HAMAS’ın başına savaşan lider
HAMAS, Heniyye’nin şehit edilmesinden sonra yerine örgütün komutanı ve Gazze’deki lideri Yahya Sinvar’ı getirdi. Uzmanlar, ‘Sinvar’ın seçilmesi bir meydan okuma’ dedi
HAMAS Siyasi Büro Şefi İsmail Heniyye’nin Tahran’da şehit edilmesinden sonra yerine örgütün komutanı ve Gazze’deki lideri Yahya Sinvar getirildi. Sinvar gibi direnişin silahlı mücadelesinde öne çıkan birisinin bu göreve getirilmesi, HAMAS’ın bu süreçten sonra direnişi daha da kuvvetlendireceği yorumlarını beraberinde getirdi.
Aydınlık’a konuşan Yakın Doğu Haber (YDH) Genel Yayın Yönetmeni gazeteci/yazar Alptekin Dursunoğlu ve Filistinli gazeteci Mohammed Abu Taqiya, HAMAS liderliğinin Sinvar’da birlik göstermesinin örgüt içerisindeki bütünlüğün yansıması olduğunu söyledi.
‘FİLİSTİNLİLERİN ÜÇ HAYATI VAR’
YDH Genel Yayın Yönetmeni Dursunoğlu, Yahya Sinvar’ın hayatına bakıldığında Filistin gerçekliğinin nasıl olduğunun görülebileceğini söyledi. Dursunoğlu şöyle konuştu:
“Şehit İsmail Henniye, şehit Halil El-Vezir (Ebu Cihad), rahmetli George Habaş, Yahya Sinvar gibi direniş liderlerinin hayatı bize Filistin gerçekliğini gösterir. Sinvar bir mülteci kampında doğdu. Ailesi, şu an İsrail işgalinde olan Aşkalan kökenli. İşgalden dolayı Sinvar, Han Yunus’taki bir mülteci kampında doğdu. Yani kendi yurdunda mülteciydi. Filistinlilerin üç tane hayatı var.
Bir: 1948 topraklarında yaşayan, İsrail’in paryası olan, tırnak içerisinde İsrailli Araplar, Filistinli bile denilmiyor kendilerine.
İki: Kendi yurdunda mülteci olanlar. Sinvar gibiler.
Üç: Hayatlarını başka ülkelerde mülteci ya da sürgün olarak yaşayanlar. George Habaş gibi. Ebu Cihad, Tunus’ta kaldığı evde ailesinin gözü önünde MOSSAD terör örgütü tarafından şehit ediliyor. Habaş 1948’de ülkesinden ayrılıyor, birçok ülkede sürgün hayatı yaşıyor, sonrasında Ürdün’de ölüyor. Sinvar ve onun gibi liderler de hayatları boyunca hep mülteci kamplarında yaşıyor. İşte Aksa Tufanı Operasyonu’nun nedenlerinden biri de bu.
Yani direniş liderlerinin ve halkının normal bir hayatı yok. İşgali sona erdirip normal bir yaşama dönmek istiyorlar. Bu yüzden işgal altında oldukları için meşru olarak kendilerini savunuyorlar. İsrail ise tam tersi işgalci bir durumda olduğu için bir savunma meşruiyeti yok. Bunu BM’de Çin de aynı şekilde dile getirmişti.”
SİNVAR VE DAYF’IN BAŞARISI
Sinvar ve Dayf’ın Aksa Tufanı Operasyonu ile taktik bir güvenlik operasyonu yaptıklarını belirten Dursunoğlu, “Esir alacağım, o esirlerle zindanlardaki Filistinleri kurtaracağım. Hedef bu.” dedi. Çünkü Yahya Sinvar'ın da böyle bir esir takasıyla işgalcilerin zindanlarından kurtulduğunu hatırlatan Dursunoğlu, “Şimdi eğer bu esir takası operasyonları olmasaydı Yahya Sinvar'ın güneş yüzü görme ihtimali var mıydı? Tıpkı şu an El-Fetih liderlerinden Mervan Bargusi'nin, FHKC’nin lideri Ahmet Saadat'ın güneş yüzü görme ihtimalinin olmaması gibi. Şimdi Aksa Tufanı’yla Bergusi de Saadat da hapisten kurtarılacak. Çünkü bunları hapisten kurtarmanın başka bir yolu yok.” değerlendirmesinde bulundu.
