Hükûmetin Çin’e yaptırımları: 'Almanya’nın küresel düşüşünün başlangıcı'

Alman sanayii, Çin'deki işini zorla azaltırsa, küresel rekabette önemli dezavantajlarla karşı karşıya kalacaktır. Pekin de ayrıca karşı önlemler alırsa ki bu muhtemeldir, o zaman hükümetin Çin ile ticaretini azaltma çabaları, Federal Cumhuriyet'in hızlandırılmış küresel düşüşünün başlangıcı olabilir

Alman otomotiv endüstrisi, kapsamlı Batı yaptırımları ve yeni yaptırımlar nedeniyle satışlarının üçte birini kaybediyor.

Avrupa ülkeleri ve özellikle başı çeken Almanya, içerden ve dışarıdan gelen itirazlara rağmen Rusya’ya yaptırımlardan vazgeçmek yerine yenilerini ekleyerek çok boyutlu hale getiriyorlar. Avrupa’da Atlantik’ten bağımsız analiz yapan bilim insanları ve politikacılar, içine düşülen son krizin önemli bir sebebi olarak Rusya’ya yaptırımları gösteriyorlar. Özellikle doğal gaz akışında Rusya’nın ödemelerini zora sokmaları, Kuzey Akımı-2’ye ruhsat verilmemesi Almanya’yı kışın donma noktasına getirecek. Ayrıca şimdiden gaz fiyatlarına yüksek zamlar yanında ithalata tüketicilerin katkı yapma zorunluluğu faturaları astronomik boyutlara yükseliyor. Yıllık gaz ödemesi bin avro olan küçük bir aile bile artık en azından 5 bin avro ödemek zorunda.

KOALİSYON SONUNU HAZIRLIYOR

Atlantik bağlantılarına sıkı sıkıya bağlı olan Yeşiller kanadı, Rusya’nın yanı sıra Çin’e karşı da yaptırımlarını “zorla uygulanacak” tedbirler dahil sistemleştiriyor. Yeşiller’den Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Rusya’yı mahvetmek (Russland Ruinieren) hedefini ilan etmişti. Şimdi de Çin’le ekonomik ilişkileri engellemek için yasal düzenlemeler hazırlıyorlar. Alman iş insanları ve sanayicilerine Çin’e yatırımlarla ilgili garanti ve destekleri kısıtlamak, geri çevirme yolu açık olmak üzere önceden bildirim yapmak gibi tedbirler... Bu tedbirler sadece Alman ekonomisine ölümcül darbe vurmak anlamına gelmiyor. Ülkenin en temel getirilerinin sahibi olan ağır sanayi, otomotiv sanayine “zorla engellemek” de dahil tedbirler koymak koalisyon hükûmetinin ömrünün yaklaştığını ve Atlantik hegemonyacılığının kaderini paylaşacağını gösteriyor.

Son haber analiz yazımızda Alman iş insanları ve sanayicilerinin Çin olmadan çok zor duruma düşeceklerini belirtmiştik. Özellikle pandemi döneminde Almanya’nın otomotiv ve motor sanayisi Çin olmadan nefes alamazdı. Bu görüşler Alman ekonomi kuruluşları temsilcilerine ait.

Alman Dış Politika Bülteni German Foreign Policy (GFP) 29 Ağustos analizini yine bu konuya ayırmış. Özetle şu görüşler öne çıkıyor: “Alman hükûmeti işverenlerin Çin’le ekonomik ilişkilerini azaltmaları için zorlayıcı tedbir ve kararlar planlıyor. Federal Ekonomi Bakanlığının açıklamalarına göre Çin’e yapılan yatırımları sınırlamak için sadece olağan devlet garantilerini sınırlamakla kalmayacak. Ayrıca Çin’e yatırımlarla ilgili olarak önceden bildirim zorunluluğu getiriliyor. ABD’nin benzer konularda yaptığı gibi gerekli gördükleri reddedilecek. Almanya’da şu sıralar Amerika’yı izlemeye çalışıyor.” Serbest ticaret ve liberalizm sözlerinin gerektiğinde çöpe atıldığını burada bir kez daha görüyoruz.

