Halk Oyunları müfredata girmeli
Halk oyunları eğitmeni İbrahim Aymaz ile halk oyunlarımız üzerine söyleştik. Milli Eğitim müfredatına halk oyunlarımızın alınmasını isteyen Aymaz, ağacın yaşken eğildiğini vurgulayarak, “Çocuğa ilk eğitim dönemlerinde halk oyunları eğitimi verilmesi seçmeli bile değil, zorunlu olmalı.” dedi.
Halk oyunları dansçısı, eğitmeni ve koreograf İbrahim Aymaz ile halk oyunlarımız üzerine söyleşi yaptık. Milli Eğitim müfredatına halk oyunlarımızın alınmasını isteyen Aymaz, ağacın yaşken eğildiğini vurgulayarak ilköğretim okullarında pedagoji formasyonu olan öğretmenlerle halk oyunları eğitimi verilmesi gerektiğini belirtti. Aymaz, “Çocuğa ilk eğitim dönemlerinde halk oyunları eğitimi verilmesi seçmeli bile değil zorunlu olmalı” dedi.
1974 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İbrahim Aymaz, küçük yaşlarında futbola ilgisi olduysa da ağabeyinin yönlendirmesiyle halk oyunlarına başladığını söylüyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümü mezunu olan ortanca ağabeyi Veysel Aymaz, İbrahim Aymaz’ın ilk hocası olmasının yanında kendisine halk oyunlarını sevdiren ve Sultans of the Dance grubunda yıllarca ter dökmesini sağlayan kişi olmuş.
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bölümüne 1995 yılında kabul edilen İbrahim Aymaz, Akademi eğitimini 1999’da bitirdikten sonra aynı yıl mesleğe ilk adımını Sultans Of the Dance grubu ile attı. Ardından Night of theSultans, MagicYou/ Ney gibi profesyonel dans gruplarında dansçı ve koreograf olarak çalışan Aymaz, halk oyunları eğitmenliği ve koreografiye dönük çalışmalarıyla sanat hayatını devam ettiriyor.
‘HALK OYUNSUZ TEK BİR KÖY DÂHİ YOK’
Aymaz’la, binlerce yıllık üretim birikimine adanmış insanların hayat kesitlerinden başlayan, insanımızın duygularını yansıtan figür zenginliği ile birlikte halk oyunlarımızın sorunlarını irdeleyen ve çözümlerini de ortaya koyan konuları konuştuk.
- Türk kültüründe halk oyunlarının önemi nedir?
Tarihsel olgular bize Türk kültüründe halk oyunlarının öneminin oldukça fazla olduğunu gösteriyor. Çünkü Anadolu coğrafyasına bakarsanız, halk oyunlarının görülmediği tek bir köy dahi yoktur. Halk oyunlarımız, anlatım biçimi olarak halk müziğimizin yanında, her duygunun anlatımında da kullanılan bir ögedir. Ekerken, biçerken, hasadı toplarken, genç delikanlıları askere uğurlarken, gençleri evlendirirken de halk oyunlarımızla duygularımızı ifade ediyoruz. Hatta kültürün gelişiminde henüz yazılı anlatım yokken bile bu tür kültür aktarımları daha çok danslarla yapılıyordu.
‘AİLE ZORUYLA GELİP ÇOK SEVENLER VAR’
- Halk oyunları üzerine merakı, yeteneği olan gençler için ya da aileler için tavsiyeniz var mı?
Merakı olanlar öncelikle küçük yaşlardaysa, okuduğu okulda halk oyunları çalışması varsa oradan başlamak daha doğru olur. Aile mutlaka bir deneme yaptırmalı. Şunu gördük yıllarca; önce ailesinin zoruyla gelip, sonra ailesinden daha çok bu işi seven çocuklarla o kadar çok karşılaştık ki. Başladıktan bir süre sonra grupla beraber hareket etmenin güzelliğini, müzikle hareket etmenin güzelliğini, bir iş çıkarmanın güzelliğini ve bunu sahnelediğinde alkış almanın mutluluğunu yaşadığında, çocuk halk oyunlarına devam etmek istiyor. Küçük yaşta bu sevginin kazandırılması ilerleyen dönemler için de çok önemli.
- Söylediklerinizden yola çıkarak, halk oyunları ve türkülerimizin eğitim müfredatında yer alması nasıl mümkün olabilir?
