Hegemonyacılık ve emperyalizmin çöküşü

Afganistan’dan ABD’nin gidişi gündemin konusu. Afganistan tarihine baktığımız zaman, her dönem işgal altında olmuş. Bugün işgalden kurtuluyor. Bağımsız bir Afganistan için adım atılıyor. Ama herkes bugün ayağa kalkıyor. Laiklik ve kadın hakları üzerinden Afganistan’ın bağımsızlığına gölge düşürerek, ABD’nin sözüm ona yenilmezliğinin teorisi yapılıyor.

Bir ulus kendi gücüne dayanarak varlık ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun bunun uşağı olmaktan kurtulamaz. Afgan kadınının kurtuluşu da Afgan kadınının mücadelesi ile olacaktır. Hiç kimse ve hiçbir devlet, özgürlüğü başka bir kimseye ve devlete vermez. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun temeline bakalım ve süreci anlayalım.

Türk kadını, seçme ve seçilme hakkını bağımsızlıktan sonra kaç yılda elde etti?

Atatürk kadın hakları için ne kadar mücadele etti ise de, bağımsızlıktan on yıl sonra kadınların seçme ve seçilme hakkı teslim edildi. Laiklik anayasaya 1937 yılında girdi.

Bunların hepsi, dişe diş, kana kan mücadele ile oldu. Türk kadını Kurtuluş Savaşı'na kanıyla-canıyla katılmasa idi bu hakları ona kim teslim edecekti. Hiçbir hak ve hukuk hediye edilmez.

MODERN YOBAZLAR

Neden Afganistan halkına güvenmiyoruz? Türkiye’de yobazlar ve yobaz fikirler, ne yazık ki modern görünümlü çevrelerden çıkıyor. Artık muhafazakar çevreler emperyalizm ile savaşırken, “Modern yobazlar” emperyalizmin değirmenine su taşıyorlar. Sosyalizmi dogmatik biçimde savunanlar da bu modern yobazlara eklemlenmiştir. Lenin’den örnekler vererek günümüz gerçeğinin önünü kesmeye çalışıyorlar. Lenin, 1916'lı yıllarda emperyalizmin pratiğini ve teorisini yapmış, sömürgelerdeki ve yarı sömürgelerdeki uyanışları desteklemiştir. Ve Afgan kralının mücadelesini selamlamıştır. Lenin, emperyalizme karşı verilen her mücadeleyi niteliğine bakmadan desteklemiştir. Çünkü gericiliğin kaynağı emperyalizmdir.

Bilimsel sosyalizm ne diyor? 1848'lerde, Komünist Manifesto ve sonrası yıllarda “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” sloganı, sömürü ve zulme karşı insanlığın şiarı idi. Emperyalizm çağında enternasyonalizm, “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen ulusları birleşin” diyordu. Çünkü sömürü, iç mesele olmaktan çıkmış ve milletler düzeyinde sürüyor. Bu süreç İkinci Dünya Savaşı ve sonrasına kadar sürdü. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada bağımsızlık mücadeleleri yükseldi. Ve bir o kadar da emperyalist saldırı arttı. Hatta emperyalist ülkelerin bir kısmı ABD emperyalizminin hegemonyası altına girdi. (Almanya ve Japonya gibi). Ama Çin Halk Cumhuriyeti ve daha sonra, Küba, Vietnam, Doğu Bloku gibi ülkelerde ortaya çıktı. Sovyetler Birliği süper devlet oldu. ABD ve Sovyetler Birliği dünyayı hegemonyaları altına almak için yarıştılar. İşte hegemonyacılık artık emperyalizmin bir karakteri olarak tarih sahnesine çıkıyordu. Bu süreç, başlı başına ele alınması gereken yeni bir dönemdi. Bu dönemin karakteristik özelliği, devletlerin bağımsızlık mücadelesi idi.

Bilimsel sosyalizmin tarihi önderi Mao, günün koşullarını somut olarak tahlil etti ve üç dünya teorisini formüle etti. 70'li yıllarda bu teori Türkiye’de çok tartışıldı. Bu teoriyi anlayanlar ve kavrayanlar bir safta, anlamayan ve kavramayanlar başka bir safta yerlerini aldılar.

ÜÇ FORMÜLASYON

Bugün Vatan Partisi'nden ayrılanlar, halen bu teoriyi kavrayamayan ve devletlerin bağımsızlık meselesini anlayamayanlardır. Vatan Partisi'nin Programı'nda bu konu şöyle formüle ediliyor: “Devletler bağımsızlık, Milletler kurtuluş, Halklar devrim istiyor.” Devrimler günümüzde bu formülasyon doğrultusunda gerçekleşiyor.

Üç Dünya Teorisi, günümüzde de emperyalist hegemonyacılığa karşı verilen mücadelenin anahtarıdır. Bağımsızlık esas ve belirleyicidir. Devlet bağımsız olmazsa milletlerin kurtuluşu ve halkların devrim mücadeleleri hayaldir. Burada tek bir kıstas vardır. Emperyalizmi geriletiyor mu, yoksa onun güçlenmesini mi sağlıyor.

Günümüzde Ak Parti ve Tayyip Erdoğan iktidarına karşı tavırda aynı anlayış yatmaktadır. Ak Parti düşmanlığı, stratejik olarak devlet meselesini zerre kadar anlamamaktan geçiyor. Ak Parti, PKK ve FETÖ’ye karşı mücadele ettiği ölçüde emperyalizme darbe indirir ve devrime hizmet eder. AK Parti, bu hizmetin bilincinde olsun yada olmasın hiç fark etmez.

Vatanın bütünlüğü ve milletin birliği, özünde uzun soluklu, karmaşık ve azami dikkat gerektiren bir stratejidir. Devrimci süreçte müttefikleri tarih seçer ve kimsenin beğenip beğenmeme gibi bir tercihi söz konusu değildir.

Halk sağduyulu ve sabırlıdır. Devrimi son alternatif olarak görür. Halk devrimi sürdürmeye hep hazırdır. Sorun, önderin, öncüsünün devrimi doğru istikamette götürebilecek yetenek, beceri ve güçte olup olmadığıdır. Öncünün karakteri kimi coğrafyalarda bellidir, kimi coğrafyalarda ise süreç içinde şekillenir. Tarih sonuçta kitleleri değil, önderliği sorumlu tutar.

Bölgemizde ABD şeytanına karşı savaşmadan devletin bağımsızlığı olmaz.

Devrimler ihraç edilmez. Her devrim o ülkenin kendi halkının eseri olacaktır.

Devletler bağımsızlık, milletler kurtuluş, halklar devrim istiyor.

Bağımsızlık yoksa özgürlük yoktur. Bağımsızlık yoksa laiklik yoktur. Bağımsızlık yoksa kadın hakkı yoktur. Bağımsızlık yoksa Afgan halkı yoktur.

Sonraki Haber