinin üzerinde zam yapıyorlar. Bu sene memurlara yüzde 15 + 10 zam yapıldı. Toplamda yüzde 25-26’lık bir artış demek. 2024 için Merkez Bankasının beklediği enflasyon yüzde 36. Merak ediyorum; beklenen enflasyonun yüzde 10 altında ücret artışı yapmak emekçileri enflasyona ezdirmemek mi oluyor?
“Ücretler, enflasyonu takip eder. Dolayısıyla ücret artışları enflasyonun nedeni değil sonucudur. Ücretlerdeki enflasyon oranında artışlar zam değil enflasyonun telafisidir. Ne kadar telafi olduğu da tartışılır. Emekçi kesimin milli gelirden aldığı pay sürekli azaldığı ve ücret erozyonunun yaşandığı bir durumla karşı karşıyayız.
‘MEVCUT POLİTİKALAR ÜCRETLERİ BASKILIYOR’
“‘İktisat politikasının amacı ne olmalıdır?’ diye baktığımızda refahı yükseltmek ve bunu adil biçimde dağıtmak olmalıdır. Şimdi siz ekonomiyi, emekçileri, işçileri, ücretlileri yoksullaştırarak nasıl refah artışı sağlayacaksınız? İç talebi baskılayarak nasıl refah artışı sağlayacaksınız? Dış talep de destekleyici olmazsa tam aksine ekonomiyi bir daralma veya durgunlaşmaya sokmuş olmayacak mısınız? Mevcut politikalar aslında ücretleri baskılamak üzere politikalar. Bu politikalarla ‘İleride emekçi refahını artıracağız’ söylemi gerçekçi durmuyor.”
Sadece ücret politikası ile değil vergi politikası ile de emekçilerden yana olmadığını dile getiren Demirel, şöyle devam etti:
“Vergilerden elde edilen gelirlerin büyük çoğunluğu dolaylı vergilerden karşılanıyor. Bu vergi politikası da yine emek aleyhinedir. Tam olarak düşük ücret ülkesi olup, yoksul ekonominin kısır döngüsü altındayken bir refah artışından söz edemeyiz. Tam istihdamı hedefleyici ve ücretleri artırıcı politikalar, emekçi kesimin kaybını telafi edecek yüksek artışlar gerekiyor. Karı-koca iki asgari ücretli çalışsa düşünülen asgari ücret seviyelerindeki en yüksek olan 17 bin TL olarak belirlense bile ücretlerin toplamı 34 bin TL yapar. Yoksulluk sınırının altında. Şimdi bu mu ekonomi politikası!
“Sürekli enflasyona sebep olan talep artışından bahsediyorlar. Türkiye’deki dış ticaret açığına baktığımızda bunlar büyük ölçüde lüks tüketim talebi. Lüks otomobil talebi. Bu talebi 15-17 bin TL’ye çalışan işçi mi yapıyor? Talebi artıran kesim üzerinden alınacak bir doğru vergi politikası uygulamak lazım. Ekonomi politikası bir karar verecek. Emekten yana mı olacak sermayeden yana mı olacak? Emekten yana olunacaksa vergi politikasında kökten bir değişim gerekli.”