İlköğretim okullarında birkaç sene ya da en az bir sene, mümkünse daha fazla süreyle pedagoji formasyonu olan konservatuar mezunu öğretmenlerle halk oyunları eğitimi verilmeli. Çocuğa ilk eğitim dönemlerinde halk oyunları eğitimi verilmesi seçmeli bile değil zorunlu olmalı. Milli kültürümüzün yerleşmesi içinde temel şart olmalı. Erken yaşlarda çocuklar halk oyunlarını çalıştıklarında; birlikte hareket ediyorlar, aynı salonlarda el ele tutuşuyorlar, temas kuruyorlar ve en önemlisi birlikte üretim yapıyorlar. Aslında sadece halk oyunlarını öğrenmiyorlar; hayatı, arkadaşlığı, dostluğu, paylaşmayı öğreniyorlar. Çocuk ne demek onu öğreniyorlar. İleriki zamanlarda buralarda başlayan arkadaşlıklar devam ediyor.
‘DEVLET POLİTİKASI OLMALI’
- Halk Oyunlarımız yeteri kadar destek görüyor mu?
Ne yazık ki görmüyor. Cumhuriyet dönemi başlangıcında devlet desteği ile halk evleri ve Köy Enstitüleri modeliyle çok daha büyük destekler mevcut iken ve milli kültürümüzün alt yapısı akademik çalışmalarda dâhil edilerek kuvvetlendirilirken, ne yazık ki zaman ilerledikçe arka plana doğru itilmeye başladı. Aslında bu durum sadece halk dansları ile sınırlı değil. Milli kültürümüzün her alanında bunu görmek mümkün. Halk oyunları şu an daha çok kaderine terk edilmiş durumda. Halk oyunları üzerine bir devlet politikası olmalı. Maddi ve manevi çok fazla desteklenmeli. Ekonomik koşulların zorluğu, Batı kaynaklı yozlaştırılan kültürümüz gibi nedenlerle aileler yeteri kadar ilgi göstermemektedir.
'ÖĞRETMEK YETMEZ, GELİŞTİRİLMELİ'
- Federasyon ya da dernekler halk oyunlarına yeteri kadar katkı sağlıyorlar mı?
Halk oyunlarının yaşatılması için büyük umutlarla bir federasyon kuruldu. Fakat bu durum beklentiyi pek karşılayamadı ve bence nedenlerinin ciddiyetle araştırılması gerekmekte. Gelinen noktaya bakacak olursak, halk oyunları federasyonun en büyük etkinliği halk oyunları yarışmaları düzenlemek gibi görünüyor ama bunun dışında yeni danslar derlemek, yeni bölgelere uzanmak, halk oyunlarını geliştirmek için çok büyük çalışmalar yapamadılar. Halk oyunları dernekleri adet olarak hiç fena değil, sayıları oldukça fazla, fakat yeterli kalitede mi? Yeterli öğrenciye ulaşıyor mu? Halk oyunlarının gelişimine bir katkı sağlıyor mu? Bunlar tabi biraz tartışmaya açık. Bence iş sadece gösteri ekibi hazırlayıp sahneye çıkmaktan ibaret olmamalı. Halk oyunları derneklerinde dans dışında, kültürümüzün gelişmesi için dersler de olmalı.
'MİLLİ SPORCU GİBİ MİLLİ SANATÇILAR VAR'
- Halk oyunları üzerine uluslararası arenada takip ettiğiniz ve beğendiğiniz ülkeler hangileri?
Halk oyunlarının devlet destekli kültür politikası şeklinde ilerlemesinin en güzel örneği Rusya’dır. Örneğin Rusya, Gürcistan, Ukrayna, Beyaz Rusya hala yoğun ve çok disiplinli şekilde devam ediyor. Bulgaristan, Romanya ve Türk Cumhuriyetlerinde de aynı şekilde. O eski SSCB disipliniyle çalışmalarına devam ediyorlar. Erken yaşlarda çocukları keşfedip yönlendiriyorlar, hatta hangi tür dans, o dansın hangi öğelerini yapacaklarına, tekniklerine kadar ayırt ediyorlar. Uzmanlaşarak ilerliyorlar ve ileride hepsi profesyonel olarak devam ediyorlar. Balkanlarda, Türk Cumhuriyetlerinde, Kafkaslarda, Rusya’da dansçılar, bizdeki milli sporcu mantığı ile onlar da milli sanatçı oluyorlar. Hayatlarının geri kalanı boyunca devlet desteğiyle devam ediyorlar. Önce dansçı daha sonra eğitmen, koreograf, yönetici oluyorlar ama bu kademelerde mutlaka devam ediyorlar. Takip ettiğim gruplara örnek verecek olursak; en yakından takip ettiğim, Gürcistan’dan Sukuşvilli, ülke olarak Rus gruplar var.
