High and Low ve Cure: Sinemada şerrin modern ve postmodern ele alınış biçimleri
İki yönetmen de kötülüğün yeraltından fırladığı deliğin, topluma sirayet edişinin yöntem ve kaynaklarını araştırma amacıyla başladıkları anlaşılan bu yolda çok farklı istikametlere doğru ilerlemişler.
Akira Kurosawa’nın başından kaldırmayan, kültleşmiş pek çok filminden biri olan High and Low (1963) filmi ile Kiyoshi Kurosawa’nın izlerken tir tir titreten, eleştirmenlerce el üstünde tutulan ve daha çok sinefillere hitap eden Cure (1997) filminin benzer yanları yalnızca yönetmenlerinin soy isimleriyle veya kaliteden ödün vermeyen anlayışlarıyla sınırlı kalmıyor. İki yönetmen de kötülüğün yeraltından fırladığı deliğin, topluma sirayet edişinin yöntem ve kaynaklarını araştırma amacıyla başladıkları anlaşılan bu yolda çok farklı istikametlere doğru ilerlemişler. İşte bugün, bu iki filmde kurgulanan, mutlak kötülüğün, şerrin Japon sinemasında iki farklı auteur yönetmence yorumlanışına göz atacağım.
HIGH AND LOW (1963):
Zengin bir iş adamı olan Kingo Gondo genel müdür olarak çalıştığı şirkette işleri düzeltmenin tek yolunun, en büyük paya sahip hissedar olup ipleri kendi eline almaktan geçtiğine inanmaktadır. Bu yolda güç ve statü hırsıyla borç batağına düşen Gondo, tam parasını denkleştirmişken gelen bir telefon aramasıyla çocuğunun rehin alındığını, ancak yüklü miktarda bir fidye karşılığı bırakılacağını, aksi takdirde çocuğunun hayatına kast edileceğini öğrenir. Kısa bir telaşlanmanın ardından aslında kaçırılan çocuğun Gondo’nun değil evin şoförünün çocuğu olduğu anlaşılır. Bir süre sonra kendisi de bu gerçeğin farkına varan alıkoyucu Gondo’ya tekrar ulaşır.
Durumun kendi tarafınca bir farklılık yaratmadığını ve şartlarının hala aynı olduğunu dile getirir. Burada alıkoyucunun, motivasyonu henüz belli olmasa da başka masum bir çocuğu kaçırmasına rağmen Gondo’dan fidye isteme ısrarını sürdürüyor ve kötü niyetini film boyunca ilk kez bu sahneler sırasında sergilemiş oluyor. Bu noktada gözünü çoktan hırs bürümüş ve borç batağındaki Gondo’nun önünde 2 seçenek vardır: Ya denkleştirdiği parayı hisselere yatıracak ve şoförün oğlunun durumunu polise bırakacaktır ya da fidyeyi ödeyecektir. Gondo ise fidyeyi ödemeyi tercih eder. Fidyeyi teslim alan Takeuchi ismindeki alıkoyucunun bir süre sonra polis tarafından izi sürülür ve tutuklanır. Filmin sonuna geldiğimizde ise öğreniriz ki; film boyunca merak edilen Takeuchi’nin motivasyonu, alt sınıflardan gelen bir kişinin Gondo gibi bir burjuvaya acı çektirebileceğini, esas olarak kendine, kanıtlayabilmektir.
Hikayeyi bu biçimde kabataslak özetlediğimizde önümüze birkaç çelişki serilmiş durumda. Öncelikle, şoförünün, yani kendi altında çalışan bir işçinin çocuğunun kaçırıldığını öğrenen Gondo, kapitalist ideolojinin beslediği güç ve statü hırsıyla yanıp tutuşan bir durumda olmasına rağmen kendi refahını tehlikeye atıp özgür iradesiyle vicdanını dinleyerek bir karar vermiştir. Bu noktada, başlarına gelen belanın sorumlusunun, herhangi varoş bir mahalleden farksız bir ortamda büyümüş olan Takeuchi olduğunu göz önünde bulundurursak, karakterlerin her ikisinin de sınıfsal “ezen-ezilen” rollerine zıt tavırlar aldıklarını fark ediyoruz.
Buna ilişkin olarak Kurosawa’nın kurgusunda; zenginlik ve fakirlik arasındaki refah farkının, suça yöneleci davranışlara yol açıp açmadığı bir soru olarak beliriyor. Takeuchi de Gondo’yla konuştuğu sahnede, Gondo’nun villasının sanki cennetteymişçesine şehrin yüksek bir tepesinde, kendi evininse cehennemvari bir alçaklıkta ve koşullarda bulunduğunu, onu bu caniliğe itenin, kendine bunları yedirememesi olduğunu anlatıyor.
Yani Akira Kurosawa, bu kurguyla, karakterlerin özgür iradeleri ve bulundukları durumlardan ötürü oluşan çelişkiler aracılığıyla kaynağı net konumlandırılamayan ve toplumsal/sınıfsal ilişkilere bağlı olarak değişen bir şer anlayışı önümüze sermiştir.
CURE (1997)
Korkunç bir cinayet dalgası Tokyo’yu kasıp kavuruyordur. Failleri farklı olmasına karşın, her kurbanın vücuduna bir tür X sembolü kazılı olması bu cinayetleri birbirine bağlar görünmektedir. Olayları araştırmak üzere Dedektif Takabe ve Psikolog Sakuma görevlendirilir.
