Hasan Korkmazcan'dan muhalefete birlik dersi

Eski TBMM Başkanvekili Hasan Korkmazcan, “Milli meselelerde muhalefet, hükümet yapsın diye laf etmez. Yapılması gereken neyse onu yapar. Öncülük eder” dedi.

Eski TBMM Başkanvekili ve Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Korkmazcan, Gara operasyonu sonrası muhalefetin yaptığı açıklamaların terörle mücadele eden Mehmetçiğin moralini bozduğunu, bundan da öte muhalefetin yıkıcı tavrıyla bölücülere ve emperyalizme hizmet ettiğini belirtti. Korkmazcan, "Siyasetle uğraşan herkesi yeni baştan göreve çağırıyorum. Terörle mücadele topyekûn mücadeleyle olur. Asla polise, Mehmetçiğe, iktidara havale edip ondan sonra teröristlerin bir propaganda aracı konumuna düşmek değildir" dedi.

Korkmazcan, Gara operasyonu çerçevesinde süren tartışmaları Aydınlık’a değerlendirdi:

"PKK’nın şehit ettiği 13 Mehmetçiğimiz olayına bakın. İlk günden 'başarısız operasyon' diyorlar. Hükümet kaçırılan askerlerimizin başka yollarla kurtarılması için temaslarda bulunmamış olabilir. Onlara zarar vermesin diye düşünmüş olabilir. Bu normaldir. Bir yandan bu örgütle mücadele edeceksiniz, bir yandan da gidip ricacı olacaksınız. Bu tabi ki olmaz. Bu noktada gerekirse sen devreye gireceksin. Sabah akşam onlarla birliktesin. Madem ittifak yapıyorsun, görüşüyorsun. Neden zamanında devreye girip bu askerlerin serbest bırakılması için çaba harcamadın?

"Demirtaş’a meydanlarda madalya takıyorsunuz, siz isteseydiniz! Ne yaptınız? Dünyada görülmemiş bir şekilde bölücü partiyle kol kola girecek, af yürüyüşleri yapacaksınız... Demirtaş’ın yattığı cezaevine giderken hiç olmazsa rehineler bırakılsın da halkta sempati toplasaydık deseydiniz. Onu da yapmayacaksınız, bugün kalkıp açıklamalarınızla terör cephesine hizmet edeceksiniz. Olacak iş mi? Son yaptıklarına bakın. Sözüm ona askerlerimiz için yas tutuyorlarmış. Yüzlerce insanın katledildiği olaylarda ne ölçüde yas tuttuklarını gördük bunların."

"Siyasetle uğraşan herkesi yeni baştan göreve çağırıyorum" diyen Korkmazcan, şöyle devam etti:

"Terörle mücadele topyekûn mücadeleyle olur. Asla polise, Mehmetçiğe, iktidara havale edip ondan sonra teröristlerin bir propaganda aracı konumuna düşmek değildir. Bu, muhalefetin en büyük yanlışıdır. Şunu açık görelim; iç sebeplerden, çekişmelerden dolayı oluşmuş bir terörle karşı karşıya değiliz. Türkiye, emperyalizmin açtığı bir savaş sonucu, bu savaştan galip gelmek için mücadele veriyor. Karşımızdakiler, emperyalizmin açtığı savaşın aracı konumuna düşmüşlerdir. Dağdaki teröristten daha tehlikelisi, Türkiye’ye açılmış olan bu kalleş savaşın farkına varmamak, onun değirmenine su taşımaktır. Bizim Mehmetçiğimiz hem vatanını, bayrağını, ülkenin bütünlüğünü, birliğini canı pahasına savunuyor, hem de emperyalizme karşı insanlık değerlerini korumak için ön safta mücadele ediyor. Hepimizin Mehmetçiğin safında yer alması, ona destek vermesi gerekir. Aksi, karşı cephenin psikolojik savaş taktiklerine alet olmaktır."

'PKK’NIN DİYARBAKIR’DA ÖZERKLİĞİNE MEYDAN OKUDUK'

Korkmazcan, PKK’nın 1990’larda bölgede estirdiği terör havasına nasıl meydan okuduklarını ise bugünlere örnek olması amacıyla şöyle anlattı:

"1991 yılı seçimlerinden sonra DYP-SHP koalisyon hükümeti kurulmuştu. Demirel ve İnönü ortaklığı… CHP içinde de HEP vardı. Onların listesinden seçime girmiş ve Meclis'e taşınmışlardı. Zaten sonradan da ayrılmışlardı… Ben o zaman milletvekiliydim. Ayrıca ANAP Grup Başkan Yardımcısıydım. Sanırım 1993-94 yılı olacak. PKK Güneydoğu illerinde yoğun terör saldırılarına başladı. OHAL bölgesinde bütün partilerin ve basının faaliyetlerinin yasaklandığını ve bunların faaliyetlerine izin vermeyeceklerini açıkladılar. Partilerin il, ilçe binalarının kapatılacağını, ayrıca gazete bürolarına da izin vermeyeceklerini söylediler. Yani meydan okuyorlardı. Bu bir anlamda da fiili özerklik ilan etmekti. HEP’lilerin Meclisteki şımarıklığı sahaya da yansımış ve terör almış başını gitmişti. Bu kabul edilir bir şey değildi. Akşamdan arkadaşlarımla görüştüm ve buna bir tepki vermek gerektiğini söyledim. Bahattin Yücel ve Yüksel Yalova arkadaşımla birlikte hemen organize ettik ve Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıktık. Çıkmadan önce de Ankara’da basın toplantısı düzenleyerek görüşümüzü açıkladık.