DANS ZENGİNLİĞİ AÇISINDAN İLERİDEYİZ
- Türkiye de profesyonel gruplar açısından sektörel alt yapı var mı?
Dans zenginliği olarak bence birçok ülkeden ileri durumdayız. Kültür Bakanlığımız bunu bir politika haline getirmeli, teşvikler vermeli, yönlendirmeli. Devlet halk dansları adlı bir grbumuz var ama ne yazık ki o da istenilen düzeye çıkamadı. Uzun yıllardır var olmasına rağmen şu an az önce bahsettiğim Ruslar ya da Sukuşvilli gibi dünya turneleri yapıyor olmalıydı. Salonlar seyirci rekorları kırıyor olmalıydı. Bizdeki bu kültürel zenginliğin onda biri olmayan İrlanda, Irish Step Dancing, Lord of the Dance dünyada salonları tıka basa dolduruyor. Bizim danslarımıza oranla tekdüze danslar bunlar. Üstelik tekdüze olmalarına rağmen çok başarılı organizasyonlara imza atıyorlar. Bizdeki bu halk oyunları zenginliği bütün dünyayı dolaşır. Sultans Of the Dance ilk kurulduğunda o kadar büyük sükse yarattı ki, dünyada gitmediği ülke kalmamıştı. Bunun gibi sadece bir tane değil onlarca grup kurulabilir ve bu potansiyel var. Ama gerekli organizasyon ve destek yok.
- Sayın İbrahim Aymaz, son cümleniz nedir?
Son cümlem, halk oyunlarına adanmış bir hayat ve harcanan emeğin buna değmesini isterim. Çünkü biz önce dansçı sonra halk oyunları eğitmenleri, koreograflar çocukluktan başladığımız bu çabaya, çıktığımız bu yola, sonunda evet “bu oldu” diyebiliyorsak o gün gözümüz açık gitmeyecek bence.
MESLEK ÖRGÜTÜ YOK
- Halk oyunları eğitmenlerinin karşılaştıkları mesleki zorluklar nelerdir?
Öncelikle bir mesleki örgütümüz ya da sendikamız ne yazık ki yok. Halk oyunları eğitmenleri konservatuar diploması olanlar dahi bir devlet kurumunda, bir belediyede bir eğitim kurumunda kadrolu çalışma imkanı bulabiliyorsa mutlu oluyorlar. Çoğunlukla buna bile ulaşamıyoruz. İş güvencesi ya da sosyal güvence olarak çoğu eğitmen zaten bunlara hiç ulaşamıyor. İş güvencesi olmadığı için ne sosyal güvenceleri var, ne de iş akitleri bittiğinde tazminat alabiliyorlar. Bence en kısa zamanda sendikanın kurulması gerekiyor. İşte o zaman örgütlü hareket edilebilir ve en azından asgari haklara ulaşılabilir.
ANADOLU'NUN BUĞDAY FİGÜRLERİ
- Halk oyunlarımızın figür zenginliği oldukça fazla. Binlerce yıllık duygularımızın birikimi başka bir ifadeyle. Bu figürler bizlere neyi anlatıyor?
Aslında coğrafya insanların kaderidir. Üretim biçimleri, ürünler, sarf edilen emek miktarı, elde edilen ürünün bolluğu ya da azlığı, insanların elde ettikleri ürünlere göre ihtiyaçlarını karşılamaları, yaşamlarını devam ettirmeleri halk danslarının figürlerine de yansımış ve şekillendirmiştir. Coğrafyanın gerçeği neyse, halk oyunlarında anlatım da ona göre şekillenmiştir diyebiliriz. Örneğin, güneydoğuda buğday hasadı ile ilgili o kadar çok oyun bulabiliriz ki; Adıyaman’da Galuç, Urfa’da kımıl oyunları vardır. Galuç oyunu; buğdayın ekimi ile başlayan ve hasadı ile biten üretim sürecini anlatan bir oyundur aslında. Kımıl oyunu ise köylüyü bezdiren ve ekinlere oldukça büyük zararlar veren kımıl zararlısı ve ona karşı verilen mücadeleyi anlatır. Duygular bakımından da, her türlü duyguyu ifade edecek figürler bulmak mümkün.