Filistin direnişine HAMAS’ın liderlik ettiğini belirten Dursunoğlu, “FHKC'sinden Demokratik Cephesi'ne, Marksist-Leninist örgütlerinden diğer bütün direniş gruplarına kadar örgütler HAMAS'ın liderliğini tanıyor. Müzakereleri de HAMAS’ın liderliğine bıraktılar. Yani burada Filistin'in 70 yıllık ulusal kurtuluş savaşı boyunca olmayan bir ulusal bütünlük var. Yaser Arafat döneminin FKÖ'sünde bile olmayan bir ulusal bütünlük ve eylem birlikteliği var.” ifadelerini kullandı.
‘HAMAS’I ÇEKMEK İSTEDİKLERİ PLAN BAŞARISIZ OLDU’
Suriye’deki vekalet savaşıyla birlikte HAMAS içerisinde, “Filistin direnişini diplomasi yoluyla halledelim şeklinde özellikle Türkiye'nin ve Katar'ın etki edebildiği bir cenah olduğunu” belirten Dursunoğlu, bunun Halid Meşal ve Musa Ebu Merzuk'la temsil edildiğini söyledi. Dursunoğlu şöyle devam etti:
“Bu cenah, Arap dünyasında direnişe tek destek veren Arap ülkesi Suriye'nin 2011'de büyük bir küresel, dünya çapında uluslararası vekalet savaşı saldırısına uğradığı dönemde maalesef direnişi terk ederek Suriye’nin Dostları olarak adlandırılan grubun yanına geçti. HAMAS içerisinde o dönemde bunlara karşı çok ciddi bir reaksiyon oldu. Muhammed Dayf’tan önce İzzettin El Kassam Tugayları’nın komutanı Ahmet Cabiri buna itiraz etti. Halid Meşal'e ‘Filistin'in kurtuluşu parayla değil silahla olur. Silahın da nereden geldiği bellidir’ diye çok açıkça tepki gösterdi.
"Cabiri 2012'de arabasına düzenlenen saldırıda şehit oldu. Arabayı Katar vermişti. O arabanın da içinde GPS olduğundan bahsedildi sonrasında. Özellikle Suriye meselesinden itibaren HAMAS'ı silahlı bir direniş örgütü olmaktan çıkarıp İsrail'in önüne, tıpkı El-Fetih gibi siyasal müzakere yapan bir örgüte dönüştürmek için büyük çaba sarf edildi.
"Bu çabaların en önemli kısmını da Türkiye'nin sarf ettiğini bizatihi Mevlüt Çavuşoğlu defalarca açıkladı. Aynı şekilde Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de. HAMAS'ın o dönemde etkisi altında olduğu ülkeler ve bu ülkelerin HAMAS içerisinde çalıştığı grup bugün bir anlamda tamamen tasfiye edilmiş durumda. Ve şu an HAMAS'ın hem Gazze liderliği hem de siyasi büro liderliği tamamen direniş yönünde bir tercih yapmış oldu.”
‘İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM TARTIŞMASI DA KAPANMIŞ OLDU’
Dursunoğlu, HAMAS içerisinde bir direniş yönünde birliğin, bütünlüğün ve kararlılığın olduğunu söyledi. Dursunoğlu, Sinvar kararıyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Şu an Gazze'de savaşı idare eden komutanın siyasi büroya başkan olarak seçilmesi bundan sonra hem İsrail rejimine yönelik mücadelenin hangi çizgide devam edeceğinin mesajını veriyor. Sinvar’ın seçilmesi aynı zamanda İsrail rejiminin iddia ettiği ‘HAMAS bitti, şu ana kadar dört tane taburu kaldı, onu da zaten Refah kentini işgal edince yok edeceğiz’ gibi propagandaların aslında boş olduğunu kanıtladı. Ayrıca, ‘HAMAS Gazze ve Batı Şeria’da kurulacak yapıyla, iki devletli çözümü destekler mi?’ tartışması da Sinvar’la birlikte kapanmış oldu.”
