İletişim patlaması, hakikat-dışılık ve linç!

Bir insanın sosyal medyada hiçbir etik ve ahlak kuralı gözetilmeden ve hiçbir hukuki delil olmadan linç edilmesi kuşkusuz bir insanlık suçudur. İftira, hakaret, tehdit suçlarını oluşturan bu linç girişimlerinin yarattığı zararlar sadece kişinin kendisini değil ailesini ve çevresini de kapsıyor.

İnsanların muhakeme yetisinin son zamanlarda genel olarak gerilediğini gözlemliyoruz. Bu gerileme için birçok nedenden söz edilebileceği muhakkak ama bu nedenler arasında düşünmeyi teşvik etmeyen iletişim patlamasının ağırlıklı yeri olduğu da şüphesiz görünüyor. İletişim patlamasından kastım daha ziyade sosyal medya olarak ifade edilen platform ya da uygulamalar vasıtasıyla ortaya çıkan iletişimin yükselişidir. Bazı çevrelerce yeni bir kamusallığı yaratacağı öngörülen sosyal medyanın ağırlıklı olarak hakikat-dışılığı teşvik ettiği gün geçtikçe netleşiyor. Başka bir ifadeyle, geleneksel medyaya alternatif bir kitlesel iletişim kanalı olacağı umut edilmiş olan sosyal medya asli olarak manipülasyonun ve gerçek dışılığın alanı ve aracı haline gelmektedir. Peki bu durumu nasıl anlamak lazım?

Yüz yüze iletişimde sözü söyleyenin mimiklerinden, davranışlarından ve hepsinden önemlisi gözlerinden samimiyetini test etmek oldukça mümkünken, sosyal medyadaki iletilerin sahiplerinin samimiyetini ölçmek birçok örnekte mümkün değil. Bu sebeple olsa gerek ki hakikat-dışılığın kısa sürede çok sayıda kişide karşılık bulması çok şaşırtıcı değil. Hem fiziksel olarak görünmezliğin hem de ileti sahiplerinin gerçek kimliklerinin çoğu kez belli olmayışının, doğru olmayan, hakikati ifade etmeyen iletilerin kolaylıkla dolaşıma sokulmasını sağladığı görülüyor. Bu türdeki hakikat-dışılığın güçlenmesi elbette muhakeme yetisinin gerilemesine dayanıyor ve bu gerilemede düşünmemeyi, kafa yormamayı teşvik eden sosyal medyanın rolü başat.

LİNÇ GİRİŞİMLERİ KARŞISINDA HUKUK

Bu türde ifadelerin önemli bir bölümü, belirli bir siyasal hedef, kişisel hırs, grupsal haz çerçevesinde organize olarak dolaşıma sokulmakta ve linç amacı gütmektedir. Birçok örneğinin yaşandığı bu linç girişimlerinin failleri, mağdurun yargıya başvurması durumunda çoğunlukla sosyal medya hesaplarının kendilerine ait olmadığı yalanına başvurmakta ya da hesaplarını kapatmaktadırlar. Aynı zamanda sosyal medya uygulamalarının kendilerini hukukun gerektirdiği davranışlardan muaf tutması, hakikat-dışılığı desteklemekte ve büyütmektedir. Kişisel haklara saldırı içerdiği gerekçesiyle mahkemelerin erişime engellenmesi yönünde verdiği kararlara rağmen, sosyal medya uygulamalarının bu içerikleri kaldırmaması esasında hakikat-dışılığı teşvik etmekte ve büyütmektedir.

Linç girişimine karşı insanların mahkemelere yaptığı başvurular mahkemelerce kabul edilmekte ve kişilik haklarına saldıran, hukuku çiğneyen, hakaret ve iftira muhteva eden içeriklerin erişime engellenmesine, silinmesine karar verilmektedir. Ancak, Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin kararı uygulatmak için gerekenleri yapmasına rağmen sosyal medya uygulamaları tarafından mahkeme kararına uyulmamaktadır. Sosyal medya uygulamalarının mahkeme kararlarını tanımaması, en başta sözünü ettiğimiz insanların muhakeme yetisinin gerilemesinde muhakkak rol oynuyor. Kuşkusuz düşünce ve eleştiri özgürlüğünün kısıtlanması kabul edilemez. Ancak, hakaret, iftira, kişilik haklarına saldırı, hukuka aykırılık içeren ve genelde de belirli bir ideolojik ve örgütsel hedef için gerçekleştirilen saldırılar ve linç girişimleri eleştiri özgürlüğü kapsamında görülemez.

