İçine Filistin’i de almış onurlu bir hayat: Esat Ümit Ağca!
1960’lı, 1970’li yıllardan bugüne uzanan Filistin 'davası'nın o günlerdeki Türkiye mücahitlerinden kalan az sayıdaki kişilerden biriydi Esat...
Filistin o günlerdeki dünyanın odak noktalarındandı. Amerikan emperyalizminin haksız savaşı Vietnam’ın yanında dünya halklarını birleştiren bir noktaydı. Filistin mücadelesini yürüten örgütlerin yöneticileri gezegenimizin en “meşhurları” arasındaydı. Filistin deyince 68’lilerin içi titrerdi. Arafat’ı, Leyla’sı vb. temsil ettikleri savaşın kahramanlarıydı.
İşte Ümit Ağca, çocukluktan yeni çıkmış gençlik gözüpekleri arasında Filistin coğrafyasında bulunmanın, Filistinlilerle yan yana olmanın ayrıcalığını yaşamına katmanın onurunu yaşadığını düşünür, bir dava uğruna hayatını feda etmeye hazır olmanın ruh haliyle kendi kendine sevinirdi.
Sonra bu arkadaşımızın yolu Filistin’den Avrupa’ya uzandı. Önceleri benzerleri “savaştan gelenler” arasında sayılırken o kendisinin Türk devriminin bir mensubu olduğunun, Aydınlıkçı ve örgütlü bir Jön Türk olduğunun farkındaydı. Ne de olsa Avrupa’daydı. Ve böylece emperyalizm çağında olduğumuzdan Avrupa’da Türkiye’nin antiemperyalizmini temsil eden faaliyetlerin başında yer aldı. O günlerde henüz milyon olmamış (ya da yeni olmuş) Türk işçileri arasında hem ülkeden ülkeye hem de kentten kente çalışmalar yürüttü.
Yerleştiği Belçika’da çalıştı, eğitimini orada sürdürmeyi amaçladı, bu arada nerede ihtiyaç varsa orada olmak onun görevleri arasındaydı. Her boşluğun adamı oydu. Daha önce yazıldı, çizildi, tekrarlamayalım ve uzatmayalım, ama hayatın zor yanlarını da yaşadı.
Onu Ankara’da ilk tanıdığım 1970-71 yıllarından sonra 1980’li yıllarda Almanya’da tekrar karşılaştık. Avrupa çapında faaliyet gösteren Avrupa Halk Birlikleri Federasyonu’nun yöneticileri arasındaydı. 19. yüzyılda Avrupa’ya gelen Jön Türkler ne yaptılarsa onlar yapılmaktaydı. Birincisi, örgütlenmek, örgütlemek ve yayın çıkarmak, ikincisi, gene örgütlenmek, örgütlemek ve yayın çıkarmak, üçüncüsü, aynı; çünkü görev değiştirilemezdi. Üstelik, 20. yüzyılda, Avrupa’daki Jön Türklerin zamanında önceki yüzyılda olmayan bir şey vardı, Türk kitleleri. Avrupa’da milyonları bulmuş Türk işçileri de devrimi öğrenmeliydi. Türk dernekleri, devrimci yayınlar, dergiler, gazeteler, bültenler vb. 1970 sonrasında Avrupa’daki Türklerin yeni yüzüydü. Bu çalışmalar içinde Aydınlıkçılar en geniş, en canlı, en önemli yeri tutmakta, işçileri örgütlemekteydi.
Böyle faaliyetler, içinde bulunanları eğitmez mi? Esat Ümit Ağca bu fırtınada Türkiye’yi, Türk devrimini, Cumhuriyet’i, bağımsızlığı, Atatürk’ü temsil eden bir partiliydi ve Avrupa’da yukarıdaki sayılanların en iyi propagandacılarından biriydi. Bunları savunmak, birleşmek ve birleştirmek! Artık devrimi ıskalamış Avrupa, ruhsuz Batılı, devrim kavramına ve mücadelesine Türklerde karşılaşıyordu. Bir iki yüzyıl önce “Devrim Kıtası” olan Avrupa, kendini sömürgeciliğin çıkarcılığına kaptırmış, ticaretin çekiciliğinin esiri olmuş, emperyalizmin açmazına girmişti.
1970’lerde Amerikan emperyalizminin Vietnam yenilgisi ve bölgeden çekilmesi, 1980’lerde bütün dünyada yeni değişen durumların habercisi oldu.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 bunlardan biriydi. Amerikancı askeri darbe Avrupa’da yürütülen faaliyetleri hem sarstı hem de yeniledi. Özellikle Almanya’da Türkiye’deki faşizme karşı duruş önem kazandı.
Esat Ümit Ağca’nın öncüsü ve kurucusu olduğu Belçika’daki Atatürkçü Düşünce Derneği, her yere örnek olduğu gibi, müthiş bir birleştiriciydi. Yeri vardı, sınırsız faaliyetleri vardı, kadroları vardı, üyeleri vardı. Başkanı da uzun süre Esat Ümit Ağca’ydı.
GELELİM BUGÜNLERE
2024 yılının bir eylül ayında kaybettiğimiz Esat Ümit Ağca’nın cenaze törenindeyiz. Belçika’nın başkenti Brüksel’in yüz km. kadar doğusunda bulunan Liège’in bir parçası olan Soumagne’da. Burası, Esat’ın uzun yıllar önce âşık olup evlendiği Belçikalı bir hanım olan Anne-Marie’nin baba ocağının olduğu yer.