Alman otomotiv endüstrisi, kapsamlı Batı yaptırımları ve yeni yaptırımlar nedeniyle satışlarının üçte birini kaybediyor.

'ÇİN GELECEĞİN VAZGEÇİLMEZ PAZARIDIR'

Ancak kılavuzu karga olanın başı dertten kurtulmaz. Berlin yönetimi bugüne kadar Çin’le ekonomik ilişkileri kısıtlama alanında bir başarı gösteremedi. Çünkü bu alanda kısıtlamayı dayatırken haklı bir gerekçeleri olmalı. Oysa olgular böyle bir gerekçe sunmuyor. 2022 yılı ilk yarı sonuçlarına göre Çin’e yatırımlar ve sonucunda oradan ithalatta Alman ekonomisinin ilgili alanları rekor kırdı. Salgın döneminde büyük zorluklar ve krize rağmen Çin’le ilişkiler can simidi oldu.

GFP’ye göre, Alman yatırımcıları Çin’deki faaliyetlerini azaltmak yerine yerelleştirdiler. Krize karşı da tedbir aldılar: “Halk Cumhuriyeti geleceğin vazgeçilemez bir pazarıdır.”

AB Ticaret Odası 2022 yılı ilk yarı raporu şunları kaydediyor:

“Alman sanayisinin Çin'deki işlerine odaklanması, basit bir mantığa dayanıyor. 1,4 milyar nüfusu olan Çin pazarı, AB ve ABD pazarlarından yaklaşık üç ila dört kat daha büyük. Çin'in yoksullukla başarılı mücadelesi ve ülkedeki refahı artırmaya yönelik sistematik çabaları, yalnızca nüfusun büyük bir bölümünün yaşam koşullarını iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda sürekli olarak yeni kapılar açıyor. Benzersiz satış fırsatlarına ek olarak, temelden yüksek teknolojiye kadar son derece yoğun şirket ağı ve devasa işgücü ile ülke, bugün bile vazgeçilmez olarak kabul edilen eşsiz bir konumdadır. Çin'deki Avrupa Ticaret Odası Başkanı ve BASF'nin Pekin'deki baş temsilcisi Jörg Wuttke geçen günlerde şunları söyledi: Çin pazarından çekilenler kendilerine zarar verirler.

POLİTİKACILAR ÇİN’DEN UZAKLAŞMA İŞVERENLER YERLEŞMEK İSTİYOR

ABD'nin Donald Trump yönetiminde Çin Halk Cumhuriyeti'ne karşı cezalandırıcı tarifeler ve yaptırımlarla başlattığı ekonomik savaşta Çin'den geniş kapsamlı bir ayrışma bile tartışıldı. Almanya ve AB'de, politikacılar tedarik zincirinde Çin'den uzaklaşma çağrısında bulunuyorlar. Alman şirketleri bir süredir buna tepki gösteriyor. Halk Cumhuriyeti'ndeki muazzam iş fırsatlarından vazgeçmek ve dolayısıyla küresel rekabette kendilerini ciddi şekilde zayıflatmak istemiyorlar. Yeniden yapılanıyor ve Çin'de yerelleşiyor ve işlerini geliştirmek için çaba harcıyorlar. Çin'deki şubeleri için özellikle Çinli tedarikçilere güvenerek Batı'dan yapılan ihracattan mümkün olduğunca bağımsız konumlar yaratıyor, bir ayrışma durumunda riskleri en aza indiriyorlar.

Köln Alman Ekonomisi Enstitüsü'nün (IW) yakın tarihli bir analizine göre, Alman şirketlerinin Çin'deki yatırımları azalmıyor, artıyor. Almanya'nın Çİn Halk Cumhuriyeti'ne ihracatı 2020'den bu yana orantılı olarak küçüldü. 2020'deki toplam Alman ihracatının yüzde 7,9'undan 2022'nin ilk yarısında sadece yüzde 7,4'e düştüğü gerçeğine tekabül ediyor. Öte yandan Çin’den yapılan Alman ithalatı, 2022'nin ilk yarısında toplam ithalatın yüzde 12,4'ü ile yeni bir rekora ulaştı: Bu durum Almanya’nın ucuz Çin mallarına her zamankinden daha fazla bağımlı olduğunun kanıtıdır.