'DİK DUR!'

"Önceden hazırladığım metin okudum. Mealen şöyleydi; eli kanlı terör örgütü ülkemizin bir bölümünde siyaseti ve basının faaliyetlerini yasaklama bildirisi yayımlamış. Böyle bir şey onların haddine değildir. Bunların herhangi bir faaliyetine göz yumamayız. Halkın haber alma özgürlüğüne hiç kimse el uzatamaz. Onların bölgeye uyguladığı siyasi yasağı delmek için bu sabah 11.00’de Diyarbakır’a gidiyoruz... Diyarbakır il başkanımıza haber vermiştim. Havaalanında bizi birkaç yüz kişi karşıladı. Büyük çoğunluğu belki de PKK’lıydı. Bize gözdağı vermek istiyorlardı. Arabaların önüne kamyonlar çıktı. Aldırmadık. Parti merkezine gittik. Orada kaldıktan sonra gazete bürolarını aradık. Hepsi tabelalarını indirmişlerdi. Sadece Anadolu Ajansı ile TRT açıktı. Valilik, garnizonun içine taşınmıştı. Valiyi orada ziyaret ettik. Hal buydu. Ondan sonra Ankara’ya 16.30 uçağıyla döneceğiz. Dönmeden önce arkadaşlara dedim ki, il başkanı gelmedi ona da geçmiş olsun diyelim, dedim. Hemen ona gittik. Ani baskınımız oldu. Yatakta başına bir bez sarmış ve uzanıp yatıyordu. Hastayım, diyordu. Yorganını kaldırsak belki de elbisesiyle yatmıştı. Fazla sıkıştırmamak için üstelemedik. İl başkanımız da onlarla iyi geçinmeye çalışıyordu. Ona sakın partinin tabelasını indirme. Dik dur dedim. Ayrıca böyle yaparsa ilk seçimde de seni milletvekili adayı göstermek için elimden geleni yaparım, dedim.

'BİRLİK İÇİNDE OLUNMALI'

"Bir iki gün sonra bizim partinin bahçesinde ses bombası patlattılar. Bu gezimizle oldubitti durumu darmadağın etmiş olduk. Bu tür milli meselelerde muhalefet, hükümet yapsın diye laf etmez. Yapılması gereken neyse onu yapar. Öncülük eder. İktidar bazı şeyleri yapamayabilir. Sen yapacaksın. Muhalefet bunun için vardır. Bunları neden anlatıyorum. Bugün için! Bakın bugün muhalefetin haline… Olur olmaz her şeyde hükümeti suçluyorlar. Milli meselelerde bile. Oysa bu konularda birlik bütünlük içinde olunmalı."



UZLAŞMAYA İHTİYAÇ VAR

Eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel, Kormazcan’ın anlattığı olaya şunları ilave etti:

“O olayı hatırlıyorum. Açıklamayı duyar duymaz, eğer biz Türkiye’de Diyarbakır’a gidemeyeceksek milletvekilliği yapmanın anlamı yok dedik. Üçümüz gittik. Gece de Ankara’ya döndük. Diyarbakır’da basın kuruluşlarını ziyaret ettik. Koruma almak istemedik. En son TRT’yi ziyaret ettik. Çıkışta da biri geldi yanıma, ‘burada çok ciddi olaylar olacak. Sizi uyarıyorum’ dedi. 'Nerede' dedim. 'Lice' dedi. Adamın kim olduğunu soramadan birden kayboldu. Durumu Mesut Yılmaz Bey’e telefonla bildirdik. O da ilgili makamları uyardı. Işın Çelebi Lice’ye gitmişti. Lice’ye sokmamışlardı. O gün de Tuğgenerali vurmuşlardı. Orada hükümete destek verdik. Bütün muhalefet ve iktidar Türkiye milletvekilidir. Diyarbakır’a gidemiyorsak burada dolaşmanın anlamı yok demiştik.”

Bakan Yücel, bugün Türkiye’nin uzlaşmaya ihtiyacı olduğunu belirtti. Yücel şunları söyledi: “Bugün de milli meselelerde birlik olmak gerekir. Türkiye’nin ortak paydaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Gerçek anlamda öncelikler sıralaması yaparak, sorunların böyle çözüleceğini düşünüyorum. Herkes birbirini yok sayıyor. O yüzden Türkiye’nin uzlaşmaya ihtiyacı var. Bunu sağlayacak olan makam da Cumhurbaşkanlığıdır. Ben geçmişte Sayın Erdoğan şiir okudu diye hapse atıldığında, kendisini ziyaret etmiş ve dayanışma göstermiştim. Onun için bugün yanlışı da söylemek zorundayız.”

Sonraki Haber