Sosyal medyada örgütlü ideolojik bir grup tarafından linç edilen kişilerle ilgili olarak sosyal medyadaki iftirayı adeta bir gerçekmiş gibi sunan terör örgütüne müzahir internet medyası da sıraya girmektedir. Terör örgütüne müzahir internet gazeteleri ve haber siteleri hakkında mahkemelerce her ne kadar kapatma veya erişime engelleme kararı verilse de, her an başka isimler kullanarak internette var olmaya devam edebilmektedirler. Dolayısıyla sosyal medyanın linç girişimleri terör örgütüne müzahir internet gazeteleri ve siteleri ile devam ettirilmektedir.

YENİ DÜZENLEME İNSAN VE AHLAK

Bu sebeple, geçtiğimiz Temmuz ayında meclisten geçen yeni sosyal medya düzenlemesi insanların kişilik haklarının korunması, hakaret ve iftiraya karşı hukuksal güvenceye kavuşması açısından son derece önem taşımaktadır. Ancak, yürürlüğe girmesine rağmen bu yeni hukuksal düzenlemenin uygulamada işlevsiz kalması gibi çok ciddi bir sorunla da karşı karşıyayız. Bu yeni düzenlemeye özgürlük, insan hakları gibi ulvi gerekçelerle karşı çıkanların insanların kişilik haklarını çiğneyen, linç girişiminde bulunan, hakaret ve iftira içeren saldırılara karşı nasıl bir çözüm bulunabileceğini de düşünmeleri gerekmektedir. Belirli kişisel, örgütsel, grupsal hedeflerle insanlara leke sürmek amacındaki iletişim kuşkusuz bozulmuş iletişimdir ve insanların muhakeme gücünü gittikçe zayıflatmakta ve hakikat-dışılığı teşvik etmektedir. Ayrıca, linç girişiminde bulunanların, kişilik haklarına saldıranların, hakaret edenlerin ve iftirada bulunanların sahte hesaplardan değil, kimliklerini gizlemedikleri hesaplardan bu fiillerini gerçekleştirmeleri en azından dürüst ve cesur insan olmaları için bir koşuldur. Bir de hesap silmemeleri ve hesabı sahiplenmeleri gerekir ki bu da insan olmak açısından en azından bir adım olacaktır!

İnsan denilen varlık muhakkak iletişimsiz yaşayabilen bir varlık değildir. Günümüzde iletişimin en temel mecrası sosyal medya uygulamalarıdır. Yeni bir kamusallığı yaratacağı umulan sosyal medya son zamanlarda daha ziyade bozulmuş bir iletişime, hakikat-dışılığa, gerçeğin tersyüz edilişine, lince yani kısacası olumsuz sonuçlara kaynak ve neden olmaktadır. Önümüzdeki süreçte insanlığın önemli sınavlarından birisi kuşku yok ki bu yeni iletişim kanalının da tıpkı yüz yüze iletişimin olduğu gibi ahlaka dayanmak zorunda olduğunu görmekten geçiyor. Bugün ahlakiliğin sağlanması ise muhakkak ağırlıklı olarak yazılı hukuk kurallarının işlevselliğine dayanıyor. Sosyal medya uygulamalarının ve hesap sahiplerinin ahlaka ve hukuka uygun davrandığı ve tartışmanın bozulmadığı bir döneme geçiş için kurumların ve bireylerin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.

Bir insanın sosyal medyada hiçbir etik ve ahlak kuralı gözetilmeden ve hiçbir hukuki delil olmadan linç edilmesi kuşkusuz bir insanlık suçudur. İftira, hakaret, tehdit suçlarını oluşturan bu linç girişimlerinin yarattığı zararlar sadece lince uğrayan kişinin gördüğü zararlar olmuyor ama kişinin ailesi, dostları, akrabaları ve tanıdıkları da bu linçten büyük zararlara uğruyor. Dolayısıyla, adı sanı olmayanlar - yani kimliğini gizleyenler - bir iftira başlatıyorlar ve ne yazık ki bir sürü psikolojisiyle hareket edenler - yani hiçbir düşünme faaliyetinde bulunmayan ve acaba sorusunu sormayanlar - kendilerini mahkeme yerine koyuyorlar. İnsanları linç etmekten zevk duyan, ahlakı ve hukuku yok sayan grupların daha ziyade belirli ideolojik hesaplarla hayatlarını yaşadıkları bir vakadır ve bu sebeple hukuki yollardan yaşamlarını sürdürenlere karşı mücadele edebildikleri tek mevzi isimlerini gizledikleri sosyal medya platformlarıdır. Yasaların uygulandığı ve yasalara saygı duyanların sayıca arttığı sağlıklı topluma doğru yönelmek için sosyal medya “terörünün” üstesinden gelinmesi önemli ön koşullardan birini oluşturmaktadır hiç şüphesiz!

Sonraki Haber