Failler sorgulanırken ilginç bir durum fark edilir: Hepsi cinayet mahallinde yakalanmıştır ve sorgu sırasında akıllarını kaçırmışçasına davranıyorlardır. Failler adeta cinayetler işlenirken hipnotize edilmişçesine yaşananlardan bihaber şekilde davranıyorlardır. Hiçbiri cinayetler esnasındaki detayları, cinayet işlerkenki motivasyonlarını hatırlamıyorlardır.
Bu noktada Takabe ve Sakuma, şüpheleri doğrultusunda, bir hipnozcu aramaya karar verirler. Yapılan araştırmalar sonucu Mamiya adındaki olası hipnozcu bulunur ve gözaltına alınır. Ardındansa deli raporu çıkarılarak bir akıl hastanesine nakledilir. Ancak Takabe ve Sakuma bunu yeterli görmeyip Mamiya’nın motivasyonunu çözmeyi bir takıntı haline getirirler.
İkisi de hayatlarının düzenini bozacak bir yoğunlukta Mamiya’yı ziyarete gidip sorguya alıyorlardır. Hatta Takabe, Mamiya’nın dairesini araştırmaya gidip kitaplarını karıştırma kararı verir. Ancak bir süre sonra Mamiya, ikisini de etkisi altına almaya başlar. Karakterlerin ikisinin de psikolojisi gittikçe kötüleşmeye başlar.
Karakterler arası amansız bir psikolojik savaş devam eder ve filmin sonuna doğru ilerlenir. Öncelikle şunu diyebiliriz ki ölüm ve cinayet temaları Cure filminde oldukça önemli ve büyük bir yer tutmakta.
Neredeyse bütün ana ve yan karakterler ya cinayete kurban gidiyor ya da bu cinayetleri gerçekleştiren rolüne bürünüyorlar. Mamiya’nın, failleri kendilerinden bahsettirerek içlerindeki kötülüğü dışarı çıkardığını göz önünde bulundurursak diyebiliriz ki filmin kurgusu; insanları, özünde kötü kabul ediyor ve iradelerini işlevsiz durumlara sokarak eyleme geçiriyor. Mamiya bu caniliği anlamlandırılabilir bir motivasyon doğrultusunda hareket ederek gerçekleştirmektense, adeta ilahi bir güç kullanarak insanları sihirsel bir determinizmin kölesi haline getiriyor. Sonuç olarak diyebiliriz ki Kiyoshi Kurosawa, şerri, toplumda ve bireylerde doğal olarak var olan ve sihirsellikle ortaya çıkması oldukça müsait bir şekilde kurguluyor.
MODERNİZM VE POSTMODERNİZM BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRME
Görüldüğü üzere her iki film de merkezine işlenen suçları çözmeyi koyuyor gibi gözükse de filmlerin antagonistlerinin eylemleriyle, seyirci kendini mutlak bir kötülük ve canilik -ki ben bunu şer olarak adlandırıyorum-kurgusunu izlerken buluyor.
Ancak filmlerin şer anlayışları, çekildikleri dönemlerin egemen ideolojisinin etkisiyle birbirlerinden oldukça farklılardır. High and Low’da şerrin varoluşu toplumsal ve sınıfsal ilişkilerin insanı dönüştürücü gücünü temel alan bir görüşle kurgulanır. Modernizmin bilimsel ve araştırmacı düşünüşünün etkisi ve egemenliği, Akira Kurosawa’yı “Suçun ve kötülüğün kaynağı nedir?”, “İnsanlar şer karşısında ne tür davranışlar sergilerler?” sorularını bir filme dönüştürmesine yol açmıştır belki de. High and Low bir araştırmanın öyküsü olmasının ötesinde, bir sanat eseri olarak kendi içinde halihazırda bir araştırmadır.
Cure’a geldiğimizde ise filmde şer, insan varoluşunun temel hali olarak kabul edilen bir olgu olarak kurgulanmıştır. Postmodernizmin sihirsel düşünüşünün etkisini tamamen kullanmış olan Kiyoshi Kurosawa, öykünün suç kaynağını, hipnotizmin engellenmesi imkânsız ilahi gücü olarak kurgulamıştır.
Bununla da yetinmeyen Kurosawa, Mamiya’nın evindeki sahnelerden birine Türkçeye çevrilmemiş olan Robert Darnton’ın “Mesmerizm ve Fransa’da Aydınlanmanın Sonu” kitabını yerleştirerek adeta tarafımızı belli edelim, demiştir. Sonuçlanamayan bir araştırmanın öyküsü olan Cure, High and Low’un tam zıddına, postmodernizmin bilimsel düşünüşü sorgulayan anlayışını ekrana kusursuzca aktarmıştır.
Ancak yönetmenlerin bu farklı yaklaşımlarını sadece tesadüfi veya kişisel tercihler olarak görmemek lazım. High and Low’un çekildiği 1960’larda henüz tahtından edilmemiş olan modernizm ve bilimsel düşünüş, filmde de ayakları yere basarak kurguya sirayet etmiştir. Bir benzer şekilde de Cure’un çekildiği 1990’lu yıllar, artık modernizmin ideolojik hegemonyasını deviren ve yeni egemen ideoloji haline gelen postmodernizm ve onun sihirsel düşünüşe geri dönüşü kurgunun ana odak noktasıdır.