İki sergiden hangisini tercih ediyorsunuz?

Tuluyhan Uğurlu, Anadolu’yu, bütün efsanelerimizi ve değerlerimizi dünyaya taşımak için açmıştı yelkenlerini. Mantuk’ut Tayr vardı ezgisinde, Mem û Zin vardı ezgisinde, Leyla ile Mecnun vardı. Oysa Ahmet Güneştekin’in sergisi Hendek Savaşı’na en yakın yer olan Keçi Burcu’nda açıldı.

Geçen hafta iki ayrı sanat etkinliğine katıldım. İkisi de Diyarbakır’da. Birisi Tuluyhan Uğurlu’nun Dicle’nin Efsaneleri isimli piyano resitali diğeri ise Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Odası” isimli sergisi.

“Kürt meselesi Meclis'te çözülsün” çağrılarının yoğunlaştığı ve HDP-CHP ittifakının şekillendiği bir dönemde yapılan bu sanatsal faaliyetler iki ayrı estetik anlayışının, iki farklı çözüm yolunun ve aynı zamanda iki farklı siyasal duruşun izdüşümü olması bakımından çok önemli.

DİCLE'NİN EFSANELERİ

Tuluyhan Uğurlu eserini Sezai Karakoç Kültür Merkezi’nde icra etti. Feqiye Teyran Kültür ve Sanat Sezonunun açılışını yaptı. -Feqiye Teyran, Kürtçe’nin önemli halk ozanlarından.- Uğurlu sahneye çıkana kadar açılış etkinlikleri kapsamında Ahmet Arif’in, Sezai Karakoç’un, Yunus Emre’nin şiirleri okunuyor. Müzisyenlerimiz, Türkçe ve Kürtçe eserleriyle birliğimizi ve zenginliğimizi gösterecek şekilde sahnedeler. Kadim Kürt ozanları olan dengbejler uzun havalarıyla insanlarımızın gönlüne akıyor.

Gözümüz “Kürt sorunu” mecliste çözülsün diyenleri arıyor. Birine ilişse gözümüz, “Hangi ‘Kürt sorunundan’ bahsediyorsun Allah aşkına sen?” diye soracağız. Birisi bile burada yok. CHP, HDP, İyi Parti… Biden tayfasının hiçbir temsilcisine salonda rastlayamıyoruz. Ekrem İmamoğlu’nu soracaksınız, esamesi bile okunmuyor.

PİYANODAN FIŞKIRAN BİRLİK

Ve herkesin beklediği an. Uğurlu sahneye çıkıyor. Destanlar mı fışkırıyor piyanonun içinden, masallar ve mesneviler mi yağıyor gökyüzünden? Salondaki herkesin Dicle’yi bir damla su gibi içmesi, ezginin nehirlerin akışına vefa etmesi…

Olağanüstü bir yetenek, olağanüstü bir müzik. Tarihi ayağa kaldırıyor, insanlığın kadim tarihin başladığı bu toprakların önünde bir saygı duruşu adeta.

Atlas Okyanusu’nda Fırat’ın salının yüzdüğünü görmüştük. Dicle’den Pasifik’e doğru açılan bir yelkenliye ise ilk defa şahit oluyorduk.

Uğurlu, Anadolu’yu, bütün efsanelerimizi ve yiğitliklerimizi, değerlerimizi dünyaya taşımak için açmıştı yelkenlerini.

Mantuk’ut Tayr vardı ezgisinde, Mem û Zin vardı ezgisinde, Leyla ile Mecnun vardı, Şehname vardı, Gılgamış Destanı vardı.

Söz vardı, resim vardı, insanlığın yazdığı ilk yazı vardı, ebumkuşağı gibi bir uçtan bir uca çekilen kırk gözlü köprüler ve kemerli köprüler vardı.

Nakışlanan ipeğin ve gül alıp, gül satmanın güzelliği vardı.

Kurşun kubbeli minareler vardı. Bir arada kardeşçe yaşamak vardı, çayın içinde şeker gibi kaynaşmak vardı. Hoşgörü ve affetmek vardı.

