H’ECE Ulusal Kanal’da başlıyor

Ulusal Kanal’da yarın yayın hayatına başlayacak olan H’ECE programı, edebiyatı, kültür ve sanatı evlerinize konuk edecek. Programı hazırlayıp sunan Ece Ataer, yazarları, çevirmenleri, yayınevlerini, kitap emekçilerini izleyicilerle buluşturmayı amaçlıyor. Kitaba dair her şey H’ECE’nin konusu olacak

Yarından itibaren her pazar günü Ulusal Kanal’da yepyeni bir edebiyat programı izleyiciyle buluşuyor. Ece Ataer’in hazırlayıp sunacağı H’ECE programında yazarlar, çevirmenler, sahaflar ve okurlar yer alacak. Sistemin getirdiği edebiyat algısını değiştirecek ve “çok satanlar” klişesine karşı çıkacak olan programın ayrıntılarını Ece Ataer’le konuştuk.

- Ulusal Kanal'da yeni bir programla izleyicinin karşısında olacaksınız. Öncelikle sizin duygu ve düşüncelerinizi almak isteriz.

2023 Eylül’ünde Bilim ve Ütopya dergimizden ve 6 Ocak 2024 tarihinden beri de Aydınlık gazetemizdeki H’ECE adlı köşemden okurlara seslenmekteyim. Bildiğiniz gibi dünyaya ve Türkiye’ye, alanım gereği edebiyat penceresinden bakıyorum.

Hem Ulusal Kanal’daki hem de gazetemizdeki dostlarımın da teşvikiyle çağın gereğine uygun bu yaklaşımın başka bir ayağını da oluşturmak istedik. Çünkü okumayı, dolayısıyla edebiyatı sevdirmenin bir yolu da okurları yazanlarla, bu işe emek verenlerle buluşturmaktır.

EKRANDA YAZMA KÜLTÜRÜNE ÇOK AZ YER VERİLİYOR

- Programda bizleri neler bekliyor? Nasıl bir tarzınız olacak? Konuklarınız olacak mı? Başka sürprizler var mı?

Öncelikle sloganımız şu: “Kitaba dair her şey bu programın konusu olacak!” Sadece yazarları değil; sahafları, çevirmenleri, yayınevlerini, dergi sektörünü, kitap emekçilerini hatta okurları sizlerle buluşturmaya gayret edeceğim. Sistemin çok satanlar klişesiyle dayattığı edebiyat bu programın dışında kalacak.

Popülerlikten öte edebi yapıtlar, kıyıya köşeye atılmış gerçek yazarlar bizimle olacak. Kolay okunup kolay tüketilen kitaplar, birbirine benzeyen anlatılar bu programda yer almayacak. Edebiyat; sosyolojiden, psikolojiden, tarihten…. Ayrı düşünülemez. Diğer alanlar da onun bir parçasıdır. Bazen bir tarihçi bazen de bir seyyah programımıza konuk olabilir.

Ayrıca, izleyici bazen çok sevdiği bir yazarı ekranımızdan duymanın hazzını da yaşayacak ya da yeni bir yazarla tanışmanın mutluluğunu da… Üstelik, medyada herkese yer var! Yazma kültürüne ise çok az! Bu programı yapmayı hem Ulusal Kanal hem de Aydınlık gazetesi olarak bir sorumluluk olarak görüyoruz.

‘HECE DİLİN BAŞLANGICIDIR’

- Programınızın adı H'ECE. Neden böyle bir isim tercih ettiniz?

2013’te Aydınlık’ta yazmaya başladım. Eşim Ekrem Ataer, adım Ece olduğu için H’ECE’yi köşeme çok yakıştırdı. Yakın zamanda bir okuyucum, bana H’ECE hanım diye seslendi. Hoşuma gitti. “Hece”ye gelince….

İnsan, önce çıkardığı küçük seslerle var olmuş. Onlar sözcüklere dönüşmüş, sonra cümlelere... Hece dilin başlangıcıdır. Temelidir. Düşünceyi bütüne götürmenin bir yolu… Bizim de düşüncelerimizi derleyip toplamaya ihtiyacımız var. Gelin, programımda “H’ECE”leyerek en basitinden başlayalım… Arkası gelir.

‘ÖNCE İNSANIMIZI YARATMAMIZ GEREKİYOR’

- Güncel edebiyat meselelerine yer verecek misiniz? Polemikler, tartışmalar olacak mı?

Güncel edebiyat meseleleri ne yazık ki Türkiye’nin pek meselesi olmuyor. En sağlam okur bile çoğu zaman bu konular üzerinde pek düşünmüyor. Elbette, bunları konuşacağız. Belki konuştukça hepimizin meselesi haline gelir.

Aslında kitap okumayı bilmiyoruz. Okumak, boş zamanlarını değerlendirme aracı değildir. Ciddi bir iştir. 8 yıldır edebiyat atölyemde, verdiğim derslerle bunu anlatmaya çalışıyorum. Edebiyat ile sanat gazetelerde ayrıştırılır, öne çıkartılmaz.

Biz sanatçılar, ayrı sayfaların insanlarıyızdır. Oysaki edebiyat, sanat; var olan meseleler üzerinde derin düşünmeyi öğretir. Gündemden kopuk değildir. Ne kadar onu hayatın içine alırsanız siz de insanlaşırsınız.

Üretim devrimini yapacaksak önce insanımızı yaratmamız gerekiyor. Hem köşemde hem de makalelerimde polemik yaratmaya çalışıyorum ama ne yazık ki karşı bir şey gelmiyor! Kimse rahatını bozmak istemiyor! Belki H’ECE tartışmaları hareketlendirir.

- Kitap tutkunları, kültür sanat programlarının ve bilhassa edebiyat programlarının azlığından şikayetçi. Bir çölleşme var mı sizce de ve bu neden kaynaklanıyor?

TRT bir eğitim aracıydı. Önceliği insanları eğitmek, geliştirmekti. Şimdi, TRT dahil hiçbir radyoda, televizyonda böyle bir hedef yok. Ya günün politik gelişmeleri saatlerce değerlendiriliyor ya da diziler var.

Toplumun önüne neyi koyarsanız ona odaklanır. Çocuk, anne babasının elinde kitap görürse kitap okumaya yönelir. Sadece okul yetmez. Hangi yöneticimizin elinde kitap var? Büyük kitlelere inandığınız ideolojinin şairinin şiirleriyle hitap etmek iyi bir okuyucu olduğunuzu göstermez. Rol modellerle birlikte okumayı teşvik edecek planlamalar lazım.

- Tabi bir de reyting duvarı var. Özellikle kültür sanat programları için bu daha büyük bir engel. Siz nasıl bakıyorsunuz reyting konusuna. Yıllarca mizahı da yapılan bir konu...

Ulusal Kanal’ın izleyici kitlesinin kültür yapısı farklı. Bizim öncelikle teorisyen, kitapları olan bir liderimiz var. Bir gazetemiz, iki dergimiz, yayınevimiz mevcut. Beslendiğimiz kaynaklar diğer televizyonlarla, oluşumlarla aynı değil!

Öncelikle kendi kitlemiz için bu programı istedik ama kısa zamanda tüm okurların ilgisini çekeceğini düşünüyoruz. Çünkü hem Doğu’yu hem Batı’yı kucaklayan, hatta Doğu’yu gururlandıran, her kesimi içine alan bir programı izleyeceksiniz.

- Son olarak okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Her pazar saat 16.00-16.45 saatleri arasında Ulusal Kanal’da sizi derin düşünmeye davet ediyorum. Hiç sıkılmayacaksınız.

Sonraki Haber