Çeşitli kuruluşlarca ortaklaşa hazırlanmış olan cenaze töreni, saygın kişiler için, toplumun önünde duran önemli kişiler için yapılanlar türünden. Yerel usuller uygulanmakta. Önceki günlerde görmek isteyenler için açık olan naaş, hazırlanmış olan özel bir yerde çiçekler içinde. Yumruğu sıkılmış ve havaya kaldırılmış olan elinin de olduğu fotoğrafı tabutun üstünde.
Aile yakınları ile tanışıyoruz. Kimilerini tanıdığımız yeğenler (Esat’ın kardeşlerinin çocukları) Almanya’da çeşitli yerlerden gelmiş. Bir tanesi Esat’ın ağabeyi İlker’in kızı, o da İstanbul’dan gelmiş. Ona üniversite yıllarında İlker’i de tanımış olduğumu söylüyorum, aynı çevreden olduğumuzu ekliyorum, etkileniyor ve heyecanlanıyor. Beklenmedik bir şey. Ama fazla konuşamıyoruz, sonraya bırakıyoruz.
Buradan Ayeneux Kilisesine gidiliyor. Yürüme mesafesinde olmadığından otomobillere biniliyor. Tören için seçilmiş kilise törenin dinsel niteliğinden dolayı değil, ancak bir ölüm merasimi havası kaybolmasın diye olacak, kiliselerde alışılmış olan müzik ve dinsel söylem şiirlerle sunuluyor. Kaldı ki, kilisenin cenaze görevlileri iş başında. Yapılan işler aşağı yukarı hep aynı şekilde herhalde.
Kilisedeki töreni katılanlar hayatını hangi anlayışlarla yaşamış bir insana geldiklerini biliyorlar. Bundan ayrıca gururlanıyor ve onurlanıyoruz. Bize böyle örnek insanlara verilen değerle Belçikalıları toplayan, bizleri onlarla birleştiren Esat Ümit Ağca’ya ayrıca teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyoruz.
Okunan metinlerin Türkçeleri de hazırlanmış ve bunlar az sayıda olan biz Türklere dağıtılıyor (dağıtılanlara rağmen “Türkçe” basılı programın çoğu artınca tahminlerin tutmadığı anlaşıldı elbette). Bizler dışında birkaç Türk var orada.
Müzik aralarında konuşmalar yapılıyor.
‘İNSANLIĞI İLERİYE TAŞIDIĞIN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ’
Esat’ı eskiden beri tanıyanlar, söyleyecek sözü olanlar ondan saygı ve sevgiyle söz ediyorlar.
Sonradan, Fransızca yapılan konuşmalardan yapılan Türkçe metinleri istedik. Bazıları elimize geldi. Esat’ın oğlu Cengiz, babası için önemli olanın “en zayıfların adaleti” olduğunu belirtmiş ve bu “Filistin’den Brüksel’deki Türk gençlerin eğitimine kadar hayatının merkezi unsuru olarak kalacaktı” diye eklemiş. Sözlerini “babacığım seni çok özleyeceğiz ve insanlığı ileriye taşıdığın için teşekkür ederiz” diye bağlamış.
Ondan “amcası” olarak söz eden Kerim “Esat ölümden korkmazdı, cesurdu” diyor. İkinci olarak da Esat’ın dünyayı düşüncenin yönetmesi gerektiğine inandığından söz etti. “... topluluğundaki yerini kendisi yaratmıştı” dediği amcası, “gerçeği sahadaki eylemlerle birleştiren benzerlerini aramakla” geçirmişti. Son olarak da karısına, oğluna, ailesine ve torununa vermeye çalıştıklarıyla yaşam huzuruna kavuşmuştu. Torunu Helene ise “dünyaya geldiği gün ona bir devrim yaşatmış”, “ona bir ömür boyu biriktirdiği mirasa yeni bir perspektif getirmiş”ti.
“Büyük prensiplere sahip, güçlü ve cesur bir adam” olan Esat’ın, “savaşın zorluklarıyla, barışın sevinçleriyle ve aşkın renkleriyle yüzleşmişti” diyen Cem, “amcası”nı tıpkı denizin ortasındaki bir deniz fenerine benzetiyor. “Varlığını sürekli hissettiğimiz, ancak yüksek gelgit onu sonsuza kadar alıp götürene kadar kıymetini unuttuğumuz bir ışık.” Kendileri için ise şöyle diyor: “Hem benim hem de kardeşim Kerim’in hayatındaki her bölümü, büyük bir incelik ve şefkatle geçti; empatisini yargılarının önüne koydu ve başarılarımızda her zaman ne kadar gururlu olduğunu hatırlattı.”
Onunla anılarını nedense hep şiirli ve sihirli cümlelerle anlatan, oğlu, yeğenleri, kendisini amcaları sayan gençler (Kerim ve Cem) ve bizler, onu tanıyan herkesin hayatı, biraz da onun sayesinde daha anlamlı oldu.
Kişiliğindeki insan özellikleri “onun kalbine yakın olan kişilerin” sonradan anlattığı hikayelerle keşfedilecekti.
Filistin mücadelesinden Filistin’de edindiği “Esat” adının bugünün ABD’yle savaşan Suriye liderinin adıyla aynı olması, bir rastlantı gibi gözükse de tarihin Amerikan emperyalizmine karşı olanları aynı yerde toplayan bir cilvesine benziyor.
Törensel ortam, arkadaşımızın dürüstlüğe, dostluğa, vefaya, başkaları için olmaya, yoldaşlığa, yılmazlığa ne kadar yakın ve sahip olduğunu farketmemize yarıyor. Almanya’dan değerli kardeşimiz için Vatan Partili dört kişi olarak gelmemizin ne kadar yerinde ve önemli olduğunu da gösteriyor. Sen sağ ol Esat Ümit Ağca! Devrimci hayatın için sana teşekkür ederiz!