Güvencesizliğin adı: Esnek çalışma

Esnek çalışma türlerinin ve güvencesiz sözleşmelerin fiili olarak da yaygınlaşması ve başat çalışma ilişkisi hâline gelmesi ise beraberinde gelir güvencesizliğini, kronik yoksulluğu, kimlik ve sosyal sınıf bunalımını ve bunlara bağlı olarak birçok sosyal çalkantıyı heybesinde taşıyor

Esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaşması için işveren kesiminin girişimleri ve hükümetin hamleleri oldu. Salgınla birlikte mecburi olarak esnek ve uzaktan çalışma daha yaygın olarak hayata geçti. Şimdi bunu fırsat bilen birçok işveren ardı ardına esnek ve uzaktan çalışma biçimlerini kalıcı hale getirmeyi hedeflediğini açıklıyor.

Bir esnek çalışma biçimi olan belirli süreli iş sözleşmesinin 25 yaş altı ve 50 yaş üstü için yaygınlaştırmayı hedefleyerek kıdem tazminatı hakkını gasp etmeye yönelik düzenleme Kasım 2020’de sendikaların mücadelesiyle püskürtülmüştü. Peki önümüzdeki süreçte çalışma hayatını neler bekliyor? Sosyal Politika Uzmanı Erkan Kıdak’la esnek çalışma biçimlerini ve çalışanlara etkisini konuştuk.

İŞGÜCÜ PİYASASINDA ESNEKLEŞME

  • Öncelikle soralım, nedir bu esnek çalışma?

İşgücü piyasasında esneklik; ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik ve hukuksal birçok açıdan ele alınabilir. Konuyu hangi bakış açısıyla yorumladığımız önemli, zira salt hukuksal olarak açıklamaya çalıştığınızda, toplumsal ve bireysel yaşantıya etkilerini göz ardı etme riskini taşıyabiliyorsunuz. Çalışma, gündelik yaşam pratiklerimizin ve sosyal hayatın merkezinde yer alan bir mevhum. Dolayısıyla çalışmanın girdiği biçimi tarif ederken merkezde bireyin ve toplumun yer alması gerekiyor. Sosyolojik, psikolojik ve hukuksal yönlerini birbirinden bağımsız görmek yöntemsel bir hataya yol açıyor.

Bu çerçevede bir değerlendirme yaptığımızda esneklik kavramı, sermaye sınıfının emek açısından hareket kabiliyetine yönelik katı düzenlemelerin olmadığı, sözleşmelere yönelik sınırlamaların bulunduğu bir çalışma ilişkilerine işaret ediyor. Emeği korumaya dönük hukuksal normlar nedeniyle işverenlerin işçi çıkarmasının önündeki engellerin kaldırılması, dilediği kadar işçi çalıştırabilmesinin sağlanması, fonksiyonel açıdan farklı vasıfları üzerinde taşıyan ve farklı nitelikteki işleri daha az sayıda işçiyle yapabilme potansiyeline kavuşturulması ve ücretlerin katı düzenlemelerle güvence altında tutulmaması doğrultusundaki düzenlemeler, işgücü piyasasındaki esnekleşmenin farklı türleridir. Kısacası, sosyal devlet aracılığıyla işçilere sağlanan güvencelerin yerini piyasanın taleplerinin almasıdır.

SERMAYENİN UCUZ EMEK ARAYIŞI

  • İşverenlerin bu çalışma biçimlerine ilgisi büyük. Neden?

Esnek çalışma biçimleri, koronavirüs salgını nedeniyle bir anda hayatımıza girmedi. Aslında hem hukuk sistemlerinde hem de fiili açıdan çalışma yaşamına derin bir tesir alanı bulunuyordu. Salgının etkisiyle, çalışma ilişkilerindeki başat etkisinin artmasıyla gündemimizde daha fazla yer edinmeye başladı. İşverenler açısından emek maliyetlerini azaltıcı, sosyal koruma yönündeki düzenlemelerin yükünü ortadan kaldırıcı etkisi, esnek çalışma pratiklerinin tercih nedeni olmasının arkasında yatıyor. Ancak, sermayenin ucuz emek arayışı da yeni bir gelişme değil!

