İktisatçı Doç. Dr. Yusuf Dinç Aydınlık'a anlattı: Akaryakıt çıpasıyla enflasyon düşürülür

Piyasaya ‘biraz ciddiyet kazandırılması’ gerektiğini söyleyen iktisatçı Dr. Dinç, 'Atılacak adımlardan birinin 'akaryakıt fiyatları arttı, biz o yüzden artırıyoruz fiyatları' enstrümanının ellerinden alınması' olduğunu vurguladı.

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslam İktisadı ve Finansı İngilizce Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Dinç, enflasyona karşı mücadelede akaryakıt fiyatlarının çıpa olarak kullanılması gerektiğini söyledi. Türkiye Ekonomi Modeli (TEM) çerçevesinde faiz çıpasının kullanılmadığını, KKM ile dövizin de biraz dengelendiğini hatırlatan Doç. Dr. Dinç, “Bir diğeri enerji çıpasıdır, yani akaryakıt fiyatları.” dedi. Sigorta Düzenleme Denetleme Kurulu üyeliğine atanan ancak bu haber yayına hazırlandığı sırada henüz göreve başlamamış olan Doç. Dr. Yusuf Dinç’e, TEM modeline yönelen eleştirileri ve kendisinin önerilerini sorduk.

BAĞIMLILIKLARIMIZDAN KURTULMAK HAKKIMIZ

  • TEM’de atılan adımların sonuç vermediği eleştirisi yapılıyor. TEM’in hedefi neydi, gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? TEM gibi bir modelde hedeflere hangi vadede varılabilir?

Eleştiriler, hedefler göz ardı edilerek yapılıyor. Türkiye kendi üretiminde, sanayisinde özgürlük elde etmek için finansal bağımlılıklarını azaltmak, bunlardan kurtulmak istiyor. Bizim eleştirileri, önerileri dinlemek gibi bir borcumuz var. Ancak bu eleştirilerin politika hedefleriyle uyumlu olup olmadığı konusunda bir kafa karışıklığı var.

Bir politika seti uyguluyor hükümet, bir de antitez var; faiz artırılmalı diye. Bunun anlamı bu politika hedefinden vazgeç. Türkiye finansal bağımsızlaşmayı hak ediyor, bunların yerine şu adımlar uygulanmalıydı diye bir öneri, ortada yok. Eleştiriler, hedeflerden vazgeçin der gibi duruyor.

Politika seti, kapitalist ekosisteme uygulanıyor; bu politika setinin bazı zafiyet potansiyeli var, mesela kurun yükselmesi gibi. İşte bunu okuduğunda piyasa, yani kapitalist yaklaşım, politikalar uzun vadede toplumun yararına olsa bile kısa vadede kendi çıkarına gidiyor. Ekonomik aktörlerin bunu bir miktar manipüle ettiğini düşünüyorum. Bu kitleyle yeterli iletişim kurulamadığını düşünüyorum, kurulsaydı ikna olacaklar mıydı, ondan da şüpheliyim. Kılçıksız bir kapitalist tepkiye benziyor.

İktisatçı Doç. Dr. Yusuf Dinç

FAİZ BİR ENFLASYON SORUNU DEĞİLDİR

  • Sizin de eleştirileriniz olduğu hissediliyor yazılarınızdan. Enflasyon konusunda örneğin, alınan tedbirlere ek hangi adımlar atılmalı sizce?

Benim toplam eleştirim, faiz tartışmasının enflasyon üzerinden yapılması. Faiz bir enflasyon sorunu değildir. Faizin kendisi sorundur. İslam ekonomisi finansı alanında çalışıyorum, buradan yorumlamaya çalışıyorum meseleleri, benim yaklaşımım bu tartışmaların enflasyon etrafında yapılmaması gerektiği şeklinde. Tabii ben hedefler konusunda mutabıkım, Türkiye bu hedefler için çalışmalı. Ancak uygulamada düşük faiz-yüksek faiz gibi bir denklemin, her ikisinin de bazı avantajları olmakla beraber handikapları olduğunu düşünüyorum. Türkiye bugün büyümesini sağlıyor, politikanın hedefi bakımından tutarlı, fakat enflasyonu yüksek bir ortam sonucunu elde ediyor. Bu, biraz da piyasanın disiplininin kaybolduğunu anlatıyor bana. Bugünkü piyasanın ‘serbest piyasa’dan çok ‘gayri ciddi piyasa’ olduğunu, biraz ciddiyet kazandırılması gerektiğini düşünüyorum.