Dicle’nin efsaneleri, Fırat’ın hasretleri hepsi vardı. Daha ne ararsanız onların pek çoğu Uğurlu’nun piyanosundan fışkırıyordu.

EZGİ KADAR KUVVETLİ KARAKTER

Uğurlu bu zenginliği Dicle’nin kaynağından çıkartırken bir an durdu. Salon da alkış yok, büyülü bir sessizlik var. Geçen birkaç saniye sonra coşkuyla alkışlıyoruz. Uğurlu söze başlıyor. Sözleri de ezgisi kadar kuvvetli. Emperyalizme karşı, PKK’ya karşı, Türkiye’nin bölünmesine karşı… Asırlarca süren kardeşliğimizi, medeniyet birikimimizi dile getiriyor. Kürtçe sözlü edebiyatın temelini oluşturan dengbejler ile bir araya gelerek piyano ezgileri ile türküler söylediğini anlatıyor. Acılara değil, paylaşmaya vurgu yapıyor. Ayrılığı değil birliği anlatıyor. Dengbejlerle birlikte dünya turnesine çıkma planını söyleyince salondaki insanların gözleri parlıyor.

Peki Uğurlu’nun konserinde kimler var? Böylesine bir etkinliğe siyasi partilerin Diyarbakır İl Başkanlarının, Diyarbakır milletvekillerinin, Türkiye’nin önemli yazarlarının ve basın mensuplarının, en azından Diyarbakırlı sanatçıların katılması beklenirdi. Oysa Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu, Diyarbakır’ımızın mülki yöneticileri dışında bir tek Vatan Partisi İl Başkanı Ferdi Tanhan konseri izliyordu. Basının gündemine girmemişti. Bâb-ı Âli’nin ünlü yazarları ve basın mensuplarından kimse yoktu. Acının sofrasında ekmek yiyenlerden, ayrılıklardan beslenenlerden, bölünmeye hizmet edenlerden eser yoktu. İstanbul Belediye Başkanı gelmemişti. Meral Akşener çelenk göndermemişti. PKK’nın siyasi ayağının başkanı Mithat Sancar yoktu.

HAFIZA ODASININ ZEHİRLERİ

Oysa Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Odası” isimli sergisinde bunların hepsi arz-ı endam etti. İsmail Küçükkaya ve İsmail Saymaz gibi ünlü televizyon gazetecileri de oradaydı.

Sergi, Diyarbakır’ımızın tarihi Keçi Burcu’nda. Güneştekin’in, sergiyi burada yapmasının nedeni Hendek Savaşı’na en yakın yer olması. Bu sanat faaliyeti de bir saygı duruşu niteliği taşıyor yani. Ancak insanlığa değil. Hendek operasyonları sırasında öldürülen PKK mensuplarına.

Girişte Meral Akşener’in çelengi baş köşede. İmamoğlu, Sırrı Sakık, Mithat Sancar hepsi kol kola. CHP ve HDP’nin kalburüstü isimleri kırk yıllık ahbabmış gibi. Sergini adının “Hafıza Odası” olmasının nedeni hatırlatmak istediği bazı şeylerin olması. Bunlar serginin tanıtımı için Bianet isimli internet sitesinde yapılan söyleşide şöyle ifade ediliyor: “Hafıza Odası; başta faili meçhuller, anadili yasağı, katliamlar olmak üzere Kürt meselesinin yakın ve uzak tarihine göndermelerle dolu işlerden oluşuyor.” Acıları sömürmeye odaklanmış bir anlayış hakim sergideki her eserde.

Sergiye gelenlerin gördüğü ilk şey, "Kayıp Alfabe". Türkiye’de meydana gelen olaylarda hayatını kaybeden insanların isimlerinin yazılı olduğu sokak tabelalarından oluşturulmuş.