Erken kapitalizm döneminden bu yana yaşanan teknolojik gelişmeler, birçok sosyal dönüşümü de beraberinde getirdi. Dünya savaşları, yeni üretim ilişkileri, montaj hattı sistemiyle üretim, refah devleti, küreselleşme ve benzeri birçok kavram, bu çerçevede ortaya çıktı. Sistemin değişmeyen en belirgin niteliği ise sermayedar sınıfın, ucuz doğal kaynak ve özellikle ucuz emek arayışı oldu. 1970’li yıllarda meydana gelen petrol krizleri, kapitalizmin yeni bir evreye girmesine yol açtı. Bu evre, ekonomik açıdan klasik liberal anlayışın yeniden doğmuş hâli olarak neoliberalizme çağrışım yapıyordu. Emek-sermaye çatışmasına devlet müdahalesinin ortadan kaldırılması ve ücretler ile diğer çalışma ve yaşam koşullarının serbest piyasa ekonomisinin ilkeleri çerçevesinde belirlenmesine dayalı bir sistem öngörülüyordu. Bu noktada esnek çalışma pratikleri işlevsel bir öneme sahip oldu. Güvenceli ve belirsiz süreli sözleşmelerin yerine, belirli süreli ve güvencesiz sözleşmeler aldı. Uzaktan çalışma, çağrı üzerine çalışma, yarı zamanlı çalışma gibi atipik istihdam biçimler yaygınlaştı. Tam zamanlı ücretin yerini ise parça başı veya performansa dayalı ücret gibi belirsizliğin hâkim olduğu ücret sistemleri aldı.

İŞVERENLERE SINIRSIZ HAREKET ALANI

Ücret ve çalışma koşulları açısından sınırsız bir hareket kabiliyeti yaratması, işverenler açısından bu sistemin tercih edilmesini anlamlı kılıyor. Sermaye, doğası gereği emek maliyetlerini bu vesileyle azaltmış oluyor. İçinde bulunduğumuz salgın sürecinde, hükümetin ekonomik ve sosyal krizi bahane ederek yaptığı emek karşıtı düzenlemeler de işverenlerin işini kolaylaştırıyor. Çalışmanın yapıldığı mekân ve zamanın belirsizleşmesi, işverenin doğrudan maliyetlerini azaltıcı etkiye yol açıyor. Diğer yandan işlevsel açıdan ve ücret yönünden de sınırsız özgürlüğü elde eden işverenler, bu krizi fırsata çevirmeyi başarmakta hünerli davranabiliyor. Büyük holdinglerin ve bankaların bu yöndeki stratejileri, bunu açıkça gösteriyor.

DÜŞÜK ÜCRETLİ, GÜVENCESİZ ÇALIŞMA

  • Çalışanlar açısından nasıl sonuçlar doğuruyor?

Neoliberal dönem emek açısından geriye gidişe, dibe doğru yarışa işaret eden bir evre. İçinde bulunduğumuz salgın sürecinde ise bu yarış daha da ivme kazandı. Özellikle Türkiye gibi dışa bağlı olan yarı çevre ülkelerde, hükümetler emek maliyetini azaltarak küresel sermaye için cazibe merkezi hâline gelmeye çalışıyor. Asgari ücretin belirlenmesi sürecinden önce İstanbul Ticaret Odası’nın basına yansıyan raporunda yer alan bazı ifadeler, bu yarışta Türkiye’nin aldığı yolun itirafnâmesi niteliğini taşıyor.

Esnek çalışma pratikleri her şeyden evvel sözleşmelerdeki güvencesizliğe işaret ediyor. Belirli süreli ve yarı zamanlı çalışma, ana akım çalışma tipi hâline geliyor. Ücretler, performansa veya parça başına göre belirleniyor. Uzaktan çalışma ile ev, kamusal alan niteliğine bürünüyor. İşyeri ve ev kavramlarının birleşmesi nedeniyle, işverenler işçi sağlığı-güvenliği, iş hukuku ve sosyal güvenlik açısından birçok sorumluluktan kaçınabiliyor, işçiler ise risklerin karşısında güvencesiz duruma itiliyor. İş kazaları ve meslek hastalıkları açısından birçok tehdit kapının içine rahatlıkla girebiliyor. Bu tehditler, yalnızca çalışan bireyi değil, aileyi de olumsuz yönde etkileme riskini yanında taşıyor.

KAYITDIŞI TEHLİKESİ

Kayıtdışı çalışma karşısında kamusal denetim mekanizmalarının işlevselliği ortadan kalkıyor. Örgütlenme hak ve özgürlüklerinin kullanımı fiili olarak ortadan kaldırılıyor. Sendikasız kalan işçilerin de hak ve menfaatlerini koruması ve geliştirmesi imkânsız hâle geliyor. Daha birçok olumsuz koşul belirtmek mümkün.

  • Esnek ve uzaktan çalışmanın yaygınlaşması ve kalıcılaşması durumunda çalışanları neler bekliyor?

