İngiliz raporlarında 1928 Harf Devrimi

Sir G.Clerk’ten Lord Cushendom’a gönderilen 19 Eylül 1928 tarihli raporda, ‘Paşa, yeni alfabe için ön hazırlıklar yapıyor. Cehalete karşı savaş açtı. Amaç, her bireyin okuma ve yazma becerisine sahip olmasını sağlamaktır.' deniliyor.

1928 yılındaki Harf Devrimi’yle ilgili gelişmeler, dönemin Türkiye’deki İngiliz diplomatları tarafından Londra’ya rapor edilmiştir. Further correspondence respecting Turkey, Part XVI, 1928 başlıklı yıllık raporun içinde (F.O. 424/268), Harf Devrimi’yle ilgili olarak İngiltere’nin Trabzon Konsolosu W.D.W. Matthews’in İstanbul’daki Sir G.Clerk’e gönderdiği 27 Ağustos 1928 tarihli kısa bir rapor ile Sir G.Clerk’in Lord Cushendun’a gönderdiği 19 ve 27 Eylül 1928 tarihli raporlar kayıtlıdır. Bu raporlar, İngiliz diplomatlarının Harf Devrimi’ni dikkatle izlediklerini belgeliyor.

HALKIN TUTUMUNU ARAŞTIRDILAR

İngilizlerin en başta öğrenmek istedikleri şey, Harf Devrimi’nin geniş halk kitleleri tarafından kabul edilip edilmeyeceği meselesiydi. Trabzon’daki İngiliz Konsolosu’ndan, Trabzon halkının buna yönelik tavırlarını İstanbul’a bildirmesini istediler. Matthews, raporunda şunları yazar: “Latin harflerinin kabulü ve okuma-yazmanın zorunlu hale gelmesi, Trabzon’da beklenen bir şeymiş. Haziranın sonundan itibaren yerel gazeteler Latin harfleriyle basılmaya başlandı. Araç sahipleri, araçlarına Latin harfleriyle ‘Tirabzon ve International’ sözcüklerini yazdılar. Yeniyol ve Ticaret gazeteleri de Latin harfleriyle birkaç cümle bastılar. Trabzon Türk Ocağı, yeni harfleri öğretmek için sınıf açtı. Trabzon Valisi de İçişleri Bakanlığından 50 bin adet alfabe kitabı istedi. Bugün konuştuğum Bakülü bir Müslüman, Sovyet Kafkas Cumhuriyetlerinde, 1928’den iki yıl önce, Latin harflerinin Müslüman gazeteler tarafından başarıyla kullanıldığı bilgisini verdi.”

Görülüyor ki, İngiltere’nin Trabzon Konsolosu, Latin harflerinin gazeteler ve halk tarafından kullanılıp kullanılmayacağı üzerine bilgi topluyor. Sonuçta Kafkasya’da bu işin daha önce denendiği ve başarıyla uygulandığı bilgisine ulaşıyor.

Sir G.Clerk’ten Lord Cushendom’a gönderilen 19 Eylül 1928 tarihli raporda ise “Paşa, yeni alfabe için ön hazırlıklar yapıyor. Cehalete karşı savaş açtı. Amaç, her bireyin okuma ve yazma becerisine sahip olmasını sağlamaktır. Gelecek neslin ilerlemesi ancak bu şekilde sağlanabilir. Yerleşik geleneğe karşı yürütülen bu kampanyada Gazi’nin kendisi de bir köy öğretmeni gibi dolaşıyor. Bütün ülke dershaneye döndü.” denilmektedir.

‘GAZİ’NİN KARATAHTASI PAZARYERİNDE BİLE KURULUYOR’

27 Eylül 1928 tarihli raporda ise şunlar yazıyor: “İstanbullulara görkemli bir veda mesajı bırakan Gazi, yakın arkadaşlarıyla birlikte Karadeniz üzerinden Ankara’ya yola çıktı. Yeni alfabenin yayılmasını sağlamak için Ankara’ya geri dönüş rotasını kendisi seçti. Samsun’da İsmet Paşa ve Sağlık Bakanı tarafından karşılandı. Tren ve otomobille Amasya-Tokat-Sivas-Kayseri yoluyla Ankara’ya seyahat etti. Ankara’da alkışlarla karşılandı. Gazi’nin karatahtası, pazaryerlerinde bile kuruluyor ve Gazi, insanlara yeni alfabe hakkında bilgiler veriyor. Bize gelen rapora göre, Sivas’ta okuma yazma bilmeyen bir kasaptan adını on dakikada yazmasını istemiştir. Sivas Belediye Başkanı’nın küçük yaştaki oğlu adını hatasız yazdı. Adını yazan bu kasaptan, Sivas’taki diğer kasaplara eğitim vermesini rica etti. Bundan dolayı, 1928 yılı, sanırım ‘Muhteşem Yıl’ addedilecektir.”