Atılacak adımlardan biri bu piyasanın kullandığı çıpalarla ilgili. ‘Enflasyon ataleti’ diye bir şey var, bizde de var, fiyatlar çıktığı için enflasyonun çıkması. Bunda bir çıpaya ihtiyaç var, piyasa bir şeye bakıp her şeyin fiyatını yukarı çıkarıyor. Önemli olan üç şey faiz, kur ve enerji fiyatı. Faizi bankalar son zamanda biraz yükseltti ama onu bir tarafa bırakalım. KKM ile döviz de biraz dengelendi. Şimdi piyasa akaryakıt fiyatlarını kullanıyor. Onun için akaryakıt fiyatlarının düşmesi, Türkiye için çok stratejik bir adım olur bu aşamada. “Akaryakıt fiyatları arttı, biz o yüzden artırıyoruz fiyatları.” gibi enstrümanların ellerinden alınması gerekiyor.

Bizim maliye politikalarında az bir enerjimiz var. Bu enerjiyi kapitalist piyasanın çıpa yaptığı unsurlar üzerinde kullanmak gerekir, orada da enerjiyi göz ardı etmemek gerekir, o yüzden akaryakıt fiyatlarına vurgu yaptım. Ama toplamda ekonomi seti piyasanın gayriciddileşmesine neden oluyor. Piyasayı ‘sıkılamak’, disipline etmek gerekiyor.

TARIMDA MODEL: HASAT PAYLAŞIMLI SÖZLEŞMELİ ÜRETİM

Doç. Dr. Dinç, tarım sektöründe ‘Hasat paylaşımına dayalı sözleşmeli üretim’ öneriyor ve önerisini şöyle özetliyor: Tarımı üç aşamalı bir süreç olarak tarif ediyorum. Finansman, üretim ve pazar. Her birini tek tek ele almak gerekiyor. Türkiye’de büyük oranda odak üretim kısmında. Üç adımın tamamını içine alan tek model sözleşmeli üretim modeli. Ancak Türkiye’de yanlış uygulanıyor. Çiftçi satış kısmında tüccarla, finansman kısmında tefeciyle baş başa kalmış durumda, bu denklemde var olmaya çalışıyor. Çiftçiyi üretime hazırlayamıyoruz, üretim yaparken neyi üreteceğini planlayamıyoruz yeterince. Tüccardan kurtaramıyoruz çiftçiyi.

Sözleşmeli üretimle, bütün bu sorunları çözebiliriz çünkü hasadı paylaşabiliriz. Türkiye’nin stratejik ürünlerinin kamunun eline geçmesinde çok belirleyici bir model. Kamunun atıl arazileri var, çiftçilere sözleşmeli üretim modeliyle ektirilebilir. Fakat sözleşmeli üretim bugün Türkiye’de fiyatlı işletiliyor; ‘şunu üreteceğiz, senden 1 liraya alacağım’. Böyle olmaması, hasat paylaşımı yapılması gerektiğini düşünüyorum. Girdileri sağlayan tarafın yüzde 30, 40 gibi bir oranda hasattan pay almasına dayalı. Çiftçinin elinde kalan ürünün pazara ulaştırılmasını sağlayacak mekanizmaları da kurmak şartıyla. Hükümet elindeki atıl arazileri hasat paylaşımı modeliyle çiftçiye ektirirse, eline stratejik ürünler geçebilir. Pazar sürecinde, çiftçi kooperatiflerinin çok belirleyici rolü olabilir.

DEVLET İŞLETSİN

Şu anda kamu arazilerini 10 yıl eken çiftçiye vereceğiz, şeklinde bir politika tanımlanıyor, bunu sakıncalı buluyorum. Ben olsam kamu arazilerini kimseye kaptırmam. Devlet arazi toplasın demiyorum ama madem arazisi var kamunun, hasat paylaşımını, sözleşmeli üretimi uygulayabilir stratejik ürünleri ele geçirmek için. Atıl araziler sembolik kiralarla veriliyor, verilmesin. Girdileri verelim çiftçiye, traktörü de verelim, eksin biçsin, hasadı paylaşalım. Benim önerdiğim üretim modelinde çiftçiye her türlü girdi veriliyor; akaryakıt da dahil buna.

3-5 MİLYAR GEREKLİ

Tarım kârlı bir süreç. Bir kere finansman sağlarsınız, sonra sistem zaten kendi kendini finanse edecek. Kaynak yaratılabilir çünkü Türkiye’nin 50 milyar dolar dolayında bir tarımsal gayri safi yurt içi hasılası var. Buna 20 milyar dolarlık bir finansman gerekir. Bunun ne kadarlık kısmi sözleşmeli üretimle yapılabilir diye de bakarsak, 3-5 milyar dolarlık bir kaynak yaratılacak. Zaten bu ürünleri talep eden ülkeler de var, onlardan da bu kaynaklar sağlanabilir. BM, Dünya Bankası’yla da yapılabilir.

Sonraki Haber