Washington sistematik olarak Tayvan ile işbirliğini genişletiyor, Berlin ve Brüksel tarafından destekleniyor.

ATLANTİK DAYATMASININ MERKEZİNDE TAYVAN VAR

Gelişmeler Berlin'de artan endişeye neden oluyor. “ABD ve Alman politikasındaki transatlantik fraksiyon” Çin'e karşı güç mücadelesini istikrarlı bir şekilde tırmandırıyor. Tayvan şu anda bu konuda merkezi bir rol oynuyor. Washington sistematik olarak Tayvan ile işbirliğini genişletiyor, Berlin ve Brüksel tarafından destekleniyor. Batılı güçler bu nedenle Tayvan çevresindeki hassas statükoda niteliksel bir değişikliği kışkırtıyor ve bu durum sadece Pekin tarafından değil, aynı zamanda Tayvan nüfusunun ezici çoğunluğu tarafından da reddediliyor.

GFP gelişmeler karşısında en azından bir ekonomik savaş olasılığını öngörüyor: Tayvan ile barışçıl bir yeniden birleşmenin imkansız hale getirilmesi durumunda, Halk Cumhuriyeti askeri müdahale hakkını saklı tutuyor. Kışkırtmalardan vazgeçmek istemeyen Batılı devletler, şimdi Pekin'in askeri harekâtına nasıl tepki vereceklerini tartışıyorlar. Kapsamlı yaptırımlar yanında Rusya'ya karşı mevcut eylemlere paralel olarak en azından bir ekonomik savaş çıkması oldukça muhtemel görülüyor. Böyle bir durumun Alman ve AB ekonomisi için felaket olasılığı ciddi.

BÜTÜN SEKTÖRLERİ SALLAR

Alman ekonomisi için sonuçları felaket olur. Büyük şirketlerin Çin'deki işlerinin tamamen bölünmesi düşünülebilir. Zaten Alman otomotiv endüstrisi, kapsamlı Batı yaptırımları ve yeni yaptırımlar nedeniyle muhtemelen satışlarının üçte birini kaybediyor. Halk Cumhuriyeti'nden ithalatın olmaması, Almanya'daki tüm sektörlerin şiddetli şekilde sarsılmasına neden olabilir.

Sonuçları ortada olan bütün olumsuz gelişmelere rağmen Alman hükûmeti şimdi Alman şirketlerinin Çin'deki işlerini yavaşlatmak-engellemek için güç kullanmaya yönelik önlemlerin hazırlığını hızlandırdı. Raporlara göre, Yeşiller liderliğindeki Ekonomi ve Dışişleri Bakanlıkları çalışmalarını sonuçlandırmak üzereler. Ekonomi Bakanlığı şu anda iki tedbir üzerinde çalışıyor. Bir yandan, Çin'de iş için daha önce alışılagelmiş devlet garantileri, muhtemelen sabit bir üst limitle, belirgin şekilde sınırlandırılacaktır. Öte yandan, Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Halk Cumhuriyeti'ndeki Alman yatırımlarına en azından kısıtlamalar getirmeyi düşünüyor. Bu, ABD'nin Çin'deki ABD yatırımları örneğine göre önceden rapor vermeye tabi kılmak ve gerekli görürlerse devlet tarafından yasaklanabilme planıdır. Yeni bir Handelsblatt raporuna göre, bu konu halen Federal Ekonomi Bakanlığı'nda tartışılıyor. Ancak ekonomi kanadından direnç geliyor. Alman sanayii, Çin'deki işini zorla azaltırsa, küresel rekabette önemli dezavantajlarla karşı karşıya kalacaktır. Pekin de ayrıca karşı önlemler alırsa, ki bu normal ve muhtemeldir, o zaman hükümetin Çin ile ticaretini azaltma çabaları, Federal Cumhuriyet'in hızlandırılmış küresel düşüşünün başlangıcı olabilir.

Sonraki Haber