İktisatçı Dr. Cüneyt Akman: Ertelemeye değil çözüme odaklanalım

Ekonomide izlenen çelişkili politikalar zaten var olan sorunlar yumağını karmaşık ve çözülmesi zor bir duruma getirdi. İktisatçı yazar Dr. Akman, içine sokulduğumuz durumdan çıkışın zor ve maliyetli olduğunu ama imkansız olmadığını anlattı.

Enflasyon dünya genelinde bir sorun. Türkiye'de ise son üç yıldır yüksek enflasyon hakim. Fiyat artışlarındaki süreklilik özellikle ücretli kesimlerin refahında erozyona neden oluyor. Büyüme modeli yüzünden ücretliler kesiminin milli gelirdeki katma değerden aldığı pay, yıldan yıla azalıyor. Mevcut ortamda bu erimeyi durdurmak için bir iktisatçı gözüyle hangi tedbirlerin ve politikaların devreye alınması gerektiğini ekonomi yazarı Dr. Cüneyt Akman'a sorduk. İktisatçı kimliğinin yanında gazeteci, yazar olarak ekonomi medyasında ekonomi politik yorumları ile tanınan Akman, Arslan Başer Kafaoğlu ile Türkiye'nin ilk borsa dergisini çıkaran isimlerden. Akman'ın teferruatlı cevaplar gerektiren sorumuza verdiği yanıtları iki bölüm halinde dikkatinize sunacağız. İlk bölümde nedenlere, ikinci bölümde çıkış yollarına yer vereceğiz.

BEŞ TEMEL ETKEN VAR

  • Enflasyon nasıl yeniden sorun haline geldi?

Sebepleri kabaca sayarsak şunlar:

  • 2008 krizinden sonra, krizin uzun süreli 1929 tarzı bir bunalıma (depresyona) dönüşmemesi için merkez bankaları tarafından yaratılan muazzam likiditenin piyasalarda adeta uyuşturucu bağımlılığı gibi likidite bağımlılığı yaratması ve bu likidite miktarının gitgide artması sonucunda, ekonomiler durgunluktan çıkmaya başladıkça para arzı üzerinden enflasyonist etki yaratmaya başlaması.
  • Bu durumun salgın vesilesiyle mali politikaların aşırı gevşemesiyle şiddet ve hızının artması.
  • ABD’nin Çin’e karşı başlattığı Ticaret Savaşlarının küresel ekonomide yarattığı dolaylı ve doğrudan maliyet etkileri.
  • Salgın sırasında, evvelki Nicel Genişleme (QE) operasyonlarından farklı olarak likidite genişlemesinin bankalar ve borsalara değil, ilkinde bir kısıntıya gidilmeden doğrudan halka ve tüketime yönelik de yapılması.
  • Hem Ticaret Savaşları hem de de ardından gelen salgın yüzünden mal ve hizmet akımında, tedarik zincirlerindeki aksamalar.

Kabaca işte bu nedenlerle enflasyon büyük ülke merkez bankalarının ve ekonomi yönetimlerinin beklemediği şekilde aniden yükseldi.

POLİTİKA HATASI YAPILDI

  • Bizdeki yansıması daha büyük oldu

Bunun Türkiye ve başka “gelişmekte olan ülkeler” üzerinde de etkisi görüldü tabi. Fakat Türkiye enflasyon konusunda dünyada çok özel bir ülke. Dünyada 1990’larda enflasyon neredeyse sıfıra dayandığında Türkiye’de rekorlar kırmaya devam ediyordu. 2000’lerin ikinci yarısında enflasyon bu ülkede de tek haneli sayılara düştü ama bu bile o günlerde yine en yüksek enflasyonlu ülkelerden biri olduğumuz gerçeğini değiştirmiyordu. Üstelik bu düşüş sağlıklı kaynak ve yöntemlerle değil özel sektörün ucuz döviz kredisiyle yüksek tempolu borçlanması sayesinde sağlanıyordu. Bu yöntem hem sürdürülemez hem de sürdürüldükçe enflasyonist etkileri bir süre sonra görülmeye başlanacak bir yöntemdi. Öyle de oldu.

SİYASİ TERCİHLER DE ETKİLEDİ

Türkiye’de 2007 sonrası büyük ölçüde rejim değiştirme amaçlı ardı ardına yapılan seçimler, referandumlar, hükümetlerin ülke kaynaklarının üzerinde harcamalara girişilmesine neden oldu.

Aynı zamanda başta Suriye üzerine Batı Bloku ile işbirliği içinde girişilen maceralar ülke mali kaynaklarını dev bir hortum gibi emdi. Bütün bu korkunç kaynak tüketimi yanında, üstelik borç alınan kaynaklar da verimli ve planlı artı değer üreten yatırımlar yerine rant üreten yatırımlara hasredildi. Böylece o yabancı kaynakların üretimle geri ödenmesi imkanı da çok zorlaştı. Özellikle o rant “üretimi” alanlarının dış ticarete konu olmaması yahut pek az konu olması (örneğin inşaat sektörü) dış ticaret açısından da ülke açısından da riskler ve belirsizlikleri arttırdı. Bu tercih ülkenin reel büyümesinin önce azalmasına sonra durmasına sonra da gerilemesine yol açtı. (Bkz. dolar bazlı milli gelir seviyeleri.) Bunun getireceği politik riskleri göğüslemek istemeyen hükümet iç krediler yoluyla dopingli bir büyüme tercihi yaptı. Bu da kriz riskini, ülke ekonomisindeki belirsizliği ve kırılganlığı daha da arttırdı.