‘HENİYYE’NİN ŞEHİT EDİLMESİNE GÜÇLÜ BİR YANIT’
Filistinli gazeteci Abu Taqiya, Sinvar’ın HAMAS Siyasi Büro Şefi seçilmesiyle bir meydan okumanın yapıldığını söyledi. Sinvar’ın yürütülen müzakerelerde etkisine dikkat çeken Taqiya, “Müzakerelerin başındaki isimlerden birisinin şehit edilmesi, işgalciler tarafından açıkça herkesin hedef alınması anlamına geliyor. HAMAS liderlerinden İsmail Heniyye’nin ve Salih El Aruri’nin şehit edilmesinden sonra, Sinvar’ın Siyasi Büro Başkanı olarak göreve getirilmesiyle güçlü bir yanıt verilmiş oldu. HAMAS, ‘Bu suikastlar bize geri adım attırmayacak, siyasi ve silahlı bir şekilde mücadelemize devam edeceğiz.’ mesajını vermiştir.” dedi.
‘BASKIYA KARŞI SİNVAR’
Abu Taqiya, işgalci İsrail’in “Liderliğinizin hareket alanını kısıtlarız, başka yerlere gidemezsiniz.” şantajlarına karşı, sahada savaşın başında olan Yahya Sinvar’ın göreve getirildiğini söyledi. Bu seçimin HAMAS içerisindeki istişare ve sistemin ne kadar sağlıklı çalıştığını da gösterdiğini belirten Abu Taqiya, “HAMAS, bütün bu zor şartlar altında, iletişim kurabildiğini, istişareler ve toplantılar yapabildiğini hatta hapishanedeki liderlikle bile iletişime geçebildiğini göstermiş oldu. Bu karar HAMAS kurumsal yapısının güçlü olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı.” değerlendirmesini yaptı.
‘MÜZAKERELER AYNI STRATEJİYLE YÜRÜYECEKTİR’
Abu Taqiya, müzakerelerin Heniyye’nin başında olduğu HAMAS liderliği tarafından yürütüldüğünü, Heniyye’den sonra bunun başına Sinvar’ın geçeceğini belirtti. Müzakereleri durdurma kararının alınmayacağını aktaran Abu Taqiya, “Yine HAMAS liderliği tarafından aynı stratejiyle müzakereler sürdürülecektir. Zaten Sinvar daha önce yürütülen müzakerelerin içindeydi ve onaylıyordu da. Tabi Sinvar’ın istihbarat ve güvenlik konularında uzman olduğunu düşünürsek bir takım farklılıklar olsa da strateji aynı olacaktır.” diye konuştu.
‘YA DAHA BÜYÜK ÇATIŞMA YA DA ANLAŞMA’
Abu Taqiya, yükselen tansiyonla birlikte iki durumun ortaya çıkacağını belirterek, “Birincisi sıcak çatışmalar hatta bölgesel çatışmalar, ikincisi ateşkes anlaşması.” dedi. Netanyahu’nun bütün ateşkes görüşmelerinde engellemelerde bulunduğunu, direnişin kabul etmeyeceği maddeleri dayattığını vurgulayan Taqiya, “İşgal cephesinin içerisinden bile bu durum doğrulanıyor. Bu yılın başında bir anlaşmaya çok yaklaşılmıştı, fakat Netanyahu engelledi ve saldırılara devam etti.
"ABD ile görüşmelerde anlaşmayı kabul ediyor, iki gün sonra yeniden Refah’a saldırıyor. Her seferinde Netanyahu bu süreci baltalıyor. HAMAS şu sürece kadar yapacağını yaptı ve şartlarından da vazgeçmeyecektir. Çünkü bu şartlar insanların yaşaması için temel koşulları ortaya koyuyor, buradan geri dönülemez.
"Ocak ayında zaten HAMAS şartlarını onayladı bunun ötesinde bir şey olmaz, şu saatten sonra ‘bu anlaşmayı gidin Netanyahu’ya imzalatın’ denilebilir. Çünkü daha önce tansiyonun yüksek olduğu dönemde BM heyeti Gazze’ye gidecekti, Sinvar da onlara, ‘Biz şartları sizle görüştük hala yanıt vermediniz, yanıt vermeyecekseniz sadece konuşmak için gelecekseniz gelmeyin.’ demişti. Yani HAMAS diplomatik olarak da üzerine düşen her şeyi yaptı.” şeklinde konuştu.