Kayıp Alfabe’den sonra “Yoktunuz" isimli çalışma hemen dikkati çekiyor. Güneştekin, bu çalışmayı Sur operasyonlarının ardından geriye kalan enkaz parçalarıyla yapmış. Operasyonlar sırasında güvenlik güçlerimizin duvarlara yazdığı ‘geldik yoktunuz’ yazısına atfen böyle bir isim koymuş. Zulmeden tarafın Mehmetçik olduğuna gönderme yapıyor yani.

Keçi Burcu’nun üstünde ise rengarenk tabutlar var. Ne anlama geldiğini anlayamadığımız tabutlar, bu sanat faaliyetinin acı ve ölüm dışında ziyaretçilerine herhangi bir umut ve güzellik vadetmediğini ispatlıyor.

Sergide, videoların olduğu bölümler de var. Hazırlanan videolardan biri 1909’da Adana’daki Ermeni olaylarıyla başlıyor, 1915’leri çarpıtıyor ve Ermeni Soykırımı yalanlarını da sanat adı altında meşrulaştırıyor.

İşte İmamoğlu, HDP ile ittifak için İstanbullardan parti talimatını çiğneyerek bu sergiye koşuyor. Meral Akşener, Ermeni Soykırımı ve dolayısıyla Kürt Soykırımı yalanlarını dile getiren bu sergiye çelenk gönderiyor. Mustafa Kemal’in itleriyiz diyen Sırrı Sakık ile fotoğraflar çekiliyor. Acı, ölüm, tabut, kin, nefret ve tarihimize öfke serginin ana teması.

HAFIZA ODASININ SİLİK HAFIZASI

Hafıza Odasında, şehit düşen Mehmetçiğin anasının gözyaşları yok. PKK’nın canlı bomba saldırılarıyla vefat eden insanlarımızın isimleri yok astıkları tabelalarda. Başbağlar’da kurşunlanan köylümüzün anısı yok astıkları aynalarda. 15 Temmuz darbesini bastırırken şehit düşen, yaralanan askerin ve polisin hatırası yok hafızalarda. Müzik Öğretmeni Aybüke Yalçın’a, Derik Kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk’e, polis memuru Fethi Sekin’e rastlayamazsınız Hafıza Odası’nda. PKK’nın yaktığı köylerimizin isimleri, evlatları dağları kaldıran annelerimizin mücadelesine tek bir gönderme yok bu Avrupai bölücülüğün içinde. Hafıza odasının hafızası silinmiş durumda.

TERCİHİMİZİ YAPALIM

Şimdi herkesi düşünmeye davet ediyorum.

Bir yanda Tuluyhan Uğurlu’nun sanatsal güzelliği diğer yanda Ahmet Güneştekin’in ikiyüzlü duygu sömürüsü.

Bir yanda dengbejlerle birlikte dünya turuna çıkmak, diğer yanda dünya jandarmasının (ABD) kölesi olmak.

Bir yanda paylaşmaya, birliğe, zenginliğe yapılan vurgular diğer yanda acıya, ayrılığa, bölünmeye yapılan vurgular.

Bir yanda Türk- Kürt kardeşliği, emperyalizme karşı birlikte mücadele ve vatanseverlik. Diğer yanda tarihimizle yüzleşme safsatası, emperyalist projelerde görev ve Amerikaseverlik.

Bir yanda gurur, diğer yanda utanç. Bir yanda gerçek, diğer yanda yalan.

Bir yanda devlet disiplini içinde eşitlik ve hürriyet. Diğer yanda küresel merkezlerin piyonu olarak her türlü sanatsal zevkten, eşitlik ve özgürlükten uzaklaşmak.

Herkes tercihini yapsın.

Tuluyhan Uğurlu’nun umut, mutluluk ve kardeşlik dolu ezgisinin mi peşindesiniz?

Ahmet Güneştekin’in acı ve ikiyüzlülük dolu sergisinin mi?

İmamoğlu gibi Biden’nın açtığı yolda PKK ile omuz omuza duranların cevabı belli. Türk milletinin de öyle.

Sonraki Haber