DIŞ KAYNAK SORUNU DOĞUYOR

  • Tercihler enflasyonu yarattı o halde!

Ülke yönetiminin böylece kendi kendini soktuğu sıkışık pozisyonda Batı Bloku ile gergin ilişkiler içine girmesi fakat oradan kopmayı da göze alamayışı, dış kaynakların da eskisi kadar gelmeyişi nedenlerinden birini teşkil etti. Buna çözüm olarak siyasi yönetimin, başta fiyatlar ve istihdam alanı olmak üzere ekonomideki bozulmaları emir, komuta ve direktiflerle çözmeye çalışması, bunları yaparken aynı anda serbest piyasa sisteminde kalmaya da çalışması, ekonomide fazladan çelişkiler yarattı. Böylece dışarıdaki olumsuz gelişmeler içeride zaten var olan olumsuzlara eklendi; hükümetin yanlış çözümleri ise bu iki sorun yumağını, çözmek yerine adeta yuvarlanan ve yuvarlandıkça büyüyüp devasa bir çığa dönüşen bir kartopuna çevirdi. Bugün durumumuz işte böyledir.

‘ORTODOKS POLİTİKA ÇARE OLMAZ’

  • Gelinen durumda ne yapılabilir ve çözüm var mı; varsa nedir?

Önce hemen söyleyelim mesela “Naci Ağbal geri gelsin ve yeniden onun ‘başarılı’ ya da ‘Ortodoks’ politikalarına geri dönülsün” formülü bu kez işe yaramaz. Esasında o zaman da uzun uzun yazdığım üzere aslında yine işe yaramamıştı. O politikadan vazgeçilmesi sadece hükümetin başka tercihleriyle uyumlu olmayışı değil, zaten o politikanın belli ölçüde daha o zamandan tıkanmış olmasıydı.

Fakat bir yanlışı düzeltmek yerine ondan bin beter yanlışların yapılmaya başlandığı bir döneme girildi ve dokuz aydır ülke ekonomik olarak bir felaket sarmalının içinde yuvarlanıyor. Daha kötüsü bundan nasıl çıkılacağı konusunda, hem kendi içinde tutarlı hem de gerçeklerle uyumlu en basit bir politika ortaya konulmuş değil.

BU ORTAMDA FAİZLE OLMAZ

Bu durum belirsizliği ve ekonomi yönetimine inançsızlığı artırarak durumu daha da kötüleştiriyor.

Çare diye öne sürülen alet edevatın (Örneğin KKM, GES, BDDK emirleri vb.) sorunları çözemeyeceği onları getirenler tarafından bile biliniyor. Yapılmak istenen şey, gelecekteki riskleri artırma pahasına önümüzdeki seçimlere kadar vakit kazanmaya çalışmaktan ibaret. Madem ki çare konusuna geldik hemen kendi önerilerimi sıralayayım. Öncelikle bu güya “Heterodoks” denilen tuhaf uygulamaların alternatifi, bir zamanların yine güya “ortodoks” politikaları değildir. Üstelik şimdi içinde bulunduğumuz yüksek enflasyon ortamında; ne geçmiş ne de gelecekteki iyimser bir beklenen enflasyona göre dahi reel faiz vermek son derece risklidir.

FİRMALAR REEL FAİZE DAYANAMAYABİLİR

  • Pozitif reel faiz şu ortamda neden riskli?

Çünkü uzun süreli boçlanma politikaları neticesinde firmaların ne kadarının yüksek faize ne kadar dayanabileceği belli değildir. Firmalarda ani batışlar, bankalarda geri ödenemeyen kredilerin artışı yoluyla krizi hızlandırabilir ve enflasyon düşeceği yerde hızlanabilir; üstelik işsizlik de artar.

Peki o zaman yapılacak bir şey yok, ümit kalmadı mı demeliyiz? Hayır elbette! Bu içine sokulduğumuz durumdan çıkış zor ve maliyetli ama imkansız değil. Şimdi daha çok siyasetle değil ekonomi ile ilgili önerilerimi sıralayacağım. Zira “ülkeye şeffaflık, hukuk devleti, demokrasi gelse ekonomi düzelir.” önerisi içinde doğruluk payı taşısa da şu an hem kısa vadede işimize yaramıyor hem de başlı başına doğru bir önerme değil.

İki sebepten doğru değil: 1- Siyasi düzelmelerin otomatik olarak ekonomiyi düzelteceğini söylemek kanıtlanması hayli zor bir iddia. 2- Ülkenin hukukta, demokraside, ekonomik ahlakta sorunları varsa ve bu sorunlar yıllardır mevcut ve giderek daha kötüye doğru (tersine) evriliyorsa bunun da sebepleri vardır. Yani hiçbir şey tesadüf değil. Dip sorunlar çözülmeden hukukta, şeffaflıkta yapılan reformların kalıcı olmadığı, ülke tarihinde defalarca görüldü. Onun için gelin biz şimdilik ekonomik ama geniş anlamda ekonomik önerilerle kendimizi sınırlayalım.

Not: Çıkış çarelerini içeren ikinci bölüm yarın yayımlanacaktır.

Sonraki Haber