‘Yetkililer 1927 yılında 56 bin yetişkinin Arap harfleriyle okuma ve yazma öğrendiklerini belirtiyorlar. Yeni alfabeyle çok daha çabuk ilerleme sağlandığına ikna oldular. 15 bin öğretmen yeni harfleri öğretmek için eğitiliyor. Acil kullanım için ders kitapları basılıyor. Sadece İstanbul’da yeni alfabeyi öğretmek için 200 dershane açıldı.’

MİLLETVEKİLLERİ DE AREKETE KATILDI

Rapor şöyle devam ediyor: “Yetkililer 1927 yılında 56 bin yetişkinin Arap harfleriyle okuma ve yazma öğrendiklerini belirtiyorlar. Yeni alfabeyle çok daha çabuk ilerleme sağlandığına ikna oldular. 15 bin öğretmen yeni harfleri öğretmek için eğitiliyor. Acil kullanım için ders kitapları basılıyor. Bana gizlice bildirildi ki, birkaç hafta içinde yeni bir sözlük (Latin harfli) çıkacaktır. Sadece İstanbul’da yeni alfabeyi öğretmek için 200 dershane açıldı. İstanbul ve İzmir’de Halk Fırkası milletvekilleri, yeni harfleri öğrenmek için evdeki rahatlarını bozdular ve kendi seçim bölgeleri dışındaki yerlere giderek bu hareketi teşvik ediyorlar. Gazi, hâlâ bu işle tanınıyor; yeni harflere ‘Gazi’nin Alfabesi’ deniliyor. ‘G’ ve ‘K’ harflerinin kullanımıyla ilgili olarak soru soran birine, Gazi, telgrafla şahsen cevap veriyor. Birkaç gün önce öğrenemeyenlere yardım amacıyla yenice yazılan kısa çizginin (tire çizgisi) kaldırılmasına kendisi karar verdi. Gazi’nin ziyaret etmediği yerler kendilerini güvende hissetmiyorlar. Genel olarak propaganda o kadar yoğun ki, resmi dairelerde önümüzdeki ayların başında yeni yazının tanıtılacağı duyuruldu. Bu duyurunun yapıldığı yerler arasında Diyanet İşleri Başkanlığı da vardır. Muhtemelen burada buruk bir sevinç var. Düşük ücretle çalışan imamların şaşkınlık içinde olduklarını hayal etmek zor değildir. Genel olarak halk şunun farkına vardı ki, yeni alfabe, şapka takmaktan daha ciddi bir meseledir. Türk ebeveynler, Kuran Türkçeye çevrilmedikçe ve Latin alfabesiyle yazılmadıkça, çocuklarının Kuran okuyamadan büyüyeceğini görüyorlar. Ayrıca Gazi, hâlâ görev yapma yetkisine sahip imamların yeni alfabeye pek kaba davranacağını da görüyor. Sonuçta İslami tesirin daha da azalacağı açıktır. Arap harfleriyle yazılı Kuran’ı okuyamadan büyüyen çocuklar, yeni harflerle yazılan dini kitapların ve onaylı kitapları öğretebilecek kadar modern olacak imamların etkisinde kalacaklardır. Gazi’nin tüm ülkeyi Hristiyanlığa döndürme niyetinde olduğuna dair cahiller arasındaki saçma söylentilerin dolaşması çok da şaşırtıcı değildir. Birkaç yıl önce Gazi, Çankaya’da konutunun yanında modern tarzda ibadet yapılacak olan bir cami inşa etmeyi düşündü ama arkadaşları Gazi’yi caydırdılar. Müslümanların modern koşullarda ibadet edecekleri bir cami yaptırma düşüncesi hakkında üniversitede (İstanbul Darülfünun’u) oluşturulan bir komisyondan tavsiye istedi. Camide, müzik ve sandalye de olacaktı. Abdestsiz, ayakkabı ve botla girilebilecekti. Vaaz dili de Türkçe olacaktı. Bu komisyon, doğma alanına girmeyi bile göze aldı ve İslami kitapların tüm yorumlarının modern bilim ve felsefenin ışığında elden geçirilmesi gerektiğini önerdi. Üniversite Rektörü (sanırım, Prof. Neşet Ömer İrdelp (1882-1948), aynı zamanda Atatürk’ün doktoru) aniden bir ‘tekzip’ yayınladı; böyle bir şeyi düşünmediklerini ve bu konuyla daha fazla ilgilenmediklerini açıkladı. Ancak bu olay, halk tarafından unutulmadı. Hiç şüphe yok ki, bu resmi niyet, zamanı geldiğinde yerine getirilecektir. Bu, Türkiye’yi modern gösterme yönündeki aptalca bir arzuya değil, Türkiye’de yürürlükte olan dinin ülkenin ilerlemesine engel teşkil ettiğine dair dürüst bir inanca atfedilmelidir.”

Sonraki Haber