Az önce belirttiğim tehditlerin, işgücü piyasasının yapısal koşulları hâline gelmesi mümkün. Esnek ve uzaktan çalışmayı olumlayan görüşlere rastlamak da mümkün. İşverenlerin maliyetini azaltmak ve emek üzerindeki üretim baskısını ve denetim pratiklerini artırmak isteyen görüşteki kişiler, bu çalışmanın yaygın emek normu hâline dönmesini savunuyor. Bu görüşün en büyük endişesi, emek denetiminin nasıl sağlanacağına odaklanıyor! Bu bakış açısı ne sosyal politiker ne de hümanist ilkelerle bağdaşmıyor.

Diğer taraftan bu tür bir çalışma biçiminin, emeği özgürleştirici etkisi olacağını söyleyenler de var. Bunlar daha önce de kıdem tazminatının emekçiler için bir prangaya dönüştüğünü savunuyorlardı. Ancak ben bu yaklaşımın işçi sınıfının gerçekleriyle örtüşmediğini düşünüyorum. İşçi sınıfının gerçeklerinden uzak değerlendirmelerin ayağı yere basmıyor. Bu görüşü savunanlara Marx’ın ekonomizm görüşünü bir kez daha gözden geçirme çağrısında bulunmak istiyorum.

BULUNMAZ HİNT KUMAŞI

Esnek ve uzaktan çalışmayı kalıcı hâle getirmek isteyen bankalar ve büyük şirketler oldu. Muhtemelen önümüzdeki süreçte, bu kervan büyüyecektir. Bu gelişmeler, sermaye için bulunmaz hint kumaşı, emekçi içinse dibe doğru yarışın beşinci vitesi anlamını taşıyor. İş hukukumuzda var olan esnek çalışma türlerinin ve güvencesiz sözleşmelerin fiili olarak da yaygınlaşması ve başat çalışma ilişkisi hâline gelmesi, beraberinde gelir güvencesizliğini, kronik yoksulluğu, kimlik ve sosyal sınıf bunalımını ve bunlara bağlı olarak birçok sosyal çalkantıyı heybesinde taşıyor!

İŞÇİ SINIFININ GÜCÜ SENDİKALARIN GÖREVİ

  • Salgının birkaç yıl daha hayatımızda olacağını düşünürsek bu süreçte evden-uzaktan çalışma sağlık açısından bir gereklilik olarak önümüzde

duruyor. Hak kaybı yaşanmaması için hükümete, çalışanlara ve işverenlere ne gibi görevler düşüyor?

Salgın döneminde yapılması gereken konusunda, en baştan beri ücretli izin ve tam kapanmayı savundum. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak tüm emekçilerin salgından hem sağlık hem de ekonomik ve sosyal açıdan korunması gerekiyor. Ancak maalesef bu doğrultuda bir karar kenara dursun, üretim çarklarının dönmesi pahasına geniş kitleler salgının önüne atıldı.

KAZANILMIŞ VE KAZANILACAK HAKLAR

Fiziki olarak işyeri koşullarını gerektirmeyecek işlerde ise uzaktan çalışma pratikleri tercih edildi. Gerçekçi bir yorum yapmak gerekirse, içinde bulunulan krizin derinleşmesini önlemek için işverenlerin bu yöntemi tercih etmesini doğal karşılıyorum. Ancak çalışmanın mekânsal ve zamansal açıdan belirsizleşerek işçiler açısından hak kayıplarına yol açması riski, kritik bir nokta olarak karşımızda duruyor. Bu durumda işçilerin haklarının korunması doğrultusunda sosyal politika önlemlerini hayata geçirmek gerekiyor. Muvazaalı (hileli) işlemlerin önlenerek çalışanların kazanılmış haklarında geriye gidişe müsaade edilmemesi icap ediyor. Diğer yandan bu tür bir çalışma ilişkisinin başat hâle gelmemesi mücadelesindeki aslan payı ise, işçi sınıfının örgütleri olan sendikalara düşüyor. Sendikalar, kazanılmış haklarla sınırlı kalmadan, işçi sınıfının hak ve menfaatlerini geliştirecek bir yol haritasını izlemeli. Bunun için de işçilerin sendikalarına eskisinden olduğundan çok daha fazla sahip çıkması, yönetim kadrolarını harekete geçirmesi gerekiyor.

KIDEM TAZMİNATI MÜCADELESİ

İşçiler hem üretimden hem de tüketimden gelen gücünü kullanarak örgütlenmeli ve daha yaşanır bir dünya için mücadele etmelidir. Hem işverenler hem de hükümetler karşısında niceliksel ve niteliksel açıdan toplumun en dinamik öznesi olduğunu göstermelidir. 2020 yılının Kasım ayında kıdem tazminatına yönelik saldırı planının geri çekilmesini sağlayan güç, esnek çalışma pratikleriyle hakkını gasp etmeye çalışanları da önlemeye yetecektir. Zira işçiler, idarenin alacağı kararlar üzerinde belirleyici etkide bulunma potansiyelini içinde taşıyor.

Sonraki Haber